Hadis Çeşitleri Nelerdir?

Hadisler farklı açılardan çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulmuştur. Metnin ait olduğu kimseler, râvî sayısı ve sıhhat derecesi açısından hadisleri üç başlık altında incelemek mümkündür.

A.   METNİN AİT OLDUĞU KİMSELERE GÖRE HADİSLER

Hadisler rivayetin kaynağı bakımından dört kısma ayrılır.

1. KUDSÎ HADİS

Kudsî hadis manası Allah’a, lafzı Hazreti Peygambere ait olan hadistir. Bir rivayetin kutsî hadis olduğu başındaki ifadeden anlaşılır. Mesela;

Ebu Hureyre'nin rivayetine göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur; "Allah Azze ve Celle buyurdu ki :…

Kudsî hadisle Kur'an arasında ne fark vardır?

Kudsî hadisle Kur'an ayetinin benzerliği, her ikisinin de vahiy olması yönündendir. Ancak Kur'an, hem mana, hem de söz olarak Hazreti Peygambere vahy edildiği halde, kudsî hadis, yalnız mana olarak vahyedilmiş, lafızla ifadesi ise Hazreti Peygambere bırakılmıştır. Bu bakımdan kudsî hadisler de, Hazreti Peygam­berin sözleridir; Kur'an’dan sayılmazlar ve okunmaları Kuran okumak gibi ibadet yerine geçmez.

2. MERFÛ HADİS

Hazreti Peygambere isnad edilen bütün söz, fiil ve takrirlere merfû hadis denir. Bu hadis türüne nebevi hadis de denilmektedir. Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem  ’den rivayet edilen bütün sözlere “hadis” denildiği daha önce belirtilmişti. Burada ayrıca merfû hadis diye tasnife tabi tutulması onu sahabe ve tabiin sözlerinden ayırt etmek içindir.

Hazreti Peygamberin söz, fiil ve takrirleri sahabi tarafından genellikle şu kalıplarla rivayet edilmiştir:

"Allah'ın Rasûlünden işittim, şöyle buyurdu",

"Allah'ın Rasûlü bu­yurdu ki",

"Allah Rasûlünü şöyle yaperken gördüm."

Ebu Hureyre (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah suretlerinize (görünüşünüze) ve mallarınıza bakmaz. Ancak kalplerinize ve amellerinize bakar"[1] hadisi bu konuda örnek olarak verilebilir.

3. MEVKÛF HADİS

Sahabîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlerdir. Bu haberlere mevkûf denilmesi, isnadın sahabede kalmış olması dolayısıyladır. Yani o söz ya da davranış Hazreti Peygambere değil sahabîlere aittir. Buna göre bir râvînin “falan sahabe şunu yaptı, şöyle dedi” diye naklettiği rivayetler mevkûftur.

Sahabe sözüne hadis denilmesinin sebebi onların dinle ilgili söz ve davranışlarının kaynağının büyük ölçüde Hazreti Peygambere dayanma ihtimalinden dolayıdır. Bu sebeple mevkûf hadisler de kesin ve bağlayıcı olmamakla beraber dini hükümlerin kaynaklarından sayılmıştır.

Mevkûf hadisler de Merfû hadisler gibi gerek râvîleri yönünden ve gerekse isnadları yönünden sahih veya zayıf olabilirler.

Örneğin; Abdullah b. Mesud'un "Bir müneccime veya kâhine giderek onların söylediklerini kabul eden kişi Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e nazil olanı inkar etmiş demektir"[2]  sözü bu hususta örnek olarak verilebilir.

4. MAKTÛ HADİS

Tâbiîlerden söz, fiil ve takrir olarak rivayet edilen haberlere maktû denilmiştir. Bu durumda bize ulaşan haberin senedi, tabiin tabakasında kesilerek daha yukarıya çıkmamakta, yani o söz ve davranışın kaynağı tabiiler olmaktadır.

Dini hükümlerin tespitinde, tabiilerin söz ve eylemleri de dikkate alınmakla beraber, bunlar hiçbir şekilde bağlayıcı bir delil olarak kabul edilmemiştir.

Maktu’ hadise misal olarak Abdurrezzak b. Hemmam’ın Ma’mer b. Raşid’den, O’nun da İbn Şihab ez-Zühri’den naklettiği şu hadisi verebiliriz: “Ma’mer dedi ki: Zühri’ye, bir yere yaslanarak yemek yemeyi sordum. Zühri bana “sakıncası yok” diye cevap verdi.” [3]

B.   RAVİ SAYISINA GÖRE HADİSLER

Hadisler, Hazreti Peygamberden itibaren her tabakada râvî sayısına göre çeşitli sınıflara ayrılmışlardır.

1. MÜTEVÂTİR HADİSLER

Her tabakada, yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun rivayet ettiği hadise mütevatir hadis denir. Hadisin sahabe, tabiin ve etba’ut-tabiîn dönemlerinde râvîlerinin sayısının çok olması, o haberin reddedilemez bir kesinlik kazandığını gösterir. Bu bakımdan mütevatir hadis­ler, kendilerinden hiç şüphe edilmeyen en sahih hadislerdir.

Mütevatir hadis ile amel etmek farz olup, onu inkâr eden dinden çıkar. Bu çeşit hadislerin ortaya koyduğu hüküm kesinlik ifade eder. Mütevatir hadisler, delil olma bakımından Kur'ân'a yakın kuvvettedir.

Mütevatir Hadisler ikiye ayrılır:

A. Lafzî Mütevatir:

Senedi oluşturan tüm râvîlerin aynı lafızlarla rivayet ettikleri hadistir. Meselâ;

"Kim bilerek bana yalan söz isnat ederse, cehennemdeki yerine hazırlansın”[4]  hadisi buna örnektir.

Bu hadis Hazreti Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ağzından çıktığı şekliyle tevatür derecesinde tüm râvîler tarafından aynı lafızlarla rivayet edilmiştir.

B. Manevî Mütevatir:

Lafzı farklı olmakla beraber senedi oluşturan tüm râvîlerin aynı anlam ile rivayet ettikleri hadistir. Mütevatir hadislerin çoğunluğunu manevi mütevatir hadisler oluşturur.

Dua sırasında ellerin kaldırılması bu çeşit mütevatire örnek gösterilebilir. Çünkü Hazreti Peygamber'in dua sırasında ellerini kaldırdığına dair yüz kadar hadis rivayet edilmiştir. Fakat bunlar değişik olaylarla ilgili, değişik şekillerde ve farklı ifadelerle nakledilmiştir. Belki her olay hakkında lafzî tevatür gerçekleşmemiştir, fakat bütün rivayetlerin birleştiği ortak anlam, dua sırasında ellerin kaldırılmış olmasıdır. Bunun gibi namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerin yapılış şekilleri de manevi mütevatir sünnete örnek verilebilir.

C. Ahad Hadisler:

Ahad sözlükte "bir" veya "birler" demektir. Hadis ilminde ise, mütevatir hadislerin dışında kalan bütün hadislere verilen genel bir isimdir. Hadisin râvî sayısı herhangi bir tabakada mütevatir derecesine ulaşmamışsa, mütevatirin şartı ortadan kalkmış ve hadis, ahad hadisler arasında yer almış olur.

Mütevatir hadisler sayıca çok az olduğu için, Hazreti Peygamberden rivayet edilen hadislerin büyük çoğunluğunu ahad hadisler teşkil eder.

Ahad hadisler, rivayet eden râvîlerin sayılarına göre, meşhur, azîz ve garîb olmak üzere üç kısma ayrılırlar.

1- Meşhur hadis:

Lügat manası şöhrete ulaşmış, halk arasında şöhret kazanmış demektir. Hadis ilmindeki anlamı ise, herhangi bir tabakada en az üç râvîsi bulunan hadislerdir. Başka bir ifadeyle, bir hadis, tabakalardan birinde sadece üç râvî tarafından rivayet edilmiş ise, diğer tabakalarda râvî sayısı, mütevatir hadisin râvîleri sayısına ulaşmış olsa bile hadis yine meşhur bir hadistir.

Halk dilinde şöhret kazanmış bazı zayıf veya Mevzu haberlere de meşhur denilmektedir. Oysa sözün halk arasında yaygın olması her zaman onun sahih olduğu anlamına gelmediği gibi “meşhur hadis” kavramını da ifade etmez.

Meşhur hadise iki örnek

Bize Abdullah b. Yusuf haber verdi, dedi ki, bize Malik b. Enes, Nafi’den, o da Abdullah İbn Ömer’den naklen bildirdi ki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurmuştur:

“Herhangi biriniz cum’a namazına geleceği zaman gusletsin.”

(Buhari, Cum’a: 2, 5, 12, 26; Müslim, Cum’a: 1, 2, 4)

 “Ümmetim hata, unutkanlık ve zorlama sonucu yaptığından sorumlu tutulmayacaktır.”

(Buhari, İ’tisam: 21; Müslim, Akdiye: 15; Ebu Davud, Akdiye: 2; Tirmizi, Ahkam: 2)

2- Aziz hadis:

Herhangi bir tabakada râvî sayısı en az ikiye düş­müş olan hadislere aziz hadis denir. Bazı tabakalarda üç veya üçün üstünde râvîsi bulunan bir hadis, meşhur iken, sonraki tabakalardan birinde bu sayı ikiye düşecek olursa, hadis, meşhur olmaktan çıkar ve aziz olur.

3- Garîb hadisler:

Lügatta tek, yalnız ve kimsesiz kalmış kişi manasına gelen garîb kelimesi, Hadis ilminde, herhangi bir tabakada tek bir râvîsi bulunan hadisler hakkında kullanılır.

Yukarıda açıkladığımız hadis çeşitleri, bize gelişleri itibariyle ve râvî sayılarına göre yapılmış bir sınıflandırma neticesinde ortaya çıkmışlardır. Bu sebeple, böyle bir sınıflandırmanın, hadislerin sahih veya zayıf olmalarıyla ilgisi yoktur. Meşhur bir hadîs, sahih de olabilir, zayıf da olabilir. Garîb olan hadis hakkında da aynı şeyi söyleyebiliriz. Bu sebepledir ki, en az üç râvîsi olan meşhur hadisin, tek râvîsi olan garîb hadisten daha sahih olacağı sanılmamalıdır; zira hadisin sahihlik şartları vardır ve ancak bu şartlara uyan hadis sahih olabilir.

C. SIHAT DERECESİNE GÖRE HADİSLER

Sıhhat derecesine göre hadisler sahih, hasen, zayıf olmak üzere üç guruba ayrılır.

1- SAHİH HADİSLER VE ÖZELLİKLERİ

Sahih hadis, adalet ve zabt niteliklerine sahip râvîlerin, muttasıl bir isnadla rivayet ettikleri, şaz ve muallel olmayan hadistir.

Buna göre, bir hadisin sahih olabilmesi için beş şartın bir araya gelmesi lazımdır.

A. Râvînin Adaleti

Adaletten maksat, râvînin dini bütün ve itikadı sağlam olması, günahlardan uzak bulunmasıdır. Râvî, Allah'ın emrettiklerini yerine getirir; yasakladığı ve haram kıldığı şeylerden de şiddetle kaçınır.

B. Râvînin Zabtı

Zabt, râvînin hafızasının güçlü olması anlamına gelir. Başka bir deyişle râvînin ezberlediği bir hadisi, başkasına rivayet edinceye kadar hiç değiştirmeden hafızasında tutmasıdır.

Hafızası zayıf olan bir râvî, işittiği bir hadisi işittiği şekilde rivayet edemez; onun söz veya kelimelerinden bazılarını unutur yahut kelimeleri arasında takdim ve tehirler yaparsa bu râvî, zabt yönünden zayıf sayılır ve böyle râvîlerden hadis alınmaz.

C. İsnadın İttisali

İttisal, iki şeyin birbirine ekli ve bağlı olması, aralarında bir kopukluk bulunmaması demektir. İsnadın ittisali her râvînin, kendisinden hadis naklettiği şeyhine ka­vuşmuş ve hadisi bizzat ondan almış olmasıdır.

İsnaddaki kopukluk, râvînin, kendisinden hadis naklettiği şeyhten, hadis işitmediği halde işitmiş gibi ondan nakletmesidir. Böyle bir hadis, isnadının muttasıl olmaması sebebiyle zayıf sayılır.

D. Hadisin Şaz Olmaması

Şaz, rivayet yönünden tek kalmış hadis demektir. Râvî rivayet ettiği bu hadisle, aynı hadisi rivayet eden diğer sika (güvenilir) râvîlere aykırı düşer ve bu rivayetinde tek kalır. Bu râvî, aslında sika bir râvîdir fakat rivayetinde yanlız kaldığı için, diğer sika râvîlerin rivayetleri tercih edilir.

E. Hadisin Muallel Olmaması

Hadisin muallel olması, onun zayıflığına sebep olan gizli bir kusurun bulunmasıdır. Çoğu kere bu kusur, hadiste gizli kalır ve her hadisçi tarafından kolayca fark edilmez. Bir süre sahih olarak rivayet edilen bu hadis, bir hadis imamının bu illeti bulup çıkarmasından sonra muallel olarak bilinir.

Yukarıda beş madde halinde açıklanan hususlar, sahih hadisin özellik­leri ve aynı zamanda şartlarıdır. Eğer bu özelliklerden biri veya birkaçı olmazsa, hadis sahih olma özelliğini yitirmiş ve zayıf hadisler arasında yer almış olur.

SAHİH HADİSİ TANIMA YOLLARI

Sahih hadisleri tanımanın bazı esasları vardır. Bu esasları şöyle sıralayabiliriz:

1- Sahih hadis, Kur'an’a ve sahih olan sünnete aykırı olmaz.

Bir hadis, Kur'an’a veya sahih sünnete aykırı ise, o hadisin Hazreti Peygamberin ağzından çıkmadığı anlaşılır.

2- Sahih hadis, akla aykırı değildir.

İslam dini, akla önem veren bir dindir. Eğer bir hadiste akıl dışı bir takım husular varsa, ona hadis de­mek mümkün değildir.

Mesela şöyle bir sözün hadisler arasında nakledildiği görülür: "Nuh'un gemisi Kâbe’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, makam-ı İbrahim’de iki rekât namaz kıldı." Bu sözün akıl ve mantıkla bağdaşır hiçbir yanı yoktur. Hiçbir akıl, bu sözü Hazreti Peygamberin söyleyebileceğini kabul etmez.

Şu husus da unutulmamalıdır ki, bir şeyin akılla kavranamaması ile akla aykırı olması birbirinden farklıdır. Bu açıdan akılla anlaşılamayan her hadis bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Mesela; Cennet, cehennem, sırat gibi ahiretle ilgili bir çok haber akılla kavranılamayan fakat akla da aykırı olmayan bir bilgidir.

3- Sahih hadisin metninde ve ifadesinde bozukluk yoktur.

Hazreti Peygamber, Arapların en açık ve en düzgün konuşanı idi. O, Arap dilinin bütün gramer kaidelerine dikkat eder ve dinleyenleri hayran bırakırdı. Eğer bir hadiste manasız sözler, gramer hataları ve abartılı ifadeler yer almışsa, o sözü Hazreti Peygamberin söylediği düşünülemez.

4- Sahih hadis tarihi olaylara ters düşmez.

Eğer bir hadis, tarihi olaylara ters düşerse, o hadisin Hazreti Peygam­berin ağzından çıkmış olması mümkün değildir. Mesela bir hadiste, Sa'd b. Mu'az'ın şahidliği ve Mu'aviye'nin de kâtipliğiyle, Hazreti Peygamberin Hayber ahalisine cizye koyduğu bildirilmiştir. Hâlbuki cizye ayeti Tebük seferinden sonra nazil olduğu gibi, Sa'd b. Mu'az Hendek savaşında vefat etmiş, Hayber'e yetişmemiştir. Mu'aviye ise, ancak Mekke fethinde müslüman olmuştur. Hadisin tarihi gerçeklere uymaması, onun sahih olmadığını açıkça gös­terir.

5- Herkesin görmesi veya bilmesi gereken önemli bir olayı aksettiren sahih hadisin râvîsi tek kalmaz.

Hazreti Peygamberin Hudeybiye'den Medine'ye dönerken Gadir Hum denilen yerde, kendisinden sonra hilafetin Ali'ye ait olduğunu açıkladığına dair şiiler tarafından yayılmak istenen haber, Hazreti Peygamberin yanında bulunup da olaydan haberdar olması gereken hiçbir sahabi tarafından rivayet edilmemiştir. Bu kadar önemli bir olayın sahih rivayetler arasında yer almaması ve özellikle Hazreti Peygamberin vefat ettiği ve ondan sonra Ebû Bekir'in halife olarak seçildiği bir sırada bu olaydan hiç söz edilmemesi Gadir Hum'la ilgili şiî haberlerin tamamıyla asılsız olduğunu gösterir.

6- Sahih hadis, küçük bir iyiliğe karşılık abartılmış büyük mükâfatlar veya sevaplar vadetmez.

Mendûb olan bir fiilin işlenmesi veya mekruh olan bir işin terkedilmesi karşılığında, altından nehirler akan cennetlerde ebediliğin va’dedilmesi yahut basit bir kabahate karşılık daimi cehennem azabıyla tehdit olunması buna bir misaldir.

"Kuşluk vakti şu kadar rekât namaz kılan kimseye, yetmiş peygamber sevabı verilir" şeklinde rivayet edilen bir hadisin sahih olması mümkün değildir.

İşte, sahih bir hadiste olmaması gereken bütün bu bozukluklardan birine herhangi bir hadiste rastlanacak olursa, onun, Hazreti Peygamberin gerçek hadisi olmadığı kanaatine varılır.

2- HASEN HADİS 

Hasen kelimesi sözlükte “güzel” anlamına gelmektedir. Hadis terimi olarak sahih hadisle zayıf hadis arasında yer alan fakat sahih’e daha yakın olan hadis türüdür.

Bu kavramı ilk kullanan hadis alimi ise İmam Tirmizi’dir. Ona göre Hasen hadis, sahihlik şartlarını taşımakla birlikte râvîleri zabt yönünden sahih râvîler derecesine çıkamayan râvîlerin rivayet ettikleri hadistir.

Hasen hadisin sahih hadisten tek farkı râvînin zabt açısından kusurlu olmasıdır.

Hadis imamlarının çoğunluğuna göre hasen hadis de delil olma açısından sahih hadis gibidir.

Hasen Hadis Örnekleri;

Ebû’d Derdâ (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim Müslüman kardeşinin ırz, namus ve benzeri şeylerinden her türlü kötülüğü savarsa Allah’ta kıyamet gününde onun yüzünden Cehennem ateşini savar.” (Müslim, Birr veSıla: 17; Buhârî, Edeb: 34)

Behz b. Hakîm’in babasından ve dedesinden rivâyetine göre, şöyle demiştir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu işittim: “İnsanları güldürmek için laf edip yalan söyleyen kişiye yazıklar olsun yazıklar olsun yazıklar olsun .” (Ebû Dâvûd: Edeb: 38; Dârimî, İstisan: 6)

Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim din ilmini tahsil için yola koyulur ve her sebebe başvurursa Allah Cennete varan yolu onun için kolaylaştırır.” (Müslim, Zikir: 17; Ebû Dâvûd, Salat: 27)

3- ZAYIF HADİS VE ALAMETLERİ 

Zayıf hadis sahih veya hasen hadisin taşıdığı şartların birini veya birkaçını taşımayan fakat Mevzu da olmayan hadistir. Bu hadisler dini konularda delil olarak kullanılamazlar. Ancak bazı alimler ibadetlerin fazileti ve ahlaki konularda zayıf hadislerle amel edilebileceğini söylemişlerdir.

 Zayıf hadisin alametlerini şöyle sıralayabiliriz:

  1. Hadisin râvîleri âdil değildir.
  2. Hadisin râvîleri zâbit değildir.
  3. Hadisin isnadı muttasıl değildir.
  4. Hadis şâzdır.
  5. Hadiste gizli bir kusur vardır.
  6. Hadisin râvîsi adalet ve zabt yönünden bilinmemektedir.

1- MEVZU HADİSLER VE TANIMA ŞEKİLLERİ

1- Mevzu Hadisin Tanımı

Mevzu hadis, Hazreti Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in söylemediği halde çeşitli nedenlerle kendisine nispet edilen sözlerdir. Aslında bu tür sözlere hadis denmesi doğru değildir. Ona “hadis diye uydurulmuş söz” demek daha doğrudur. Buna hadis denmesi, onu uyduranların zannı ve iddiasına göredir. Mevzu hadisler Hazreti Peygamberin vefatından sonra ortaya çıkmıştır.

Paylaşalım

Mevzu hadislerde, bir takım söz ve mana bozuklukları vardır ki, hadisçiler bu bozukluklara “rekâket” derler ve sahih hadisle Mevzu hadisi birbirinden ayırt etmek için şu tanımı yaparlar: “Hadisin gün ışığına benzer bir ışığı vardır; onu hemen tanır ve alırsın. Bir hadisin de gece karanlığı gibi bir karanlığı vardır; bu yüzden onu da reddedersin.”

Talat Koçyiğit, Mücteba Uğur, İ. Hakkı Ünal, İmam-Hatib Liseleri İçin Hadis Usulü, 11. sınıf: 55

2- Mevzu Hadislerin Belli Başlı Özellikleri

Mevzu hadislerde bulunan bir takım kusurlar onları tanımaya yardımcı olur. Bunlardan birkaç tanesini şöyle maddeleyebiliriz;

  1. Kur'an’a Ve Sahih Sünnete Aykırı Olması: Cenabı Hak: "Kıyametin ne zaman kopacağım bilmek Allah'a mahsustur"[5] buyurduğu halde, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem 'in "Dünyanın ömrü yedi bin senedir. Biz yedinci binin içinde bulunmaktayız" dediğini ileri sürmektedir. Kur'an’a ve sahih sünnete aykırı olan bu ifadenin Mevzu olduğu ortadadır.
  2. Mevzu hadiste, bir takım söz ve mana bozuklukları vardır. Bu mana bozuklukları da O’nun Kur'an’a ve sahih sünnete aykırı olduğunu gösterir.
  3. Küçük bir iyiliğe karşılık pek çok mükâfat vadetmek yahut küçük bir günah için çok büyük ve çok ağır cezalar öngörmek, Mevzu hadislerin özelliklerinden biridir. Mesela böyle bir hadiste şöyle denilmiştir : "Kim la ilahe illallah derse, Allah, bu söz için bir kuş yaratır. Kuşun 70 bin dili, her dilin de 70 bin lügati vardır. Hepsi de o kimse için Allah'tan mağfiret diler."
  4. Hadisin kesinlikle bilinen tarihi olaylara ters düşmesi de, onun Mevzu olduğunu gösteren özelliklerdendir.
  5. Bugün elde bulunan güvenilir hadis kitaplarında olmaması da bir hadisin Mevzu olduğunu gösterir.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Hadis âlimlerinin araştırmaları neticesinde Mevzu oldukları tespit edilen bazı sözler aşağıda verilmiştir.

“Misvak kullananın fesahati (güzel konuşma yeteneği) artar.”

“Cenab-ı Hak kızdığı zaman vahyi Arapça; razı olduğu zaman Farsça indirir.”

“Gül, Hazreti Peygamber’in (veya Burak’ın) terinden yaratılmıştır.”

“Pirinç eğer insan olsaydı halim-selim biri olurdu.”

“Geceleyin gökte görülen beyazlık göğün kapısıdır.”

“Ekmek, sofraya gelinceye kadar 360 ustanın elinden geçer. Bunların ilki Mikail’dir.”

“Bir kimse bir hadis rivayet ederken aksırırsa o hadis doğrudur.”

“Bir işi gördürmeden evvel hediye vermek ne güzeldir.”

“Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.”

“Kanadı kesik güvercinler bulundurunuz; zira onlar çocuklarınızdan cinleri uzaklaştırır.”

“Pazar günü her rekâtında Fatiha ve Amene’r-Rasul okumak suretiyle ve bir selamla 4 rekât namaz kılan kimseye 1000 hac, 1000 umre ve 1000 gaza sevabı yazılır. Ayrıca her rekâtı bir milyon rekâta eşit olur. Kendisiyle cehennem arasına 1000 hendek kazılır.”

“İnsanların en yalancıları boyacılar, dkiciler ve terzilerdir.”

Mevzu hadislerle ilgili diğer örnekler için bakınız; Aliyyu’l-Kari, Mevzu Hadisler, İlim Yayınları, Tercüme M. Yaşar Kandemir

DİPNOTLAR

[1] Müslim, Birr, 34

[2] Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, s. 176

[3] Suphi es-Salih, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, çev. M. Yaşar Kandemir, s. 176

[4] Buhârî, Enbiya: 50; Müslim, Zühd: 72

[5] Lokman: 34

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.