Hak'tan Ayrı Düştü Yandı Pişti

Mesnevî’nin ilk onsekiz beyti, Mevlânâ’daki fikrî incelik, maharet ve mânâ enginliğini gösteren sırlar deryâsıdır. Onun için Mesnevî’nin bu giriş bölümü, beyit-beyit, kelime-kelime, hatta harf-harf açıklanmış ve nice zengin şerhler yapılmıştır.

Diğer bir ifadeyle bu onsekiz beyit, yirmialtı bin küsur beyitlik Mesnevî’nin, âdeta bir «Fâtiha»sı olarak telâkkî edilmiştir. Bu beyitleri, Hazret-i Mevlânâ bizzat kendisi kâğıda dökmüş ve bundan sonraki asıl kısmı ise o söylemiş, samîmî mürîdi Hüsameddin Çelebi de yazmıştır.

HAKTAN AYRI DÜŞTÜĞÜ İÇİN RUHU MUZDARİPTİR

Hazret-i Mevlânâ, burada ney’i, nefsânî arzulardan kurtulmuş, benliğini yok etmiş, hiçleşmiş, ilâhî sevgi ile dolmuş kâmil in­sanın sembolü olarak ele alır. Ney’in inleyiş ve feryâdı, kamışlıktan, yâni aslî vatanından ayrı düştüğü içindir. İnsan da, bu dünyaya ezel âleminden, yâni Hakk’a yakınlık dergâhından imtihan olarak sürgün edilmiştir.

Dolayısıyla Hak’tan ayrı düştüğü için ruhu muzdariptir. İnsan, kâmil olduğu ölçüde şu gurbet diyarında, acılar, hastalıklar, belâlar içinde çırpındıkça, rûhlar âlemindeki mutluluk ve huzurunun hasretiyle yanıp tutuşacaktır. Böylece bedenen olmasa da, rûhen yabancı olduğu ve sürgün gibi yaşadığı bu fânî ikametgâha aldanmadan, vuslat âlemine doğru kanat çırpmanın gayret ve iştiyakıyla bir ömür sesli-sessiz feryâd içinde olacaktır. Tıpkı ney’in feryâdı gibi...

İNSAN BU DÜNYADA BİR TEN KAFESİNDEDİR

Ayrıca insan, bu dünyâda bir ten kafesindedir. Ten, yani nefsî ve bedenî arzular ise, ilâhî vuslata engel teşkil eder. Dolayısıyla, kâmil ve âşık gönüller için ten kafesi, daima derin bir hicran ve hasret ateşine vesîle olmuştur.

Bu ateşin yakıcılığıyla gönlün feryâdı artar ve semâlara yükselir. Bu da, neyin içli nağmeleri gibidir ki, hem vuslatın, hem de Hak’tan ayrılığın sırlarını anlatır. Dolayısıyla neyin bu feryadını dinleyenler, yâni ayrılık ve kavuşma sırlarına kulak veren erkek-kadın herkes, aynı şekilde inler, feryâd ü figân eyler.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Âb-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.