Hasedi Kalpten Atmanın Çaresi

Hasedi kalpten atmanın çaresi nedir? Hased edenden Allah'a nasıl sığınılır? İşte cevabı...

İhyâ u Ulûmi’d-Din’den:

Bilmiş ol ki; hased kalbin en büyük hastalıklarındandır. Kalb hastalıkları ise, ancak ilim ve amel ile tedâvi edilir. Hased hastalığının tadâvisinde fayda sağlayacak ilim, hem dünya, hem de din bakımından hasedin ilk zararının kendine olacağını bilmendir. Ne dünyâlık ne de dinî cihetten bunun hased edilene bir zararı yokdur. Belki her iki cihetden de kârı vardır. Bunu basîret gözü ile düşünüp de kendinin düşmanı, düşmanın dostu olmadığın zaman, mutlak sûrette hasedden vazgeçersin.

HASED ÂFETİNİ KALPTEN SÖKÜP ATMAK

Kimya-i Saadet’ten:

Ne kadar mücâhede edersen et, seni incitenle, seven arasında kalbinde çoğunlukla bir fark bulunur. Her ikisinin minnet ve mihneti sana göre aynı olmaz. Belki de düşmanının, nimet ve rahatını tabii olarak iyi görmezsin. Ve sen tabiatını değiştirmekle de mes’ûl değilsin. Çünkü bu senin gücün dahilinde değildir. Fakat iki şeyden mes’ûlsün. Biri söz ve hareketle bunu bildirmemektir. Diğeri aklın ile bu kötü sıfatı beğenmiyesin ve bu kötü sıfatın senden yok olmasını dileyesin. Bunu yapar isen hased günahından kurtulursun. Çünkü hased haramdır ve hased kalbin işi olup, bedenin işi değildir.

Bir Müslümanın acı çekmesini isteyip, onun saâdetine üzülen elbette mes’uldür. Ancak kendisinin bu kötü sıfatını beğenmezse, mes’uliyetten kurtulur. Fakat hasedden tamamen kurtulan kimse, kendisine tevhidin galib olduğu kimsedir. Onun dostu ve düşmanı olmaz. Hepsine Allah-ü Teâlâ’nın kulu nazarı ile bakar.

Riyad-ün-Nâsihîn'de de Hased hakkında şöyle malûmat vardır:

Hased: Başkasının iyiliğine ve elindeki nimete üzülmek ve ondan gitmesini istemektir. Hased edici hiçbir zaman rahat ve huzûr içinde olmaz.

Hadis-i şerifte buyurulmuşdur ki:

– Hased edici için rahatlık yoktur.

Hükemâ derler ki: Hased öyle bir iç hastalığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Bütün doktorların çare bulamadıkları üç hastalık vardır. Bunların en kötüsü hasûd olmaktır.

Bunun için Şiblî (rahmetullahi aleyh):

– Yâ Rabbi! Beni hased edici eyleme, hased edilen eyle buyurmuştur. Çünkü hased edici, hased edilende kendinde bulunmayan bir kemâl görmektedir ve hased etmektedir. Hased edenin hasedine sabretmeli. Bu şekildeki sabır onu öldürür.

Gene hukemâdan biri:

– Hasûd, yani hased edici şerefli değildir. Bedende hased, esed, yani aslan gibidir, buyuruyor.

Muğnî tefsirinde deniliyor ki: Harîs mahrûmdur. Bahîl mezmumdur (aşağılıktır). Hasûd mağmumdur, yani hased edici daima gamlı ve kederlidir. Halbuki rızık ezelde taksim edilmiştir.

Medârik tefsirinde deniliyor ki:

Yeryüzünde ilk işlenen günâh, hased sebebiyledir. Kabil Hâbil’e hased etti ve onu öldürdü. Böylece ebediyyen merdûd oldu. Gökte de ilk işlenen günâh hased sebebiyledir. İblis, Âdem aleyhisselâma hased etti. Bu yüzden mel’un oldu.

Yine Felâk sûresinin tefsirinde deniliyor ki:

Hasedden daha kötü bir şey olsaydı, bu sûre onun hakkında olurdu. Felâk sûresinin sonunda:

“Hased edicinin hasedinden... Sabahın Rabbine sığınırım”, buyuruldu.

Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-4. s. 185-190

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, Sayı: 394

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • . Ne dünyâlık ne de dinî cihetten bunun hased edilene bir zararı yokdur. BURADA BİR ZARARI YOkTUR DENİLİYOR .Aşağida hased edenin hasedinden Allahaa sığınırım deniliyor. Belki her iki cihetden de kârı vardır. Bunu basîret gözü ile düşünüp de kendinin düşmanı, düşmanın dostu olmadığın zaman, mutlak sûrette hasedden vazgeçersin. Hasetten daha kötü bir şey olsaydı bu sure onun için inerdi. Hased edenin hadedinden sabahın Rabbine sıgınırım. Bir tutarsızlık var hased edenin bir zararı varmı yokmu???

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.