En Doğal Beslenme Hazreti Peygamber Modeli

İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, iki öğünlü beslenmenin en doğal yeme şekli olduğunu belirterek, "Eğer ramazanda iki öğüne alıştıysanız aynen devam edin" dedi.

İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, "İki öğün zaten Karatay Diyeti'nin önerdiği beslenme biçimidir. Ben şunu öneriyorum, eğer Ramazan sırasında iki öğüne alıştıysanız aynen devam edin diyorum" ifadelerini kullandı.

Ramazanda 16-18 saat süreyle herhangi bir şey yenilip içilmediğini hatırlatan Karatay, bu dönemde sıcak havanın da etkisiyle susuzluğun problem oluşturabildiğini söyledi.

Karatay, insan vücudunun aç kalmaya programlandığını anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"En doğalı iki öğünlü beslenmedir. Hz. Muhammed de iki öğün yerdi. Ancak ne yazık ki son yüzyılda halka 'aç kalacağım' korkusu verildi. Ayrıca insanlar, yapılan uygulamalar, hazırlanan fabrikasyon yiyecekler nedeniyle doyamadı. Yani bugün hakiki yiyecek yemediğiniz için doyamıyorsunuz. Zaten ben bunu kırmaya çalışıyorum. Açlık önemli değil, insan vücudu açlığa dayanmaya programlanmıştır. Vücuttaki hormonal dengeler onu ayarlıyor. Ancak susuzluk problemdir."

SIK SIK YEDİKÇE DOYULMAZ

Prof. Dr. Karatay, ramazanın yanı sıra, günlük hayatta da bol su içilmesi gerektiğine işaret ederek, "Bunun yanında vücuda sağlıklı yağ girmesi lazım. Siz yine bazı yapay gıdalarla bunu vücudunuza soktuğunuz zaman 'doydum' sanıyorsunuz. Ancak vücut, esas istediği temel, doğal gıdayı almıyor. O yüzden devamlı acıkıyorsunuz" diye konuştu.

Sık sık yedikçe doyulamayacağını vurgulayan Karatay, ramazanda vücudun hormonal dengesinin normale döndüğünü ve rahatladığını anlattı.

"Onun için bu trendi devam ettirirseniz sağlığınıza kavuşursunuz" diyen Karatay, şunları kaydetti:

"Bayram ziyaretlerine gidildiği zaman baklavaları da tıka basa yemeyin. Ancak bir dilim baklava yenebilir. Ama oturup kıtlıktan çıkmış gibi yemesinler. 'Doyamayacağım' korkusu beyinde var zaten. Şeker yediğimiz zaman acıkırız. Gazlı, şekerli içecekler içtiğimiz zaman, çikolata ve ekmek yediğimiz zaman acıkırız. Neden? Bu artık bilimsel olarak gösterildi. Vücudumuzun hormonal dengesi altüst oluyor. Kilo almak demek yağlanma demektir. Vücutta yağlanma yapan da insülin hormonudur. Bu hormon vücutta yağları, karaciğerden başlayarak depo eder."

AÇIK BÜFELER EN SAĞLIKSIZ YİYECEKLERLE DOLUDUR

Karatay, Ramazan Bayramı'nda, bir ay aradan sonra yapılacak ilk kahvaltıda, köy tereyağında 2-3 yumurtayla, içine un konulmadan hazırlanan omlet veya menemenin tüketilebileceğini aktararak, şu önerilerde bulundu:

"Onun yanında avuç içi büyüklüğünde peynirle, 15-20 adet zeytin yenilebilir. Yanında Allah ne verdiyse, domates, biber, salatalık, yeşillik olabilir. Onun yanında da bir bardak taze kırılmış ceviz içi ama ekmek kesinlikle yok. İşte o zaman bütün günü tok ve dinç geçirebilirsiniz. Çay, şekersiz olmak şartıyla istenildiği kadar içilebilir. Şekersiz Türk kahvesi istediğiniz kadar içebilirsiniz. Bol bol su içilecek, şekerli içecekler, kolalar içilmeyecek. Onlar tehlikeli. Bir de esas dikkat edeceğimiz en önemli noktalardan biri de bu otellerdeki açık büfeler. Açık büfeler en sağlıksız yiyeceklerle doludur. Onun için 'bol' diye gidip 4-5 tabağı doldurmak olmaz. Yani seçici olunacak. İnsanlar otellerde gidip yumurtalarını kendileri kırdırtacaklar, hazır omlet yemeyecekler. Çünkü otelde doğal taze yumurta değil, pastörize yumurta kullanılıyor. İşte o tehlikeli."

MEYVE VE SEBZELERE SIKILANLAR TARIM İLACI DEĞİL, ZEHİRDİR

Karatay, meyve ve sebzelerin de mevsiminde tüketilmesi gerektiğine dikkati çekerek, "Hastalıkların sebebi mevsiminde yememek. Siz 12 ay vücudunuza aynı şeyleri gönderdiğiniz zaman, vücut onu kaldırmıyor. Biz mevsimsele programlanmışız. Oruçtaki gibi, iki öğün yediğiniz zaman çok iyi hazmedebiliyorsunuz. Bütün hormonlar yeterli ve etkili salgılanıyor. Dolayısıyla acıkmadıkça yemeyeceksiniz" dedi.

Meyve, sebze ve yeşilliklerin de sirkeli suyla yıkanması gerektiğine dikkati çeken Karatay, konuşmasını şöyle tamamladı:

"Meyve ve sebzelere sıkılanlar tarım ilacı değil, zehirdir. Neden zehir diyoruz? O ilacı, zehri sıkanların kıyafetleri nasıl? Maskeleri, gözlükleri ve çok korunaklı kıyafetleri var. Peki o halde, nasıl sıkabilirsin bunu o meyve ve sebzelerin üzerine? Limit diye bir şey yok. Zehrin limiti olmaz. Bu insan vücuduna girmeyecek. Onun için meyve ve sebzeler de ya kişinin kendisi tarafından doğal yetiştirilecek ya da güvenilir yerlerden alınacak."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.