Dini Kendimize Uydurmayacağız

Akıl, bilim, çağ sınırlıdır. O yüzden zamanla ve mekânla kayıtlıdır; o yüzden aklın nefesi sınırlı, bilimin ve çağı ufku değişkendir, gelip geçicidir. O yüzden, Din’in akla indirgenmesi, bilime ve çağa göre yorumlanmaya çalışılması, dini ruhsuzlaştırır, tanınamaz hâle getirir ve hayattan uzaklaştırır sonunda.

Din, Allah’tan (c.c.) gelmiştir; o yüzden bütün tanımların ve sınırların ötesine uzanır ve hayatımıza hem mânâ hem de ruh katar.

Akıl, bilim, çağ sınırlıdır. O yüzden zamanla ve mekânla kayıtlıdır; o yüzden aklın nefesi sınırlı, bilimin ve çağı ufku değişkendir, gelip geçicidir.

O yüzden, Din’in akla indirgenmesi, bilime ve çağa göre yorumlanmaya çalışılması, dini ruhsuzlaştırır, tanınamaz hâle getirir ve hayattan uzaklaştırır sonunda.

Batı’da Protestanlıkla / Modernlikle birlikte yaşanan felâket budur işte.

Kişinin, din’i, kafasına göre, işine nasıl geliyorsa öyle yorumlaması ve sonuçta dine uyacağına, dini kendisine uydurması kaçınılmaz sondur...

O yüzden önüne gelen İncil yazıyor Batı’da.

Feministler, eşcinseller, hatta “ateist papazlar” kafalarına göre incil yazıyorlar...

Bizde de böyle giderse olacağı budur -Allah göstermesin. Dini hurafelerden temizleyeceğiz diye yola çıkan insanlar, en büyük hurafelere dönüşen akılcılığa, bilime, çağ’ın seküler putlarına, tabularına göre dini silbaştan kodlama savaşı veriyorlar.

O yüzden önce hadislere, mezheplere saldırıyorlar, sonra herkes Kur’ân’ı anlayabilir diyerek Hz. Peygamber’i devre dışı bırakacaklar.

Hz. Peygamber’in (s.a.v.) devre-dışı bırakıldığı bir din, kısa devre yapacaktır.

Sıra Kur’ân’a gelecek sonunda... Âyetler tartışılmaya başlanacak...

Başlandı da nitekim. Bazı profesörler, “filan âyet kafama yatmadı benim” diyebiliyorlar!

Sen kafanı değiştir önce, diyorum ben de zihnî çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş bu sığ, çapsız, zavallı kişilere.

Altını çizerek tekrarlıyorum: Kur’ân’ı sadece akıl’la, bilimle, çağ’daş hurafelere göre anlamaya çalışmak, aklı da, bilimi de, çağdaş hurafeleri de vahyin önüne geçirmektir.

Daha da vahimi, Kur’ân’ı, Müslüman zihnin, buharlaştığı, Batılı / seküler modern veya postmodern zihin kalıplarına göre işlediği bir zaman diliminde aklı, bilimi, çağı eksene alarak yorumlamak dinin içini boşaltır, dini ruhsuzlaştırır, dini din olmaktan çıkarır, hayattan uzaklaştırır.

Sonuçta, İslâm’ın tahrif ve tahrip edilmesiyle sonuçlanır.

Dipnot: *Yusuf Kaplan. 12/10/2018 Yeni Şafak Gazetesi.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Sayı: 393

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.