Haram Ne Demek?

Haram nedir, ne anlama gelir? Haramın çeşitleri nelerdir? Haram ile ilgili hadis ve ayetler nelerdir? İslam’da haram kavramı.

İslâm dininde kesin olarak yapılmaması istenilen fiile “haram” denir. Haramın âyet, mütevatir veya meşhur hadisle sabit olması, kesin ve bağlayıcı şekilde yapılmaması istenen bir fiil niteliğinde olması gerekir. Hanefîler dışındaki çoğunluk İslâm hukukçularına göre, haram zannî delil sayılan haber-i vâhidle de sabit olabilir. Hanefîler, haber-i vâhidle kesin ve bağlayıcı şekilde yasaklanan fiile “tahrîmen mekruh”, kesin ve bağlıyıcı olmayan yasaklamaya ise “tenzîhen mekruh” derler.

HARAMA ÖRNEKLER

Allah ve Elçisi’nin bir şeyi yasaklaması şu tarzlarda olabilir:

1. Haramlık bildiren sözcükle.

Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Size analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz... (ile evlenmeniz) haram kılındı. [1] “Dövülerek öldürülmüş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanarak murdar olmuş olan hayvanlar.... size haram kılındı.” [2] Bu ve benzeri âyetlerde bir şeyin yasaklanması, açıkça “haram” sözcüğü ile ifade edilmiştir.

2. Helal olmadığının bildirilmesi ile.

“Artık bundan sonra senin için başka kadınlar helâl değildir.” [3] Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Müslüman bir kimsenin malını onun gönül rızası olmaksızın almak helâl olmaz.” [4]

3. Yasaklama bildiren sözcüklerle.

“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o rezilliktir, kötü bir yoldur.” [5] âyetinde böyle bir yasaklama vardır.

4. Sakındırma ifade eden bir sözcükle.

“Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar) ve şans okları, sadece şeytanın işinden birer pisliktirler. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.” [6] Bu âyetteki “kaçının” sözü, sayılanlara yaklaşmayı yasaklayarak, daha güçlü bir üslupla haram hükmü bildirmiştir.

HARAMIN ÇEŞİTLERİ

Bir şeyin haram kılınmasının esası, o şeyin zararlı olmasıdır. Bir haramdaki zarar ya bizzat yasaklanan fiilin kendisinden kaynaklanır veya dolaylı yoldan bir sebebe dayanır. Buna göre haram doğrudan veya dolaylı yoldan olmak üzere ikiye ayrılır:

a) Bizzat haram (haram lizâtihî): Allah ve Resûlü’nün geçici bir sebebe dayalı olmaksızın, baştan itibaren ve temelden haram kıldığı fiildir. Zina, hırsızlık, ölü hayvan etini satma, mutlak evlenme engeli bulunanlarla evlenme gibi. Bunlardaki zarar, kendi bünyelerindeki kötülüğe dayanır. Doğrudan haramlar genel olarak; mal, can, akıl, din ve nesilden ibaret olan beş unsuru korumak amacıyla yasaklanan fiillerdir.

Bizzat haramın hükmü; fiilin temelden meşru sayılmamasıdır. Yükümlü müslüman bu fiili işlerse herhangi bir hukuki hak doğmaz. Sadece cezaî müeyyide söz konusu olur. Meselâ, zina fiili, nesep ve mirasçılığın sabit olması için sebep teşkil etmez. Fakat usûlüne göre sâbit olursa ceza uygulanır. Hırsızlık fiili de, hırsıza çalınan mal üzerinde mülkiyet hakkı vermez. Bu çeşit haram zarûret bulunmadıkça çalan kimseye mübah olmaz.

b) Dolaylı haram (haram ligayrihî): Temelde meşru olduğu halde, haram kılınmasını gerekli kılan geçici bir durumla bağlantılı olan fiildir. Meselâ, bir kadının avret yerine bakmak haramdır, çünkü zinaya yol açması muhtemeldir. Zina ise bizzat haramdır. Yine, cuma namazı sırasında, cuma namazı ile yükümlü erkeklerin alış-veriş etmesi yasağı, dolaylı bir haramdır.[7] Buradaki yasaklama, insanı namazdan alıkoyduğu için sınırlı bir süre, dış sebepten ötürü olan bir yasaklamadır.

Dolaylı haramın hükmü; Bu çeşit haram ihtiyaç karşısında mübah olur. Sözgelimi, bir kadının avret yerine bakmak haramdır, ancak tedavi için ihtiyaç varsa ve uzman kadın doktor bulma imkânı da yoksa, bir bayanı erkek doktorun muâyene etmesi mübah olur.

Harama eş anlamlı olarak; mâsiyet ve günah terimleri de kullanılır. Haramı inkâr eden dinin sınırları dışına çıkar.[8]

Dipnotlar:

[1]. Nisâ, 4/23. [2] Mâide, 5/3. [3] Ahzâb, 33/52. [4] Ahmed İbn Hanbel, Müsned, V, 72. [5] İsrâ, 17/32. [6] Mâide, 5/90. [7] Cum’a, 62/9. [8] Gazzalî, Mustasfa, Bulak 1322, II, 31; Pezdevî, Usûl, Keşfu’l-Esrâr kenarında, İstanbul 1308, I, 66; İbnü’l-Hümâm, Tahrîr, Kahire 1316-1317; I, 329; Ebû Zehra, age, s. 43 vd. Z. Şa’ban age, s. 215 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

CEHENNEM’E GÖTÜREN HARAMLAR

Cehennem’e Götüren Haramlar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.