Hayata Yeniden Başla!

Tevbeye, yeniden arınmaya, bir çocuk gibi gönüllerimizin berraklaşmasına ihtiyacımız var. İşte bu yüzden buyurun yeniden tevbeye, yeniden istiğfara ve yeniden arınmaya.

İMTİHANDA SABIR MUVAFFAKİYETTE İSTİĞFAR LAZIMDIR - OSMAN NURİ TOPBAŞ

Tevbe yâ Rabbi hatâ râhına gittiklerime

Bilip ettiklerime bilmeyip ettiklerime.

Abdürrahîm-i Rûmi

Tevbe, insan için kurtuluş reçetesidir. Buhrandan, bunalımdan, çirkeften, ruha yönelik her türlü saldırıdan kaçış; öze, yani fıtrata sığınış demektir. Savrulduğumuzda yeniden toparlanış, nefsin azgınlıklarına bir “dur”! deyiş, güvenli bir liman arayış, karanlıktan aydınlığa çıkış, demektir. Tüm kapıların kapandığı bir zamanda, en büyük kapının “Gel ey kulum!” çağrısıyla yeniden varoluş; düşüp hiç kimsenin yardım elini uzatmadığı bir anda Hakk’ın eliyle ayağa kalkış, demektir. Sıfırlandığımızda yeniden doğmak, kırık kanadımızı sardırmak, yaralı ruhumuza şifa aramak, kirlendiğimizde yeniden temizlenmek, arınmak, doğduğumuz gün gibi saflaşmak demektir. Ne kadar çok ihtiyacımız var tevbeye, yeniden arınmaya, bir çocuk gibi gönüllerimizin berraklaşmasına? İşte bu yüzden buyurun yeniden tevbeye, yeniden istiğfara ve yeniden arınmaya.

TEVBE NEDİR?

Tevbe, Arapça bir kelime olarak dönmek, yönelmek, günahlardan ve kötü fiillerden dolayı pişmanlık duymak anlamlarına gelir.1 Avamın tevbesi günahtan, havassın tevbesi gaflettendir.2

Tasavvufun en önemli konularından biri, kalptir. Kalpteki zulmet ve kederin giderilmesi tevbe, istiğfar, pişmanlık ve iltica ile mümkün olur.3 Tevbe bu nedenle, pek çok sufi tarafından tasavvufta ilk makam olarak kabul edilmiştir.

İSTİĞFAR NEDİR?

Sami Efendi istiğfarı şöyle tanımlar: “Allah Teala Hazretleri’nden, kusurlarının affını ve günahlarının setrini istemek olduğu gibi, zikrullah ile mağfiret talep etmeye, namaz ve sair mağfirete vesile olacak ibadetleri işlemeye de istiğfar denilir.”4

İlk dönem sufilerinden Kuşey­rî’ye göre tevbe, Allah’ın azabından korkarak günahı terk etmektir. İnabe; tevbe ile düzelmeye başlayan nefs ile birlikte sırrın da terbiye edilmesidir. Evbe ise tevbenin en ileri derecesi olup, Hakk’ın rızasını kazanmak ve sadece O’na yönelmektir.5

Sami Efendi tevbe ile alakalı şunları söyler:

“Allah Teala kimi tevbe ve istiğfara muvaffak kılarsa, muhakkak onun için kabul hazırlamıştır.”6İstiğfarda günahın örtülmesi talebi vardır. “Subhânallâh” lafzında, yani tenzihte, günahın yok olmasını talep vardır. Bu kelimenin lafzı az, fakat mana ve faydası çoktur. Hamd ile de Allah Teala’ya şükredilir.”7 Dolayısıyla istiğfar, insanların azaptan kurtulmaları için tek yoldur.8

“İnsan, cehaleti sebebiyle günah işler. Sonra tevbe eder ve muamelatını ıslah ederse, Allah Gafûr ve Rahîm’dir. Tevbe edenlere Allah affını farz kılmıştır.”9

ALLAHT’AN ÜMİT KESİLMEZ

İnsanın günahı ne kadar büyük olursa olsun, Allah’tan ümit kesmemelidir. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın merhameti, her şeyden büyüktür. Günahı büyütmek, Cenab-ı Hakk’ın lütfundan ümidini kesmek demektir. Bu da yeis hâlidir. Yeis ise küfür demektir. Tevbe; amel ve ibadetle desteklenmelidir. Fakat amel ve ibadete güvenilmemelidir.10

“ ‘Kim zerre miktarı hayır işlerse onun mükâfatını görecektir. Kim zerre miktarı kötülük işlerse onun cezasını görecektir.11 Bu ayet-i kerimeye göre salik, Cenab-ı Hakk’a itaat ederek kendini Allah Teala’ya sevdirmelidir; kurtuluş da bundadır.”12

Şirkten tevbe edip iyi amelde (ve harekette) bulunan kimselerin kötülüklerini Allah iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.13 ayetinde Cenab-ı Hak önce tevbeyi beyan etmiştir. İman ve amelin makbul ve tam olması için, önce tevbe lazımdır.14 Bu nedenle tarikatların ilk esası tevbe olmuştur.

Sami Efendi Hz. Ömer’den (ra.) gelen bir sözü şöyle nakleder: “Günah işlemekten vazgeçmek, tevbe ile uğraşmaktan daha kolaydır.”15 Dolayısıyla günah işledikten sonra tevbe etmek yerine günaha giden yolların kapatılması tasavvuftaki asıl hedeftir. Ancak hiçbir insan da tamamen günahtan uzak olamamıştır.

Sami Efendi, İmam Gazâlî’den nakille şu tavsiyelerde bulunur: “Ey oğul! Gece teheccüde kalk! Seherlerde istiğfar et! Bu Allah’ın emridir. Bu emir ihtiyarî değil; vücubîdir.”16

BEREKETLİ VE FEYİZLİ VAKİTLER

Seher vakitleri feyiz bereket ve faziletin fazla olduğu vakitlerdir. Bu vakitlerde ilahî nurların akışı diğer vakitlerden daha çoktur.17

Cenab-ı Hakk mü’minlerin seher vakitlerinde istiğfar halinde olduklarını belirtmektedir. Bursalı Hüseyin amca Sami Efendi’nin bu konuyla ilgili tavsiyelerini şöyle anlatır: “Sonraki bir gün görüşmemizde (Sami Efendimiz) bana: ‘Seherlerde istiğfarda bulunursunuz. Bir büyük tevbe, seyyidü’l-istiğfar, kelime-i tevhid, salevât-ı şerifeler okursunuz, buyurdular. Özellikle seher vakti bu emanet yerine getirilirse istifade olunur. Bu ihmal edilmezse dünya ve ahirette de sizi sevindirecek nimetleri kazandırır. Seher vakti Allah kullarının dualarını bekler.’ buyurdular.” 18

Seher vakti ile ilgili şu sözleri Merhum Dursun Aksoy Efendi nakleder: “Sami Efendimiz seher vaktini tavsiye ediyorlardı. ‘Seher vakitleri hacet kapıları açıktır. O zaman yapılan ibadet, dua, her türlü talep Cenab-ı Hak tarafından kabul edilir.’ diye buyururlardı.”19

Sami Efendi, Âdem (as.) örneğini verir ve onun, cennetten kovulduktan sonra tevbe etmesini, “Ya Rabbi ben nefsime zulmettim, beni bağışla!20 diye dua etmesini ve uzun süre gözyaşları içinde istiğfarda bulunmasını hatırlatır ve şöyle der:

“Ömründe biricik hata işleyen böyle büyükler, bu kadar gözyaşı dökmüşler; isyandan ve tuğyandan bir an olsun çıkmayanların ne yapmaları lazımdır, teemmül edilmelidir. Tevbe, bâtıni kirleri gideren bir sabundur. Kul kötülükten vazgeçer ve amelini düzeltirse Allah da onun durumunu düzeltir ve kaybettiği nimeti ona iade eder.”21

TEVBE VE İSTİĞFARIN FAYDALARI

Tevbe ve istiğfarın faydalarından biri; bela ve musibeti defetmesidir. Şu ayet-i kerime bu duruma işaret eder: “Hâlbuki Sen, onların içinde iken Allah onlara azab edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.22

Muhterem Abdullah Sert Bey konuyla ilgili şöyle bir anekdot anlatır: “1974 yılında Gediz’de bir deprem olmuştu. O zaman Sami Efendi Hazretleri, Musa Efendi’yi çağırıyor ve ondan Gediz’deki kardeşlere yardım yetiştirilmesini istiyor. Ayrıca: ‘Fakat onlara söyleyin istiğfar etsinler.’ buyuruyor.”23

ALLAH’A YAKLAŞTIRAN GÖZYAŞI

Ağlayarak tevbe ve niyazda bulunmak, tevbenin kabülüne sebep olur. İstiğfar ederken ihlasla günahlara ağlamak ve bir daha günaha dönmemek için azmetmek gerekir.24 Dolayısıyla tevbede pişmanlık ve gözyaşı önemlidir. Allah Teala’ya yakınlaşmak için en önemli hususlardan biri, pişmanlık içinde dökülen gözyaşıdır.

Sami Efendi’yle ilgili şu sözler onu ne güzel anlatır: “İnsanlarla münasebetlerinde mütebessim idi; fakat onu yakından tanıyanlar onun ne kadar içten içe ağladığını fark ederlerdi. O; konuşmaktan ziyade susmayı, gülmekten ziyade ağlamayı severdi. Birisi Kur’an-ı Kerim tilavet ettiğinde, ayet-i kerimelerin manaları üzerine tefekkür eder, bazı ayetleri dinlerken de gözyaşı dökerdi.”26

Tevbe, istiğfar, içten içe ağlamak, sükût ve tefekkür, Kur’an okuyup dinleyerek gözyaşı dökmek bizi yeniden kendimizle buluşturacak; kararan, katılaşan ve bunalan kalplere bahar serinliği bahşedecek, nefsimizde yok olup Cenab-ı Hakk’la varoluşumuzu sağlayacaktır inşallah!

GÖZYAŞI NE ANLAMA GELİR?

Sami Efendi Hazretleri’nin gözyaşı ile ilgili şu ifadeleri ne kadar manidardır:

“Gözyaşı, tahassür ifadesi ve gözün niyazıdır. Gözyaşı, pişmanlık manasını taşır; Allah’a bir nevi tevbedir. Gözyaşı; aşkın, deruni hislerini coşturan kelimesiz ve sedasız lisanıdır. Gözyaşı, arifin kalbinin tercümanıdır. Gözyaşı, mağfiret için Allah’ın kullarından istediği istirhamıdır. Gözyaşı, Hakk’ın rahmetini tahrik eder ve merhametini celbeder. Gözyaşı; günahkârların sıdk ve ihlas ile Rablerine eyledikleri ubudiyet incisinin daneleridir. Gözyaşı; Allah için öyle bir sermaye-i sedeftir ki rahmet, merhamet ve mağfiret habbelerini içinde taşıyan seyyidu’l-istiğfar ve tevbe-i nasuhtur. Gözyaşı, günahların gufranıdır. Gözyaşı, muhlisin habbe-i ihlasıdır. Gözyaşı, asinin kurtuluş ipidir. Gözyaşı hülasa, vuslata erenlerin yegâne dayanağıdır.”25

Dipnotlar: 1) Tehânevî, Keşşâf-ı Istılâhât-ı Funûn, I, 162; İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, I, 233. 2) Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Otto Yay., Ankara 2015, s. 493. 3) Ramazanoğlu, Mahmud Sami, Musâhabe, Erkam Yay., İstanbul 2013, c. 6, s. 47. 4) Ramazanoğlu, Mahmud Sami, Musâhabe 3, Erkam Yay., s. 105. 5) Abdülkerim Kuşeyrî, er-Risâle, hazırlayan Süleyman Uludağ, Dergah Yayınları, İstanbul 2003, s. 190. 6) Ramazanoğlu, Musâhabe 4, s. 180. 7) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 33. 8) Ramazanoğlu, Bedir Gazvesi ve Enfal Sûresi Tefsiri, s. 164. 9) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 192. 10) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 167. 11) 99/Zilzâl, 7-8. 12) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 193. 13) 25/Furkân, 70. 14) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 193. 15) Ramazanoğlu, Hz. Ömer (ra.), s. 5. 16) Ramazanoğlu, Musâhabe 4, s. 122. 17) Ramazanoğlu, Musâhabe 3, s. 107. 18) Sert, İrfan Sohbetleri, s. 155; “Allah Dostları’yla Buluşma Zamanları”, Altınoluk, Şubat 2014, sayı: 336, s. 38. 19) Selman Tan, “Dursun Aksoy Ağabey İle Vefatından Önce 2”, Altınoluk, sayı: 361, Mart, 2016. 20) 28/Kasas, 16. 21) Ramazanoğlu, Bakara Sûresi Tefsîri, s. 147. 22) 8/Enfal, 33. 23) Sert, Abdullah, İrfan Sohbetleri, Erkam Yay, İstanbul 2017, s. 170. 24) Ramazanoğlu, Tebük Seferi, s.70. 25) Ramazanoğlu, Musâhabe 6, s. 194. 26) Zahide Topçu-Mehmet Topçu, Sohbet-i Ârifân (Büyüklerin Sohbetleri), Erkam Yayınları İstanbul, 2013, s. 185.

Kaynak: Vahit Göktaş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 380

 

İslam ve İhsan

TÖVBE DUASI

Tövbe Duası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.