En Faziletli Sadaka Hangisidir?

Sadaka nedir? İslam’da en faziletli sadaka hangisidir? Sadaka verirken nelere dikkat edilmelidir? Sadakanın makbul olanı hangisidir? Sadaka vermenin ölçüsüyle ilgili hadisler..

Sadaka verme ile ilgili hadis-i şeriflerde şöyle buyrulur:

  1. Adiy bin Hâtim radıyallahu anh der ki:

Nebiyy-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:

“Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!” (Buhârî, Zekât, 10; Rikak, 51; Tevhîd, 36; Müslim, Zekât, 66-70)

  1. Ebû Hüreyre radıyallahu anh der ki: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“–Bir dirhem, yüz bin dirhemi geçmiştir” buyurmuştu.

Ashâb-ı Kirâm:

“–Ey Allah’ın Resûlü, bu nasıl olur?” diye sordular.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şu cevabı verdi:

“–Bir adamın iki dirhemi vardı, bunlardan birini tasadduk etti. Diğerinin ise çok malı vardı, malının kenarından yüz bin dirhem aldı ve onu tasadduk etti.” (Nesâî, Zekât, 49/2526)

Hadislerin Açıklaması

Zekâtın farz olabilmesi için, belli bir nisap miktarı tesbit edilmekle birlikte, sadaka için böyle bir şey söz konusu değildir. İnsanların zihninde “Sadaka ve infak zenginlerin işidir” şeklinde yanlış bir kanaat mevcuttur. Hâlbuki herkes kendi imkânları nisbetinde tasaddukta bulunabilir. Zira Cenâb-ı Hak, nihâyetsiz lûtfunun bir eseri olarak kullarının sadaka sâyesinde sevap kazanmasını son derece kolaylaştırmıştır.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

“Kardeşine göstereceğin tebessüm, bir sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp kenara atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır.” (Tirmizî, Birr, 36/1956)

Diğer taraftan, insan âhirette en küçük iyiliklere dahi muhtâç olacaktır. Dünyadayken herhangi bir sâlih amel işlemiş veya tasaddukta bulunmuş olmayı harâretle arzu edecektir. Hatta, dünyada verdiği bir bardak sudan medet umacaktır. Bu durumu Resûlullah şöyle tasvîr eder:

“Kıyâmet günü insanlar saf saf olur -bir rivâyete göre, cennet ehli saf saf olur-. Derken, cehennem ehlinden bir kişi Cennet ehlinden birine rastlayıp:

«–Ey filan! Hatırladın mı, sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim?» der, (ve bu sûretle şefaat ister). Mü’min de o kimseye şefaat eder.

(Cehennemlik olan bir başka) kimse, cennetlik olan birinin yanına varır ve ona:

«–Hatırlıyor musun, sana bir gün abdest suyu vermiştim?» diyerek (şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder.

Yine cehennemlik olanlardan biri, cennetlik birisine:

«–Ey filan! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben de o gün senin için gitmiştim» der. Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn-i Mâce, Edeb, 8)

Başka bir rivâyette Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:

“Allah, sizin her biriniz ile tercümansız konuşacaktır. Kişi sağ tarafına bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Soluna bakacak, âhirete gönderdiklerinden başka bir şey göremeyecektir. Önüne bakacak, karşısında cehennemden başka bir şey göremeyecektir. O hâlde artık bir hurmanın yarısı ile de olsa, kendinizi cehennem ateşinden koruyun! Bunu da bulamayan, güzel bir söz ile kendisini korusun!” (Buhârî, Tevhid, 36; Müslim, Zekât, 97)

Dolayısıyla, herkes küçük bir şeyle de olsa, muhtacın gönlünü alarak sadakanın iki dünyadaki faydalarından istifâde etmelidir.

Hanım sahâbîlerden Ümmü Büceyd radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e gelerek:

“–Ya Resûlullah, Allah’ın salât ü selâmı sizin üzerinize olsun! Bazen fakir biri gelip kapımın önünde duruyor da, ona verecek bir şey bulamıyorum?..” demişti.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şöyle buyurdu:

“–Ona vermek için bir koyunun yanmış tırnağından başka bir şey bulamasan bile, onu fakirin eline ver!” (Ebû Dâvûd, Zekât, 33/1667; Tirmizî, Zekât, 29/665; Nesâî, Zekât, 70/2566; Ahmed, VI, 383)

Allah Resûlü’nün bu sözü, yoksula verilen şeyin çok az bir şey bile olabileceğini gösteren mübalağalı bir ifadedir. Demek ki mühim olan tasadduktaki iyilik ve hayır yapma niyetidir, verilen miktar ikinci derecede önem arzeder.

ÜÇ ŞEY İMANDANDIR

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bunun kıymet ve faziletini beyan için şöyle buyurmuştur:

“Üç şey imandandır:

  1. Az maldan infakta bulunmak,
  2. Herkese selâm vermek sûretiyle selâmı yaymak,
  3. Kendinle ilgili hususlarda da âdil ve insaflı davranman. (Yani Allah’ın ve kullarının haklarını edâ etmen, lehine de aleyhine de adâlet ve insafla hüküm verebilmen.)” (Heysemî, I, 56; Suyûtî, Câmi, I, 117/3441)

Bir gün fakir biri Hz. Osman’a radıyallahu anh gelerek:

“–Ey mâl sahibi zenginler! Bütün hayrı alıp götürdünüz; malınızdan sadaka veriyor, köle âzâd ediyor, hacca gidiyor ve infakta bulunuyorsunuz!” dedi.

Hz. Osman radıyallahu anh:

“–Siz gerçekten bize gıpta ediyor musunuz?” diye sordu.

O zât:

“–Evet, vallâhi size gıpta ediyoruz!” dedi.

Bu sefer Hz. Osman radıyallahu anh, şu açıklamada bulundu:

“–Allah’a yemin ederim ki bir kimsenin zorluk çekerek infak ettiği bir dirhem, çok malın bir kısmından infak edilen on bin dirhemden daha hayırlıdır.” (Beyhakî, Şuab, III, 251; Ali el-Müttakî, VI, 612/17098)

Çünkü az malı olan, kendi ihtiyacından koparıp vermektedir. Böyle olunca da sırf Allah rızâsı için olması daha kuvvetlidir. Çok maldan verilen sadakaya ise nefsî duyguların karışma ihtimali daha fazladır ve zengin kimse, maddî olarak zorlanmadan verir.

Bununla birlikte, kişinin her şeyini verip muhtaç duruma düşmesi doğru değildir. Bilhassa imanı zayıf kişiler infakta aşırı giderek fakirliğe mâruz kaldıklarında, sadaka verdiklerine pişman olurlar. Bu durumda hem malları ellerinden gider, hem de sevaptan mahrum kalırlar.

Fahr-i Kâinât sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu konuda dengeyi muhâfaza etmek için şöyle buyurmuştur:

“Biriniz, sahib olduğu şeyi getirip: «Bu sadakadır!» diyor, sonra da oturup insanlara el açıyor. Sadakanın en faziletlisi, malın ihtiyaç fazlasından verilendir.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 39/1673)

Lâkin Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, Hz. Ebûbekir’in radıyallahu anh bütün malını tasadduk etmesine îtiraz etmemiştir. Çünkü o ve benzerleri, imanı sağlam ve Müslümanlığı güzel olan müstesnâ kişilerdir. Onlar, azdan da çoktan da hiç çekinmeden vermesini bilen büyük şahsiyetlerdir.

HZ. EBUBEKİR’İN (R.A.) CÖMERTLİĞİ

Şu hâdise, Hz. Ebûbekir’in radıyallahu anh cömertlikteki zirve hâlini ne güzel ifade eder:

Resûlullah bir gün sabah namazını kıldırdıktan sonra ashâbına dönmüş ve:

“–İçinizde bugün herhangi bir yoksulu doyuran var mı?” diye sormuştu.

Hz. Ömer radıyallahu anh:

“–Yâ Resûlallah! Sabah namazını kıldık ve yerimizden hiç ayrılmadık. Bu durumda bir yoksulu nasıl doyurabiliriz ki?” diye cevap verdi.

Hz. Ebûbekir radıyallahu anh ise:

“–Mescide girdiğimde, ihtiyâcını arzeden birini gördüm. Oğlum Abdurrahman’ın elinde bir parça arpa ekmeği vardı. Hemen onu alıp yoksula verdim” dedi. (Heysemî, III, 163-164. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Zekât, 36/1670; Hâkim, I, 571/1501)

Azdan ve candan veren müstesnâ şahsiyetlerden biri de, Zeynep vâlidemizdir. Hz. Ayşe radıyallahu anh şöyle anlatır:

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, hanımlarına:

“–Sizin bana en çabuk ve en erken kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.” buyurmuştu.

Onlar da hangisinin kolu daha uzun diye, kollarını ölçerlerdi. Meğer kolu en uzun olan, Hz. Zeynep radıyallahu anh imiş. Çünkü o eliyle iş yapar ve tasaddukta bulunurdu. (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 101)

Kolu uzun olmanın mecâzî mânâsı sadaka vermek, hayır işlerine koşmak ve cömertliktir. Vâlidelerimizin ölçümlerine göre Hz. Sevde’nin radıyallahu anh kolu uzun görünüyordu, lâkin Allah Resûlü’ne en erken kavuşan Zeynep radıyallahu anh oldu. O zaman anladılar ki Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in maksadı; sadaka, hayır ve cömertlik imiş.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Efendimiz’den Hayat Ölçüleri, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

SADAKA AYETİ

Sadaka Ayeti

SADAKA VERME EDEBİ

Sadaka Verme Edebi

SADAKA NEDİR? SADAKA İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Sadaka Nedir? Sadaka İle İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.