Haccın Vacipleri Kaç Tanedir?

Haccın vacipleri nelerdir? Madde madde haccın onbeş vacibi.

Hanefîlere göre, hacda, kendi başına vâcip olan beş ibâdet vardır. Sa’y, Müzdelife vakfesi, şeytan taşlama, tıraş veya saçları kısaltma ve vedâ tavafı. Bunlardan başka, haccın rükün, farz veya şartlarını tamamlayıcı nitelikte olmak üzere on tane daha vâcip vardır. Bunları kısaca açıklayacağız.[1]

HACCIN VACİPLERİ

1) Sa’y yapmak:

Sa’y sözlükte “hızlı yürümek, koşmak ve çaba göstermek” gibi anlamlara gelir. Hac ve umre ile ilgili bir terim olarak ise sa’y; Kâbe’nin doğu tarafında bulunan Safâ ile Merve adlı iki tepe arasında, Safâ’dan başlanıp Merve’de sona ermek üzere, sa’y niyetiyle yaya olarak yedi defa gidip gelmeyi ifade eder. Dört gidiş ve üç gelişle sa’y tamamlanır. Bu iki tepe arasındaki mesafe yaklaşık 350 metredir.

Sa’y, yalnız hac veya umre için vâcip olup, nâfile, kudûm veya vedâ tavaflarının sa’yi yoktur. Bu yüzden hac veya umre yapanın farz veya nâfile bir tavaftan sonra sa’y yapmaya niyet ederek, Safa tepesine Kâbe’nin görüleceği yere kadar çıkılır. Kâbe’ye doğru dönerek eller kaldırılır dua ve niyazda bulunulur. Tekbîr, tehlîl, dua ve salâvât-ı şerife getirilerek Merve’ye doğru yürünür. Merve tepesinde de Kâbe’nin görüleceği yere kadar çıkılır. Kâbe’ye dönerek tekbîr, tehlîl, salâvât-ı şerîfe okunur ve eller kaldırılarak dua edilir. Sa’yin yedi şavtı bu şekilde yapılmaya devam edilir.

Hanefîler dışında üç mezhebe göre sa’y, haccın bir rüknüdür. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Şüphe yok ki, Safâ ile Merve Allah’ın simgelerindendir. Öyleyse her kim hac veya umre için Kâbe’yi ziyâret ederse, o iki tepeyi tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur.” [2] Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur; “Şüphesiz Allah size sa’yı farz kıldı, sa’y yapınız.” [3] Sa’yin aslı, Hz. İsmail’in annesi Hacer’in su aramak maksadıyla bu iki tepe arasında koşmasını sembolize etmek esasına dayanır.[4] Allah’ın temiz ve seçkin kulu (safiyyullah) olan Hz. Âdem’in Safa’da ve Hz. Havva’nın da Merve’de oturması yüzünden tepelere bu adların verildiği nakledilmiştir.[5]

Sa’yin ihrama girdikten sonra yapılması gerekir. Çünkü ihrama girmeden önce hac veya umre menâsikinden hiçbiri yapılamaz. Bununla birlikte sa’yin ihramlı olarak yapılması şart değildir. Nitekim hac için ihrama giren kimse, kurban bayramının ilk günü fecr-i sâdıktan önce ihramdan çıkamayacağı için, hac sa’yini Arafat vakfesinden önce yapmak isterse, nâfile bir tavafın ardından ihramlı olarak yapabilir. Arafat dönüşü farz tavaftan sonra yapmak isterse, ihramsız olarak da yapabilir. Sünnete uygun ve daha faziletli olan budur. Umre sa’yinin ihramlı olarak yapılması ise vâciptir.

Sa’y tek başına bağımsız bir ibadet olmadığı için, geçerli bir tavaftan sonra, ona bağlı olarak yapılabilir. Farz tavaftan önce yapılmak istenen sa’yin, nâfile bir tavafın ardından yapılmasının sebebi budur.

Hanefîlere göre sa’yin yedi şavtından dördü rükün, üçü vâciptir. Diğer üç mezhepte bütün şavtlar rükündür.

Sa’yin, yürüyerek Safâ’da başlayıp Merve’de bitirilmesi ve yedi şavt halinde Safâ ile Merve arasındaki mesafeyi tam olarak kapsaması gereklidir.[6]

2) Müzdelife vakfesi:

Müzdelife, Arafat ile Mina arasında, Harem sınırları içinde bir bölgedir. Mina’dan Muhassır vadisi ile ayrılır. Hac yapan kişinin bayramın birinci günü tan yerinin ağarmasından itibaren güneşin doğmasına kadar, Müzdelife’de bir an da olsa bulunması vacip, geceyi orada geçirmesi sünnet, Meş’ar-i Haram adı verilen Kuzah tepesine gitmesi ise müstehaptır.

Âyette şöyle buyurulur; “Arafat’tan çıktığınızda Meş’ar-i Haram’da Allah’ı anın ve sizi nasıl doğru yola ilettiyse siz de O’nu öylece anın.” [7] Hadiste şöyle buyurulur; “Kim bizim şu sabah namazımızda hazır bulunur, biz ayrılıncaya kadar bizimle birlikte vakfe yapar ve daha önce gece veya gündüz Arafat vakfesini de yapmış olursa, onun haccı tamam olur “ [8]

Müzdelife vakfesinin zamanı: Hanefîlere göre bayramın birinci günü tan yerinin ağarmaya başlamasından güneşin doğmasına kadar olan süredir. Mâlikîler’e göre arefe günü akşamı güneşin batışından bayram sabahı fecr-i sâdıka kadar olan süre; Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise, gecenin yarısından itibaren fecr-i sâdıka kadar geçen süredir. Gece yarısı, güneşin batışı ile fecr-i sâdık arasındaki sürenin ortasıdır.

Müzdelife vakfesinde de Arafat vakfesindeki gibi niyet ve bilme şart olmayıp, yukarıda belirtilen süreler içinde uykuda, uyanık veya baygın olarak Müzdelife sınırları içinde bulunan veya buradan geçenler bu vecibeyi yerine getirmiş olurlar.

Geceyi Müzdelife’de geçirip sabah namazını erkence kılmak, namazdan sonra telbiye, tekbir, tehlîl, zikir, dua ve istiğfar ile vakfeyi ortalık aydınlanıncaya kadar südürmek ve güneş doğmadan Mina’ya hareket etmek ise bütün mezheplerde sünnettir.

Hac yapanların arefe günü akşamı Müzdelife’de akşam ve yatsı namazlarını tek başına veya cemaatle, yatsı vakti içinde cem’-i te’hîrle kılmaları Hanefîlere göre vâcip; Şâfiîler’e göre ise sünnettir. Bu namazlar Arafat’ta veya Müzdelife’ye ulaşmadan önce yolda kılınır ve yatsı vakti çıkmadan önce Müzdelife’ye ulaşılırsa, Ebû Hanîfe ve İmam Muhammed’e göre yeniden kılınması gerekir. Ebû Yûsuf’a göre ise, Müzdelife dışında kılınması mekruh ise de iâdeleri gerekmez. Birleştirilerek kılınan namazlarda, iki farz namaz arasında nâfile namaz kılınması mekruh olduğu için, akşamın sünneti ile yatsının ilk sünneti terk edilir. Bir ezan ve bir kâmetle akşam ve yatsı namazları birlikte kılınır. Burada yatsı kendi vaktinde kılındığı için, kâmet yoluyla ikinci bir bildirime gerek olmaz.

Müzdelife vakfesi bir özür sebebiyle terk edilirse birşey gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber bu vakfeyi yapamayan zayıf ve güçsüz kimselerin doğrudan Mina’ya geçebileceklerini bildirmiş ve kefâreti emretmemiştir. Özürsüz terk ise kurban cezasını gerektirir.[9]

3) Mina’da şeytan taşlamak:

Dilimizde “şeytan taşlama” nın Arapça karşılığı “remyu’l- cemerât (cemrelere taş atma)” tır. Câbir (r.a.) şöyle demiştir: “Rasûlullah’ı (s.a.s), kurban bayramı gününde, biniti üzerinde şeytan taşlarken (cemrelere taş atarken) gördüm. O, şöyle diyordu: “Hac menâsikini (ibâdetlerini) benden alınız. Ben bu haccımdan sonra hac yapıp yapamayacağımı bilmiyorum” [10]

Hac yapanların bayram günleri Mina’da Küçük Cemre, Orta Cemre ve Akabe Cemresi denilen, halk dilinde küçük, orta ve büyük şeytan adı da verilen taş kümelerine; “Bismillâhi Allahu ekber” diyerek,[11] yedişer tane küçük taş atmaları vâciptir. İlk gün yalnız Akabe cemresine yedi taş atılır. Mina, Müzdelife ile Mekke arasında, Harem sınırları içinde bir bölgedir. Hanefîlere göre şeytan taşlama günlerinde Mina’da gecelemek sünnettir. Diğer üç mezhebe göre ise mazereti olmayanların bu gecelerden her birinin yarıdan çoğunda Mina’da bulunmaları vâciptir. Aksi halde ceza gerekir.

Cemrelere taş atma, Hz. İbrahim, eşi Hacer ve oğlu İsmail’in o yörede şeytan taşlamasının bir sembolüdür. Şeytan o sırada onlara İsmail’in kurban edilmemesi için vesvese vermeye çalışıyordu.[12]

Taşların elle, her birinin ayrı ayrı atılması ve taş havuzunun içine veya yakınına düşmesi gerekir. Gücü yetenler taşları bizzat atmalıdır. Gücü yetmeyen vekil aracılığı ile de attırabilir. Namazını ayakta durarak kılabilecek durumda olanlar şeytan taşlamada vekil tutamazlar. Buna göre yürüyemeyecek kadar hasta veya yaşlı olanlarla, zarar görmesinden korkulan hâmile kadınlar vekil yoluyla taş attırabilirler. Ancak taş atma süresi içinde iyileşme veya tenha zamanda atma imkânı olanların, bizzat taş atmaya çalışması daha uygundur.

Taş atma zamanı: Bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan, dördüncü günü güneş batıncaya kadar olan süredir.

Bayramın birinci günü: Bu günde yalnız Akabe cemresine yedi taş atılır. Hanefîlere göre bu ilk günde taş atma zamanı, fecr-i sâdıktan, ertesi günün fecr-i sâdığına kadar olan süredir. Bu süre içinde, güneşin doğması ile öğle vaktine kadar yapılacak taşlama sünnet, zevalden güneş batıncaya kadar taş atmak mübah, sabah güneşin doğmasından önce veya akşam güneşin batmasından sonra yapılacak taşlama ise mekruhtur. Bayram günü fecir doğmazdan önce şeytan taşlamanın geçerli olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Diğer yandan zayıflık, çobanlık ve görevli bulunmak gibi bir özrü olanlar fecr-i sâdıktan sonra güneş doğmadan önce veya geceleyin de taş atabilirler. Diğer yandan, gece taş atmanın uygun bulunmayışının sebebi, karanlıkta taş atmanın zorluğudur. Ancak günümüzde aydınlatma yüzünden bu güçlük kalkmış olup, gündüz taşlamada zorlanacak olan yaşlıların ve kadınların taşlamayı bu vakitlerde yapmaları, hem kendileri ve hem de gündüz izdihamını azaltacağı için daha uygun görülmüştür.

Mâlikîler’e göre şeytan taşlama vakti, bayramın birinci günü tan yerinin ağarmasıyla başlar ve güneş batıncaya kadar devam eder. Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise, bu vakit gecenin yarısından itibaren başlar ve ertesi gün tan yeri ağarıncaya kadar sürer. Bu sürenin herhangi bir anında taş atmak yeterli olur. Ancak henüz güneş doğmadan taş atılması mekruh, güneşin doğuşu ile zeval arasında atılması sünnet, zevalden güneş batıncaya kadar kerâhetsiz caiz ve mazeretsiz güneş battıktan sonraya ertelemek ise mekruhtur.

Bayramın ikinci ve üçüncü günleri: Bu günlerde her cemreye yedişer olmak üzere toplam 21 taş atılır. Bu iki günde taş atma zamanı zevalden itibaren ertesi günün fecr-i sâdığına kadar olan süredir. Belirtilen bu sürenin içinde her an taş atma yapılabilir. Bu iki günde zevalden önce taş atılması caiz olmaz.

Bayramın dördüncü günü: Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhep imamına göre dördüncü gün de şeytan taşlamanın süresi bir önceki iki gün gibidir. Ebû Hanîfe’ye göre ise dördüncü gün şeytan taşlamanın zamanı fecr-i sâdıkla başlar. Ancak taşların henüz güneş doğmadan atılması mekruh, güneşin doğuşundan zevale kadar olan sürede caiz ve zevalden sonra atılması ise sünnettir.

Dördüncü gün Mekke’den ayrılmak ve yol hazırlığı yapmak gibi bir meşguliyeti olanlar son günün taşlarını atmayabilirler. Bayramın dördüncü günü taş atmayacak olanların, Hanefîlere göre, dördüncü gün fecr-i sâdıktan önce, diğer üç mezhebe göre ise üçüncü gün güneş batmadan önce Mina’dan ayrılmış olmaları gerekir.

Atılacak taş sayısı; ilk gün Akabe cemresine 7, diğer günlerde sırasıyla küçük, orta ve Akabe (büyük) cemrelerine 7’şerden günde 21 taş atılır ki, bunların toplamı 70 olur. Son günün taşları atılmazsa bu sayı 49’a düşer. Her bir taş atılırken; “Bismillâhi Allahu ekber” denilir. Taş yerine ulaşmaz veya uzağa düşerse, onun yerine başkası atılır. Artan taşlar ihtiyacı olana verilir veya uygun bir yere bırakılır. Toprağa gömmek gerekmez.

Hastalık, yaşlılık ve sakatlık gibi bir özrü yüzünden cemre yerine bizzat giderek taş atmaları mümkün olmayanlar, uygun kişileri vekil ederek taşlarını attırabilirler. Özrün ölçüsü ayakta namaz kılamayacak durumda bulunmaktır. İzdiham yüzünden gündüz cemrelere yaklaşma imkânı bulamayanlar, taşlarını gece tenha zamanda atabilirler. Gece taş atabilecek durumda olanların vekille taş attırması caiz olmaz. Vekil, önce kendi taşını daha sonra vekili olduğu kişinin taşını atar.

Taş atma günlerinde her günün taşını kendi vakti içinde atmak vâcip olduğu gibi, vaktinde atılamayan taşların taş atma süresi içinde kaza edilmesi de vâciptir. Bayramın dördüncü günü güneş batınca artık edâ ve kaza olarak atılacak taş geçerli olmaz.

Ebû Hanîfe ve İmam Mâlik’e göre vaktinde atılamayan taşlar taşlama süresi içinde kaza edilse de cezası düşmez. Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre ise taş atma süresi içinde kaza edildiği takdirde cezası düşer.

Yedi taşın çoğu veya tümü terk edilse ceza kurbanı gerekir. Taşların iki, üç taş gibi azı terk edilirse, her taş için bir sadaka vermek gerekir. Yedi taşın Müzdelife’den toplanarak ilk gün Akabe cemresine atılması müstehap olup, geri kalan 63 taşın toplanması için özel bir yer yoktur.[13]

Şâfiî ve Hanbelîler’e göre ise, vaktinde atılamayan taşlar, en geç bayramın dördüncü günü güneş batmadan önce atıldığı takdirde, kaza değil edâ sayılır ve gecikmeden dolayı da ceza gerekmez.

İster eda ister kaza olsun, taş atma süreci bayramın dördüncü günü, güneşin batmasıyla sona erer.

4) Tıraş olmak veya saçları kısaltmak (halk veya taksîr):

Hac veya umrenin sonunda saçların tıraş edilmesi veya kısaltılması ihramdan çıkmanın bir sembolüdür. Bu fiil yapılmadıkça ihramdan çıkılmaz. İfrad haccı yapanların Mina’da, bayramın ilk günü, Akabe cemresine yedi taş attıktan sonra, hac ile umreyi birleştirmiş olan temettu’ ve kıran hacılarının ise, bu taşlamanın arkasından şükür kurbanlarını kestikten sonra, Mekke Harem’inde ve bayramın ilk üç gününden birinde saçlarının en az dörtte bir kadarını tıraş etmesi veya kısaltması vâciptir. Saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması ise sünnettir.

Şâfiîler’de vâcibin ifası için üç tel saçın, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre ise saçların tamamının tıraş edilmesi veya kısaltılması vâciptir. Mezhepler tıraş edilecek veya kısaltılacak saçın miktarını, abdestte başın meshi miktarına kıyas etmişlerdir.

Kadınlar saçlarının dörtte bir kadarının ucundan biraz keserler. Böylece ihrâmdan çıkmış olurlar. Kur’an’da şöyle buyurulur: “Sonra kirlerini gidersinler.” [14]

İbn Ömer âyetteki “tefes” in, saçları tıraş etmek ve ihrâmdan çıkıp elbiseleri giymek anlamına geldiğini söyler.

Hac için ihrama girenler, bayramın ilk günü fecr-i sâdıktan önce, umre için ihrama girenler ise. Umre tavafının en az dört şavtını tamamlamadan tıraş olmakla ihramdan çıkmış olmazlar. İhram yasağı işlemiş olurlar ve ceza gerekir. Ancak umre yapanların sa’yi de ihramlı olarak yapmaları vâcip olduğu için, sa’yi yaptıktan sonra tıraş olmaları gerekir.

Hz. Peygamber, Vedâ haccında bayramın ilk günü Mina’da önce Akabe cemresine yedi taş atmış, sonra kurbanlarını kesmiş, daha sonra tıraş olmuş ve aynı gün Mekke’ye gidip ziyâret tavafını yapmış ve arkasından yine Mina’ya dönmüştür.

Ebû Hanîfe’ye göre bunların ilk üçünde sıralamaya uymak vâciptir, Aksi halde kurban (dem) gerekir. Ebû Yûsuf, İmam Muhammed ve diğer üç mezhebe göre ise burada sıralamaya uymak sünnettir. Uyulmaması mekruh ise de ceza kurbanı gerektirmez. Ancak Mâlikîler’e göre Akabe cemresine taş atmanın tıraş ve ziyâret tavafından önce olması gerekir. Ziyâret tavafında ise, sırayı gözetmenin vâcip değil sünnet olduğu konusunda görüş birliği vardır. Bu duruma göre ifrad haccı yapanlar bayramın ilk günü Akabe cemresine taş attıktan sonra, temettu’ ve kıran haccı yapanlar ise taş atıp şükür kurbanını kestikten sonra tıraş olup ihramdan çıkarlar.

Enes (r.a)’den şöyle dediği nakledilir Rasûlullah (s.a.s), Mina’ya geldi, cemrelere vardı, Onları taşladı. Sonra Mina’da kaldığı yere gitti ve kurban kesti. Sonra berbere başının sağ ve sol yanlarını göstererek, saçlarını almasını söyledi.[15]

Ebû Hüreyre’den rivâyete göre, Hz. Peygamber, ihramdan çıkarken başını tıraş edene, Allah’tan iki defa mağfiret isteyerek dua etmiş, saçını kısaltanlar için de dua etmesi istenince, üçüncüde onlara dua etmiştir.[16] Bu yüzden ihramdan çıkarken saçları tıraş etmek, kısaltmaktan daha faziletlidir.

Ayette şöyle buyurulur “..Siz, Allah dilerse, güven içinde, başlarınızı tıraş etmiş ve saçlarınızı kısaltmış olarak, Mescid-i Haram’a korkmadan kesinlikle gireceksiniz.” [17] Hz. Peygamber (s.a.s), Hudeybiye seferinden önce, bu âyette haber verilen durumu rüyasında görmüş, böylece Mekke’nin fethini ve yapılacak haccı ashâbına müjdelemiştir.

5) Vedâ tavafı (sader): Mîkâtlerin dışından gelenlerin, haccı tamamladıktan sonra Mekke’den ayrılacakları zaman, son olarak Kâbe-i Muazzama’yı tavaf etmeleri vâciptir. Hz. Ömer’den şöyle nakledilmiştir: “Kim hac yaparsa, onun son niyeti Beytullah olsun. Ancak hayızlı kadın müstesnâdır. Rasûlullah (s.a.s) onlara ruhsat verdi.” [18]Buna göre vedâ tavafının şartları; hacının Hicaz’a dışardan gelmiş olması, âdetli veya loğusa bulunmaması, tavafa niyet etmesi ve ziyâret (ifâda) tavafından sonra yapmasıdır.[19]

Haccın rükun veya şartlarını tamamlayıcı nitelikteki diğer bazı vâcipler de şunlardır:

6) İhrama mîkât denilen yerlerden başlamak:

Mîkât sınırları dışından gelen (âfâkî) hac veya umre yapacak kimselerin mîkâtı ihramsız geçmemesi gerekir. Mîkâtı ihramsız geçen kimse, geri dönüp mîkâtta ihrama girer ve telbiye getirirse birşey gerekmez. Kurban cezası düşer. İbn Abbas mîkâttan sonra ihrama giren kimseye şöyle demiştir “Mîkâta geri dön ve telbiye getir. Aksi halde hac etmiş olmazsın.” [20] Ancak Hanefîlere göre ihramın mîkâttan önceye alınması caiz görülmüş, hatta daha faziletli sayılmıştır.

Hadiste belirtilen beş mîkât noktası şunlardır: Medineliler için Zü’l-Huleyfe, Şamlılar için Cuhfe, Necidliler için Karnü’l-Menâzil ve Yemenliler için Yelemlem. Bunlar, hac ve umre yapmak isteyenlerden, belirtilen bölge veya ülkeler yönünden gelen diğer belde yolcuları için de mîkât yeridir. Mîkât sınırları içinde oturanlar, ailelerinin bulunduğu yerden ihrama girerler. Mekke halkı ise Mekke’den ihrama girer.[21] Câbir İbn Abdillah (r.a)’den merfû olarak gelen rivâyette, Iraklılar için mîkât yeri olarak Zâtüırk ilâve edilmiştir.[22]

Mîkâtı ihramsız geçen kimse, henüz hac veya umre menâsikinden herhangi birine, meselâ kudüm tavafına veya umre tavafına başlamadan önce, mîkâta dönüp orada ihrama girerse ceza düşer. Bu kişinin ihramsız geçtiği mîkât sınırı yerine; bulunduğu yere daha yakın bir mîkâta gidip orada ihrama girmesi de mümkündür. Mîkâtı ihramsız geçtikten sonra, hac veya umre menâsikinden birine başlanmışsa artık mîkâta dönülse bile ceza düşmez. Kurban kesilerek hac veya umre ibadetine devam edilir.

7) İhramlıya yasak olan şeyleri terk etmek:

Hac veya umre için ihrama giren kimsenin, ihramda kaldığı sürece “ihram yasakları” denilen bir takım kurallara uyması da gereklidir. Aksi halde, aşağıda açıklayacağımız kurban, sadaka veya oruç tutma gibi cezalardan birisini yerine getirmesi gerekebilir. İhramlı iken dikişli elbise giymek, av avlamak, saçları kesmek veya kısaltmak, kırıcı söz ve davranışlarda bulunmak bu yasaklar arasındadır.

8) Arafat’ta güneşin zevâlinden, gurûbuna kadar durmak:

9) Ziyaret tavafını, kurban bayramının birinci, ikinci veya üçüncü gününde yapmak:

10) Tavaf sırasında abdestli olmak ve avret yerleri örtülü bulunmak:

Abdestsiz yapılacak bir turluk dönüşün, yeniden abdestli olarak yapılması gerekir.

11) Tavaf sırasında Kâbe’yi sol yanına alıp, kendisi Kâbe’nin sağında olacak şekilde yürümek:

Özrü olanlar tavafı binitli olarak yapabilirler.

12) Tavafa Haceru’l-Esved’den veya hizasından başlamak:

13) Tavafı, hatîmin dışından dolaşarak yapmak. Çünkü hatîm denilen yarım hilâl şeklindeki fazlalık Kâbe’den sayılır. Hatîmin dışından dolaşmadan yapılan şavtlar, iâde edilmediği takdirde veya hiç değilse eksik kalan kısım hatîmin çevresi dolaşılarak tamamlanmadığı takdirde ceza gerekir.

14) Dört şavtı (dolanımı) farz olan ziyâret tavafını, yedi şavta tamamlamak:

15) Her tavaftan sonra iki rekât namaz kılmak:

Farz, vâcip veya nâfile olsun, her tavaftan sonra iki rekât tavaf namazı kılmak vâciptir. Kerâhet vakti değilse, hemen tavafın peşinden, ara vermeden bu namazı kılmak müstehaptır. Daha sonra kılınsa da eda olur. Çünkü bu, vitir namazı gibi bağımsız vâcip bir namaz olup, haccın veya tavafın vâciplerinden değildir.

Arada tavaf namazını kılmadan peş peşe tavaf yapmak mekruhtur.

Tavaf namazını İbrahim makamının arkasında kılmak müstehaptır. Orada yer bulunmazsa, mescidin içinde uygun olan başka bir yerde kılınır. Harem bölgesi dışında kılmak ise mekruhtur. İhram namazında olduğu gibi bu namazın da ilk rekâtında Kâfirûn, ikinci rekâtında ise İhlâs sûresini okumak müstehaptır. Tavaf için mekruh vakit yoksa da, Hanefîlere göre güneş doğarken, tepe noktasında iken, batarken, bir de sabah ve ikindi namazlarının farzları eda edildikten sonra tavaf namazı kılınmaz, geriye bırakılır.

Tavaftan sonra kerâhet vakti girerse, önce akşam namazı, sonra tavaf namazı ve sonra sünnet namaz kılınır. Farz, kaza veya adak namazı tavaf namazı yerine geçmez. Küçük çocuğa tavaf ettirilse, onun adına tavaf namazı gerekmez.

Şâfi mezhebine göre ise, kerâhet vaktinde tamamlanan tavafla ilgili tavaf namazı o anda kılınabilir.

Haccın vâciplerinden birini terk etmek, haccın sihhatine engel olmaz. Bundan dolayı ceza olarak yalnız kurban kesmek gerekir. Kurbanın eti Mekke-i Mükerreme yoksullarına dağıtılır. Bununla birlikte, terk edilen bir vâcip yeniden yapılınca ceza düşer. Abdestsiz yapılan bir tavafı, abdestli olarak yeniden yapmak gibi.

Dipnotlar:

[1] Kâsânî, age, II, 125, 133, 143, vd.; 148. [2] Bakara, 2/158 [3] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, V, 50. [4] Bk. Buhârî, Enbiyâ, 4/142. [5] İbn Âbidîn, age, IV, 439. [6] Kâsânî, age, II, 134 vd.; İbn Âbidîn, age, II, 234; İbn Kudâme, age, III, 385-389. [7] Bakara, 2/198 [8] Nesaî, Menâsik, 211; Tirmizî, Hac, 57. [9] Kâsânî, age, II, 135. vd.; İbnü’l-Hümâm, age, II, 169; Meydânî, age, I, 186 vd.; İbn Kudâme, age, II, 417-426, 450-456. [10] Müslim, Hudûd, 12, 13; Ebû Dâvud, Hudûd, 23; Nesaî, Menâsik, 220; Şevkânî. age, V, 65 [11] Hasan İbn Ziyâd’a göre taş atarken; “Allahü ekber rağmen li’ş-şeytan ve hizbihî”; kimilerine göre ise “Allah’ım, Haccımı mebrûr, sa’y’imi meşkûr ve günahımı mağfûr eyle.” denilir. [12] Zühaylî, age, III, 192; bk. Sâffât, 37/100-108. [13] İbn Âbidîn, age, IV, 552, 553. [14] Hac, 22/29. [15] Şevkânî, age, V, 68 [16] Şevkânî, age, V, 69. [17] Feth, 48/27. [18] Zeylaî, Nasbu’r-Râye, III, 89. [19] Kâsânî, age, II, 127 vd., 142 vd.; Meydânî, age, I, 148, 149, 191; İbn Kudâme, age, III, 370, 440, 442, 444, 458-465. [20] Kâsânî, a.g.e. II, 165-167; Zühaylî, age, III, 76. [21] Buhârî, Hac, 5, 7, 9, 11, 12, Sayd, 18; Müslim, Hac, 11, 12; Ebû Dâvud, Menâsik, 8; Nesâî, Menâsik, 19, 20-23; A. İbn Hanbel, I, 238. [22] Müslim, Hac, 18; bk. Buhârî, Hac, 13; Ebû Dâvud, Menâsik, 8.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HACCIN VACİPLERİ

Haccın Vacipleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.