Gaflet İçinde Geçmiş Bir Hayatın 4 Maddede Özeti

Gaflet ne demektir? Gaflet içinde geçen bir hayatın dört maddede özeti nedir? Allah dostları dünya hayatını ve meşgalesini nasıl tasvir ediyorlar? İşte cevabı...

Gaflet, gâfil olma hâli, gâfillik. Nefsin arzularına uyarak zamanı boşa geçirmek veya önemsiz şeylerle uğraşmak anlamlarına gelir.

İnsan ibret almaz mı ki, her fânî varlığın tazelik ve zindeliği zaman değirmeninde dâimî bir sûrette öğütülmektedir! Âhiret gerçeğinden habersiz yaşanan bir dünyâda nefsânî hayatı besleyen iltifatlar, dünyâ oyuncakları, büyük istikbâl adına ne korkunç bir aldanıştır!..

Gâfilâne bir hayat;

  • çocuklukta oyun,
  • delikanlılıkta şehvet,
  • erginlikte gaflet,
  • ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü çırpınış ve nedâmetten ibârettir.

Zikri diline ve kalbine almayan, merhametten nasipsiz, muzdaribin derdini duymak ve hissetmek istemeyen, bedbaht ve mütekebbirin kaçtığı ölüm, kendisini her an pusuda beklemektedir. Âhiretsiz bir dünyâ ferahlığı elde etmek için dünyâ süslerine bürünmüş, fânî lezzetlerde son gününe kadar yorulanların hâli, ne hazin bir tükeniştir!..

ALLAH DOSTLARININ "DÜNYA HAYATI" TASVİRİ

Cihan sultanlarını irşâd edip yönlendiren, onlara gönül aynasında öteleri seyrettiren büyük mürşid-i kâmil Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri, bu dünyânın hâl ve keyfiyetini ne güzel tasvîr eder:

Kim umar senden vefâyı,

Yalan dünyâ değil misin?

Muhammedü’l-Mustafâ’yı,

Alan dünyâ değil misin?

Yürü hey bî-vefâ yürü,

Sensin hod bir köhne karı,

Nice yüz bin erden geri,

Kalan dünyâ değil misin?

Kasdedip halkın özüne,

Toprak doldurup gözüne,

Ehl-i gafletin yüzüne,

Gülen dünyâ değil misin?

Eğer şâh u eğer bende,

Her kişiyi salan bende,

Kimse mekân tutmaz sende,

Vîran dünyâ değil misin?

Kimisini nâlân edip,

Kimisini giryân edip,

Âhir-i kâr uryân edip,

Soyan dünyâ değil misin?

İşin gücün dâim yalan,

Çok kişiden arda kalan,

Nice kerre boşaluben,

Dolan dünyâ değil misin?

Yûnus da ne güzel söyler:

Bir imâret göster bana,

Kim sonu vîrân olmaya!

Kazan şol malı kim senden,

Dökülüp geri kalmaya!

Aynı ölçüler ışığında üstad Necip Fâzıl merhum da, asıl gâyenin âhiret hazırlığı olduğunu ne güzel ifâdelendirir:

Hasis sarraf, kendine başka bir kese diktir;

Mezarda geçer akça neyse onu biriktir!..

İnsan ibret almaz mı ki, her fânî varlığın tazelik ve zindeliği zaman değirmeninde dâimî bir sûrette öğütülmektedir! Âhiret gerçeğinden habersiz yaşanan bir dünyâda nefsânî hayatı besleyen iltifatlar, dünyâ oyuncakları, büyük istikbâl adına ne korkunç bir aldanıştır!..

Gâfilâne bir hayat; çocuklukta oyun, delikanlılıkta şehvet, erginlikte gaflet, ihtiyarlıkta elden gidenlere hasret ve binbir türlü çırpınış ve nedâmetten ibârettir. Zikri diline ve kalbine almayan, merhametten nasipsiz, muzdaribin derdini duymak ve hissetmek istemeyen, bedbaht ve mütekebbirin kaçtığı ölüm, kendisini her an pusuda beklemektedir. Âhiretsiz bir dünyâ ferahlığı elde etmek için dünyâ süslerine bürünmüş, fânî lezzetlerde son gününe kadar yorulanların hâli, ne hazin bir tükeniştir!..

Umûmiyetle insan, hayatın binbir cilve ve tezâhürleri içinde aynadaki yalanların esiridir. Her an bu yalanlar ile vefâsızlığını devam ettiren şu dünyâ, bir aldanış mekânı değil de nedir?..

Dertli Yûnus, bu aldanış mekânına konup göçenlerin hâllerini ne güzel aksettirir:

Yalancı dünyâya konup göçenler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!..

Üzerinde türlü otlar bitenler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kiminin başında biter ağaçlar,

Kiminin başında sararır otlar,

Kimi mâsum kimi güzel yiğitler,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Toprağa gark olmuş nâzik tenleri,

Söylemeden kalmış tatlı dilleri,

Gelin duâdan unutman bunları,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kimisi dördünde kimi beşinde,

Kimisinin tâcı yoktur başında,

Kimi altı kimi yedi yaşında,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Kimisi bezirgân kimisi hoca,

Ecel şerbetini içmek de güç a!..

Kimi ak sakallı kimi pîr koca,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Yûnus der ki gör takdîrin işleri,

Dökülmüştür kirpikleri kaşları,

Başları ucunda hece taşları,

Ne söylerler ne bir haber verirler!

Yâ Rab! Dünyâya dalıp kendisini bir bardak suda helâk edenlerin âkıbetinden bizleri koru! Ey merhametlilerin en merhametlisi olan Rabb’im!.. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Mesnevî Bahçesinden BİR TESTİ SU, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

GAFLETTEN KURTULMA YOLLARI

Gafletten Kurtulma Yolları

İNSANLARI AZĞINLIĞA VE GAFLETE İTEN NEDENLER

İnsanları Azğınlığa ve Gaflete İten Nedenler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.