Fakirleri Sevmeliyiz

Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri buyurur: "Sadakalarınızı o fakirlere verin ki, onlar Allah yolunda çalışmaya koyulmuşlardır. Öteye beriye koşup kazanamaz, dilenmekten çekindikleri için, tanımayanlar, onları zengin zanneder. Ey Resûlüm sen onları sîmâlarından tanırsın. Onlar iffetlerinden ötürü, insanları rahatsız edib bir şey istemezler. Siz malınızdan, bunlara ne harcarsanız, muhakkak Allah onu hakkıyla bilicidir." (Bakara, 273)

Vasît tefsirinde diyor ki:

Bu ayet-i kerime Ashâb-ı Suffa hakkında gelmiştir. Bunlar dört yüz kadar olup Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin mescidinin sofasında otururlardı. Evleri, yakınları ve dünyalık hiç bir şeyleri yoktu. Namaz kılarken, rükûa vardıklarında kaba avret mahalleri açılmasın diye, eski elbiselerini öne çekerlerdi. Biri bir yemek yese ve yemeği artsa onlara götürürdü.

Mücâhid:

- Onlar yüzlerindeki huşûdan tanınırlardı.

Dakkak radıyallahu anh:

- Açlık sebebiyle yüzleri sararmışdı.

Resûlü Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem buyurur: (Ebu'd-Derdâ -R.A-'dan)

- Ey Ebu'd-Derdâ! Cehennem ehlinin kimler olduğunu sana bildireyim mi? Her böbürlenen, kaba, büyüklük taslayan, mal toplayan, iyiliğe mâni olan kimsedir. Cennet ehlinin de kimler olduğunu sana bildireyim mi? Her fakir kimse ki Allah'a yemin etse, Allah onu doğru çıkarır." (Râmuz)

FAKİRLİĞE SABREDENLER

Abdülkâdir Geylânî kuddise sirruh buyurur:

- Ey oğul! Eğer sana gelen fakir kişilerle, zengin kişiler arasında sence bir fark varsa, onlara ayrı muamele ediyor ve ayrı gözlerle bakıyor isen senin için kurtuluş yok demekdir. Fukara-i sabirîn (sıkıntılı, yokluklarında sabır ve metanet gösteren fakirler)e ikramlarda bulun. Onlarla bulunmayı ve onlarla bir arada oturmayı hayır, uğur ve bereket bil.

Bazı Müslüman için, fakirlik, bazısı için de zenginlik hayırlıdır. Bazı insan fakirliğin âdâbını yerine getiremez, gafilâne ömür sürer, halinden şikâyetçi olup, iç genişliği gösterip de, şükür, sabır yolunu tutamaz.

Bazı kimse de zenginliğin vecibesini yerine getiremez, nefsin tesiri altında kalır. Bu servet Allahü Teâlâ'ya karşı hicabını artırmağa yarar. Yer, içer bütün ömrünü zevki, nefsi - hevası yolunda harcar, zenginliği ile iftihar eder, kibirlenir, böbürlenir, Allahü Teâlâ'nın lutfettiği nimetlere karşı şükür edeceği yerde azgınlaşır, tuğyan eder, hatta bazıları, sınırı aşar; "Ben becerikliyim, bilgim ve çalışmam sayesinde zengin oldum" der. Fakirleri küçümser, dinine, vatanına, milletine, cemiyete karşı en ufak bir fedakârlık yapamaz. Böyle bir zenginlik, onun Allahü Teâlâ'dan uzaklaşmasına vesile olur.

Asıl dikkat edilecek husus, bir Müslümanın gerek darlıkta, gerek refah ve bollukta Rabbi'sinden razı olup, O'nunla beraber olma şuuruna sahip olması keyfiyetidir.

SABREDEN FAKİRİN DERECESİ

Sabreden fakirin derecesinin yüksek olmasına sebeb, kendisini Cenâb-ı Hakk'a karşı perdeleyecek, uzaklaşdıracak olan dünya malına sahib olmamasıdır.

Hatta seyr ü sülûk yolunda fakirlerin, zenginlerden ve zahirî ilim yolunda olanlardan (mütevazi, ilmi ile âmil olanlar müstesna) gönüllerini daha ziyade Rabbü'l-Âlemîn hazretlerine verdikleri müşahede edilmekdedir.

Akla gelebilir ki çok süper zengin olmağı istemeyip de vasatda kalmağa razı olmak muvafık mıdır? Halbuki iş hacmi geniş olanların, daha büyük çapta hizmet etmeleri fırsatı olmaz mı?

Biz de deriz ki:

Ömür kısadır, vaktinde yapılan hayır, makbuldur. Çünkü servet artdıkça, ihtiras da, yani parayı çoğaltmak hırsı da onu takib eder. Bu böyle olunca menfaatini gerekdiren her şeyi hizmet telâkki eder. Meselâ ben müessesemde yahud fabrikamda şu kadar bin işçi çalıştırıyorum. Bu şekilde onların nafakalarını temin ediyorum, der. Halbuki bu görüş nâkısdır. Menfaata müstenid olan şey hizmet olamaz. Çünkü o memur ve işçi başka kişinin eliyle bunu temin eder. Bu, hizmet değil hak karşılığıdır.

Sonra büyük servet sahiblerinin hırsları artdıkça ölümü göz önüne getirmek istemezler, hayır yapamazlar. Yahud istekli olsalar bile, sanki yaşayacaklarına teminat almış gibi diğer senelere atarlar. Tek tük yapabilseler bile Allah'ın rızasını kasd etmeyib halkın öğmesini beklerler.

ZENGİNLİĞİN ONLARI TAKİP ETTİĞİ KİMSELER

Dikkat edilirse memleketimize faideli, yararlı olanlar, zenginlik peşinde koşanlar değil, zenginliğin onları takib ettiği kimselerdir.

Hırslı olanlar hak hukuk mevzuuna riayet edemezler, nefisleri, daima onlara kendilerini haklı gösterir.

Çünkü büyük servetleri hüsn ü isti'mâl etmek, (mal-mülk, fabrika çoğaltmak değil) herkesin başarabileceği bir husus değildir.

Ahmed er-Rifâi kuddise sirruh'un nasihatlerinden:

- Fakirleri kendine dost, arkadaş ve ahbâb edin. Onlara tazim et. İşleriyle alâkadar ol. Birisi sana geldiği zaman onu ayakda karşıla. Karşısında mütevâzi davran, alçak gönüllü ol!..

"Yarabbi! Fakirleri kendin sevdiğin ve Habib-i Edibine sevdirdiğin gibi, bizlere de sevdir. Onların yüzü suyu hürmetine İslâm âlemine ve memleketimize huzur ver. Arazî, semâvî belâlardan, dahilî ve haricî düşmanların şerrinden milletimizi muhafaza et! Âmin."

Altınoluk Sohbetleri 3. Syf 118-122-132-144

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, Sayı: 187

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.