Günümüzde Boşanmayla İlgili Yapılan Bazı Yanlışlar

Boşanmayla ilgili yapılan bazı yanlışlar ve bilinmeyenler...

Dul annelerin çocuk sebebiyle sahip olduğu birtakım maddî hakları vardır. Ama ortada çocuk yoksa veya çocuk, kendi imkânlarıyla işlerini görebilecek yetişkinliğe erişmişse, kadınların boşanma sebebiyle ömür boyu eski kocasından isteyebileceği bir “nafaka” veya “tazminat” sözkonusu değildir.

Bu durum, aslında kadının bir an önce evlenmesini veya elindeki birikimlerini uygun bir şekilde kullanmasını teşvik etmektedir. Ancak kadın evlenmek istemiyor ve herhangi bir sebeple elindeki (mehir, hediye, miras, vb.) maddî imkânlar tükenmişse, kademeli olarak kadının akrabaları, Müslüman toplum ve nihayet devlet mekanizması devreye girer ve kadının en temel maddî ihtiyaçları, kimseye yüzsuyu dökmeden temin edilir, edilmelidir. Bu mânâda kadın, şefkat ve merhamet dolu İslâm toplumuna zimmetlenmiş bir ilâhî emânettir.

BOŞANIRKEN YAPILAN ZULÜM

Maalesef günümüzde boşanma esnasında kadınlar, İslâm’ın kendisine vermediği bir takım talepleri dile getirmekte ve daha sonraki hayatını “garanti” altına almaya çalışmaktadır. Böylece boşandığı eşinden hakkı olmayan birtakım şeyler istemekle ona zulmetmekte; akraba ve çevresi de ona gerektiği kadar destek olmayarak onu dertleriyle baş başa bırakmak sûretiyle bir başka zulüm icrâ etmektedirler.

Boşanmış anneler, bazen küçük çocuklarını almamakta; bazen de babalar, evlatlarının maddî külfetinden -imkânı olduğu hâlde- kaçmaktadırlar. Şüphesiz bunlar, İslâm’ın hükümlerini bilmemekten ve bu hükümlere karşı ilgisiz kalmaktan kaynaklanmaktadır. Oysa İslâm, kadının, çocuğun ve erkeğin fıtrat ve ihtiyaçlarına göre, herkesin hakkını teslim etmiş ve kendi keyiflerince birbirlerine zulmetmesine müsaade etmemiştir.

Daha geniş bilgi ve kaynaklar için bkz: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, “Delilleriyle Âile İlmihâli”, Erkam Yayınları, İstanbul, 2013, sh: 322 vd. Prof. Dr. Muhsin Koçak, Prof. Dr. Nihat Dalgın, Doç. Dr. Osman Şahin, “İslâm Hukûku”, İstanbul, 2014, Ensar Neşriyat, sh: 212-308; Prof. Dr. Hayreddin Karaman, “İslâm’da Kadın ve Âile”, İstanbul, 2006, Ensar Neşriyat, 101-179; Prof. Dr. Hamdi Döndüren, “Kur’ân ve Sünnete Göre Güncel Fıkhî Meseleler”, Işık Yayınları, İstanbul, 2011, sh:210-225.

Kaynak: Melike Şahin, Şebnem Dergisi, 129. Sayı, Kasım 2015

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.