Hadiste Rivayet ve Rivayet Metodları

Bir sözü, bir olayı işitildiği veya görüldüğü şekilde birisine nakletmeye “rivayet” denir. Hadis ilminde ise rivayet, hadis ve sünnetin nakledilmesine verilen addır. Rivayetin gayesi, Hazreti Peygamber'in hadislerini daha sonra gelecek nesillere sağlam bir şekilde ulaştırmaktır.

Hadislerin günümüze kadar ulaşması rivayet yoluyla olmuştur. Hazreti Peygamber'in bir sözünü işiten veya hareketini gören sahabe, onu tâbiine nakletmiş, tâbiin de kendilerinden sonraki nesil olan etbâu't-tâbiîn'e aktarmıştır. Bu aktarma işi sözlü olduğu gibi yazılı da olmuştur. Hicrî III. asırdan itibaren, sözlü veya yazılı rivayetler belirli sınıflamalara tabi tutularak tamamen yazılı hale getirilmiş ve böylece günümüze kadar ulaşan hadis Külliyatı oluşturulmuştur.

Hadis rivayeti, Hadis usûlünün çok önemli bir bölümünü teşkil eder. Hadis rivayetine önem veren ve bu konuda çok titiz davranan hadis âlimleri çeşitli metodlar geliştirmişlerdir. Hadis rivayetinin belli başlı metotları şunlardır:

1- SEMA (İŞİTME)

Hadisin onu bizzat nakleden ve adına şeyh denilen kimseden işitilmesidir. Şeyh naklettiği hadisleri ya ezberden okur ya da yazılı bir metinden nakleder. Hadis talebesi bu hadisi hocasından dinler. Burada önemli olan talebenin hadisi bizzat hocasının ağzından duymuş olmasıdır.

Sema” usûlü hadis rivayet metotlarının en sağlamı kabul edilir. Çünkü bu metotla, şeyhle talebesi yüz yüze gelmekte ve hadisler doğrudan talebeye intikal etmektedir.

2- ARZ VEYA KIRAAT (SUNMA VEYA OKUMA)

Bu metotta talebe ya ezberden ya da şeyhe ait rivayetleri ihtiva eden bir metinden hadisleri okur. Böylece şeyhin hadislerini kendisine sunmuş olur. Şeyh bunları dinleyerek yanlışı varsa düzeltir. Bu okuma işi tamamlanınca rivayette bitmiş olur.

3- İCÂZET (İZİN)

İcâzet, hocanın talebesine hadisleri nakletmesi için, yazılı veya sözlü olarak müsaade etmesidir. İcazet metodu sema' veya kıraat yoluyla hadis rivayeti mümkün olmadığı zaman kullanılır.

Mesela, talebe bir şehirde, şeyh başka bir şehirde olduğundan görüşmeleri mümkün değildir. Bu durumda talebe o şeyhe ait hadisleri rivayet etmek için izin ister. Şeyh izin verirse hadisler rivayet edilebilir.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.