Fussilet Suresi 52. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Fussilet Suresi 52. ayeti ne anlatıyor? Fussilet Suresi 52. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Fussilet Suresi 52. Ayetinin Arapçası:

قُلْ اَرَاَيْتُمْ اِنْ كَانَ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ ثُمَّ كَفَرْتُمْ بِه۪ مَنْ اَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ ف۪ي شِقَاقٍ بَع۪يدٍ

Fussilet Suresi 52. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rasûlüm! De ki: “Söyleyin bana; ya Kur’an Allah katından gelmiş de, fakat siz onu ret ve inkâr ediyorsanız, o takdirde haktan iyice uzaklaşmış olan sizlerden daha şaşkın, daha sapık kim olabilir?”

Fussilet Suresi 52. Ayetinin Tefsiri:

Bu âyetlerde Kur’an’ın Allah katından gelmiş bir kelam olduğu ve zamanla bunu ispatlayacak delillerin ortaya çıkışından bahsedilir: Birincisi, Allah insanlara delillerini gösterecektir. İkinci olarak bu gösterme işi, istikbalde, yani Kur’an’ın inişinden sonra, ileriki bir zamanda olacaktır. Üçüncüsü bu deliller hem dış dünyada, hem de insanların kendi öz varlıklarında olacaktır. Dördüncü olarak bu deliller ve belgeler, Kur’an’ın vahy eseri olduğunu ispatlayacaktır. Son olarak bu işin teminatı ve kefili de her şeyi hakkiyle gören Yüce Allah olacaktır.

Allah kelamı olduğunda şüphe bulunmayan Kur’an, insanlar için bir ibâdet ve hayat nizamı talim eder. Onun Allah kelamı olduğunun ispatı, diğer bilimlere ihtiyaç göstermez. Ancak Allah Teâlâ, kuşatıcı bilgisiyle, Kur’an’ın inişinden birkaç asır sonra bazı kimselerin çıkıp “iman çağı bitmiş ve bilim çağı başlamıştır” diyeceklerini bildiğinden, onları acziyet içinde bırakacak bazı hususları Kur’an’a yerleştirmiş ve bilim çağı diye söz ettikleri şeylerin asırlarca önce Kur’an tarafından haber verildiğini ispatlamıştır. İnsan aklının yeni yeni keşfettiği şeyleri Kur’an önceden ortaya koymuş ve evrendeki pek çok gerçeği dile getirmiştir.

Kur’an’ın insana verdiği bilgiler daima yenilenmektedir. İşte O’nun sürekli yenilenen bu verileri, Kur’an’ın i’cazına süreklilik kazandırmaktadır. Bu yenilenme olmadığı takdirde Kur’an donuklaşmış olacaktır. Oysa Kur’an asla donuklaşmaz. Her nesle, o neslin gücü nisbetinde bir şeyler verir; kıyamete kadar bu durum böyle devam edecektir. Nitekim yukarıda zikrettiğimiz ayette, “Kur’an’ın gerçekliği ortaya çıkıncaya kadar ayetlerimizi, varlığımızın ve kudretimizin delillerini, belgelerini onlara hem dış dünyada hem de kendi iç âlemlerinde göstereceğiz” buyrulmuştur.

Bu ayette geçen سَنُر۪يهِمْ  (senürîhim) “onlara göstereceğiz” kelimesindeki س (sin) harfi Arap dilinde gelecek zaman için kullanılır; gelecek ise son bulmaz. Bu gösterme işi, kıyamete kadar her nesilde devam edecektir. Bununla Allah Teâlâ, her neslin Kur’an’da keşfedeceği bir takım hakikatlerin bulunduğunu bize haber vermektedir. Dolayısıyla Kur’an’da daima yenilenen bu mûcize, bu ilâhî kitabın gerçek olduğunu gösterir şekilde dış âlemde delillerle sürekli ortaya çıkmakta, açık ve net olarak bu deliller, Kur’an’ın Allah tarafından indirildiğine şehâdet etmektedir.

Yine bu ayete göre hem insanın dışında kalan âlemde: dünyada, yer altında, yer üstünde, denizlerde, havada, uzayda hem de insanların iç âlemlerinde, vücutlarında ve iç dünyalarında Kur’an’ın gerçek kitap olduğunu gösteren işaretler vardır. Allah onları Kur’an’ın inişinden sonraki gelecek zamanlarda peyderpey göstermektedir, gösterecektir. Fakat hidâyetten nasibi olmayanlar, bu kadar açık delillere göz ve gönüllerini kapatarak Kur’an’ın haber verdiği üzere mahşerde yeniden dirilip Allah’ın huzuruna çıkacaklarından derin bir şüphe içinde bulunurlar. Bir türlü bu şüphe ve gaflet kabuğunu çatlatarak Kur’an’ın hidâyetiyle buluşamazlar. Ancak onların bu gafletleri sadece kendilerini bağlar, Allah’ın hiçbir fiil ve tasarrufunu değiştiremez ve engeleyemez. Bu sebepledir ki, ilmi ve kudretiyle her şeyi kuşatmış olan Allah, onların tüm yaptıklarından haberdar olduğu ve hepsi O’nun kudret eli altında bulundukları için bu şüpheci kâfirlere gereken cezayı verecek; binbir türlü muhteşem delillerle Kur’an’ın gerçekliğini ortaya koyarak onun mesajının çağları aydınlatmasının yolunu açacaktır.

Fussilet sûresi, Allah’ın huzuruna çıkıp hesap vermenin tartışılmaz bir gerçek olduğunu bildirerek sona eriyor. Şimdi gelen Şûrâ sûresinde de, daha önceki peygamberlere vahyedilen dinin Peygamberimiz’e de vahyedildiği, bu dinin esasının ise tevhidle birlikte bütün insanların sonunda Allah’a dönecekleri gerçeği olduğu bildirilerek söze başlanacaktır:

Fussilet Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Fussilet Suresi 52. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.