Evliliğin Şartları Nelerdir?

İslam’a göre evliliğin meydana gelme (in’ikad) şartları nelerdir?

İslâm’a uygun bir evlenme akdinin oluşması için, tarafların evlenme ehliyetine sahip olması, icap ve kabul iradelerinin usülüne uygun olarak açıklanmış bulunması gereklidir.

EVLİLİĞİN MEYDANA GELME (İN’İKAD) ŞARTLARI

Tarafların Evlenme Ehliyeti

İslâm’da erkek ve kadın için namaz, oruç, hac gibi ibadetlerle ilgili yükümlülüklerin âkıl ve bâliğ olmakla başladığı konusunda görüş birliği vardır. Evlilik ise ömür sürecek, sorumluluk gerektiren bir akid olduğu için, bunun aile kontrolü altında yapılmasına özen gösterilmiştir. Bu konuda Hanefî mezhebi âkıl ve bâliğ olmayı yeterli görürken, Hanefîler dışında Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî mezhepleri -kadın tam ehliyetli olsa da) evlilikte velinin rızasını gerekli görürler.

Erkek ve kız çocuğu için ergenliğin üst sınırı Ebû Yûsuf ve İmam Muhammed’e göre 15, Ebû Hanîfe’ye göre, kızlarda 17, erkeklerde ise 18 yaştır. Bu yaşa gelenlerin şahitlerin yanında yapacağı evlilik geçerli sayılmıştır. Ancak Hanefîler böyle bir durumda kız çocuğunun dengi olmayan veya emsal mehrin altında bir mehirle evlilik yapması halinde, kız çocuğunun aldatıldığı gerekçesiyle veliye evliliği feshetme hakkı tanımıştır.

1917 tarihli Osmanlı H.A. Kararnamesi evlenme ehliyeti için erkeklerin 18, kızların 17 yaşını bitirme şartını getirerek. Bu konuda Ebû Hanîfe’nin görüşünü esas almıştır. Kararname bu yaşa ulaşan erkeğin dilediği gibi evlenebileceğini hükme bağlarken, kızlar için hakimin durumu velisine bildirip bir itirazı olup olmadığını sorma şartını getirmiştir. Velinin itirazı sadece denklik (kefâet) konusunda olabilir. Diğer yandan 18 yaşına girmemiş olan erkekler ve 17 yaşına ulaşmamış kızlar hâkimin izni (kazai rüşd kararı) ile evlenebilecektir. Ancak kızlar için yine veli izni öngörülmüştür. (bk. H.A.K. Mad. 4-8)

Kadında Aranan Şartlar

Evlilikten söz edebilmek için evlenen taraflardan birisinin dişiliği tam olan bir kadın olması gerekir. Bu yüzden erkeğin erkekle veya erkeğin, cinsiyeti belirsiz olan kişi (hunsa-i müşkil) ile evlenmesi caiz değildir. Böyle bir evlilik batıldır.

Kadınla, erkek arasında sürekli veya geçici bir evlenme engelinin bulunmaması da gerekir. Bu yüzden bir kimse kız, kız kardeş, hala ve teyze gibi evlenilmesi haram olan ve başka bir erkekle evli bulunan iddet bekleyen kadınla evlenemez. Ayrıca Müslüman kadın, gayri müslim erkekle de evlenemez. İleride evlenme engellerini geniş olarak inceleyeceğimiz için kısa geçiyoruz.

Nikâhın Rükünleri

Hanefîlere göre, evlilik akdinin rükunleri icap ve kabulden ibarettir. Çoğunluk mezhep imamlarına göre ise evliliğin rükunleri dört tane olup; siyga (icap ve kabul), kadın, koca ve evlenecek kadının velisidir.

Evlilik akdinin konusu, yani eşlerin bu evlilikten gayeleri, birbirinin cinsel yönlerinden yararlanmadır. Bu yüzden yalnız ev hizmetlerini görmek üzere yapılacak bir akit bir “iş sözleşmesi” olabilir. Nikâh akdinde karı koca hayatının yaşanması asıldır. Mehir, evliliğin kendisine bağlı olduğu bir rükun değil; nafaka gibi evliliğin hükümlerindendir.

İcap, evlenme akdi taraflarından birisinin ilk olarak yaptığı tekliftir. “Benimle evlenmeyi kabul et” teklifine, karşı tarafın “kabul ettim” şeklindeki cevabı “kabul” niteliğindedir. Burada ilk teklifin karı veya koca tarafından yapılması sonucu etkilemez. İlk teklif icap, ikincisi kabul niteliğindedir.

Çoğunluk İslâm fakihlerine göre icap, kadının velisi veya vekili tarafından erkeğe yapılan evlendirme teklifidir. Kabul ise, kocanın bu teklife verdiği olumlu cevaptan ibarettir.[1]

Nikâhta İcap ve Kabulde Bulunurken Uyulacak Şartlar

1) Taraflar evlenme iradelerini nikâh meclisinde açıklamalı ve icapla kabul hemen birbirini izlemelidir. Taraflardan birisi normal konuşma işitilemeyecek şekilde diğerinden uzaklaşmışsa, nikâh meclisi terkedilmiş sayılır. Ebû Yûsuf’a göre bir taraf nikâh meclisinde hazır değilken, diğer taraf şahitlerin önünde icapta bulunsa, akit, bulunmayan tarafın icazetine bağlı olarak meydana gelir. Karşı taraf bunu öğrenince olumlu cevap verirse akit kesinleşir; aksi halde ortadan kalkar.[2]

2) İcap ve kabul her bakımdan birbirine uygun bulunmalıdır. İcap ve kabul arasında yanılma, hile yüzünden bir ayrılık varsa evlenme meydana gelmez.

3) İcap ve kabul taraflarca işitilmeli ve anlaşılmalıdır. Ancak sağır ve dilsizler özel işaretleriyle irade beyanında bulunabilecekleri gibi, İslâm hukukunda mektupla evlilik akdi yapma kolaylığı da getirilmiştir. Mektup diğer taraf ve şahitler huzûrunda okunur, bu tarafın da kabulü ile nikâh akdi tamamlanır. Burada nikâh meclisi hükmen bir sayılır.[3]

4) İcap ve kabul için kullanılan sözler açık veya kinayeli olur. Yalnız evlilik akdi meydana getirmede kullanılan “nikâh” ve “tezvîc” sözcükleri ile bunların başka dildeki karşılıkları açık sözlerdir. “Tezevvüc ettim, nikâhladım, nikâh ettim, nikâhla aldım, nikâhla verdim, tezvic ettim, evlendim, evlendirdim” sözcükleri gibi.[4] Buna karşılık mülkiyetin nakli sonucunu doğuran satış, hibe, sadaka ve temlîk gibi sözler de, nikâh konusunda mecâz olarak icap ve kabul için kullanılabilir. “Kendimi sana şu kadar mehir karşılığında hibe ettim” diye icapta bulunmak gibi. Burada mehrin zikredilmesi, şahitlerin hazır bulunması, meclisin bir nikâh meclisi olması tarafların gayelerinin evlenmek olduğunu açıkça gösterir. Buna karşılık kira, rehin, ibra, vedîa gibi deyimler evlenmede icap ve kabul için kullanılmaya elverişli değildir. Çünkü bunlar mülkiyetin nakli sonucunu doğurmayan terimlerdir.[5]

Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise evlilik akdi yalnız nikâh ve tezvic sözcükleri ile meydana gelir. Delil, Kur’ân-ı Kerîm’de bu akit için yalnız belirtilen sözcüklerin kullanılmasıdır.[6]

5) İcap ve kabulün şarta bağlanmaması ve kullanılan siyganın da “gelecek zaman” olmaması gerekir.

Evlilik akdinin geçmiş zaman siygasiyle oluşması konusunda görüş birliği vardır. Kadının “şu kadar mehirle kendimi sana nikâhladım” icabına, kocanın; “Kabul ettim” diye cevap vermesi gibi. Çünkü bu siyganın anlamı, akdi o anda meydana getirmektir Bununla akit bir niyet ve karîneye ihtiyaç olmaksızın o anda meydana gelir.

Şimdiki zaman siygası ise Hanefî ve Mâlikîlere göre akdi o anda meydana getirmeye delâlet eden bir karînenin bulunması halinde evlilik akdi meydana getirmeye elverişli sayılır. Erkek kadına, “Şu kadar mehirle seni kendime nikâhlıyorum” dese, kadın da, “Kabul ediyorum” veya “Razı oluyorum” diye cevap verse, bu geleceğe ait bir va’d olmaması ve bir nikâh meclisi bulunması şartıyla akit meydana gelir. Ancak nikâh meclisi olmaz ve akdin o anda yapıldığını gösteren bir karîne de bulunmazsa bu bir nikâh değil, geleceğe ait bir “söz verme” niteliğindedir.

Evlilik akdinde emir siygası da kullanılabilir. Erkek kadına “Beni kendine nikâhla” dese ve bununla o anda evlilik akdi yapmayı kasdetse; kadın “Sana kendimi nikâhladım” diye cevap verince akit tamam olur. Hanefîlere göre buradaki emir siygası ile erkek kadına evlenme için vekâlet vermiş olur. Böylece kadın kendisinden asîl, erkekten vekil sıfatıyla icap ve kabulde bulunmuş olur. Mâlikîlere göre ise burada emir siygası icap niteliğindedir.

Soru siygası icap sayılmaz, belki icaba çağrı niteliğindedir.[7]

Nikâh Akdinde Öne Sürülüp Sürülemeyen Özel Şartlar

Nikâh akdi sırasında eşlerden birisi, diğerini maddî veya mânevî bir yük altına sokacak bir şart öne sürse böyle bir şart bağlayıcı olur mu? Bunu, öne sürülebilecek şartları dikkate alarak çözümlemek gerekir.

Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi, akitlerde öne sürülebilen şartlarla ilgili ölçüyü belirler. “Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak helâli haram veya haramı helâl kılan şart müstesnadır.”[8]

Evlilikte öne sürülebilen şartları yukarıdaki ölçülere göre şu şekilde değerlendirebiliriz:

1) Şart sahih olur, yani nikâh akdinin niteliği ile bağdaşır ve şer’î hükümlerle de çelişmezse karşı tarafı bağlar. Meselâ, bir kadın, ailedeki kızların mehri yüz gram altın iken, kendisi elli gram altın mehre razı olsa fakat buna karşılık, kocasının ikinci bir eş almamasını veya kendisini başka beldeye götürmemesini şart koşsa, bu şartlar kocayı bağlar. Ancak kocası bu şartlara uymazsa kadın yüz gram altın mehri almaya hak kazanır. Diğer yandan kadın, kocasının hısımları veya ikinci eşi ile birlikte oturmamayı şart koşsa, bu şart da geçerli olur. Çünkü evlilik akdi bu gibi şartlarla bağdaşır niteliktedir.

Kadına boşama yetkisi veren şartlar da geçerlidir. Erkek nikâh sırasında veya sonrasında eşine gerektiğinde boşanma yetkisi verse, “tefvîz-i talak” denilen bu tasarruf geçerli olur.

2) Akdin niteliği ile bağdaşmayan veya âyet ya da hadislerle çelişen şartlar fâsit şart olup, nikâh akdinde bu gibi şartlar geçersizdir. Evlilik akdi ise geçerliliğini sürdürür. Eşlerden birisi veya her ikisi için belli bir süre içinde, nikâhı feshetme hakkını öne sürmek gibi.

Kimi zaman öne sürülen şart şer’î delillerle çeliştiği için geçersiz olur. Meselâ; evli olan bir erkekle, ilk eşini boşamak şartıyla evlenme durumunda bu şart geçersizdir. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Bir kadın için kumasının boşanmasını istemesi helâl değildir.”[9] Böyle bir şarta uymak mekruh olur.

Evliliğin gereklerinden olan; eşlerin birbirinin cinsel yönlerinden yararlanması veya kadının nafaka yahut eşler arasında eşit muamele isteme gibi vazgeçilmez özlük haklarına aykırı olan şartlar da geçersizdir. Meselâ; kadının yalnız evde hizmetçilik yapması veya kadının geçimini kendisi sağlaması şartı ile evlenmek gibi şartlar bu niteliktedir.

Kadının hısımları ile ömür boyu ilişkiyi kesmek şartında da “sıla-ı rahmin” kesilmesi söz konusu olacağı için nass’larla çelişki meydana gelir ve kadının evlilikten sonra bu şarta uyması gerekmez.[10]

Dipnotlar:

[1] Kâsânî,age, II, 229 vd. V, 133; Döndüren, age, s 187, 188. [2] Kâsânî, age, II, 232, 233, el-Cezîrî, el-Fıkıh ale’l-Mezâhib’l-Erbaa, Mısır 1969, IV, 14 vd. [3] Kâsânî, age, II, 231; el-Cezîrî, age, IV, 16. [4] Nisâ, 4/22; Ahzâb, 33/37. [5] Zühaylî age, VII, 39; İbn Âbidîn, age, II, 364, 365, 369 vd. [6] bk. Nisâ, 4/22; Ahzâb, 33/37; İbn Rüşd, age, II, IV, 5. [7] Kâsânî, age, II, 231; İbnü’l-Hûmâm, age, II, 344, 345. [8] Buhârî, İcâre, 14; Tirmizî, Ahkâm, 17. [9] Ebû Dâvûd, Talâk, 2. [10] bk. İbnü’l-Hümâm, age, III, 107 vd.; Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik, II, 148; İbn Abidin, age, II, 405; Mezhep görüşlerini karşılaştırmak için bk. Zühaylî, age, VII, 54 vd.; İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, II, 57 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

NİKAH NE DEMEKTİR?

Nikah Ne Demektir?

İSLAM’DA NİŞAN VE NİKAH

İslam’da Nişan ve Nikah

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.