Din Kardeşlerimize Karşı Sahip Olmamız Gereken Kalbî Hassasiyet

Din kardeşlerimize karşı sahip olmamız gereken kalbî hassasiyet nasıl olmalıdır? Peygamber Efendimiz (s.a.v) ve Hak dostlarından örnekler...

Din kardeşlerimize karşı sahip olmamız gereken kalbî hassasiyete dâir Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Mü’minler birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte ve korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğunda, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 27; Müslim, Birr, 66)

Şeyh Sâdî de âdeta bu hadîs-i şerîften ilhamla şöyle seslenir:

“Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip olmazsan, sen «insan» diye adlanmaya lâyık değilsin!”

Îmânın ilk meyvesi merhamettir. Müʼmin, din kardeşini kendine zimmetli bilen, fedakâr ve diğergâm insandır. Şu hâdise, müslümanın nasıl bir gönül kıvamı taşıması gerektiğini ne güzel hulâsa etmektedir:

Mısır’da şiddetli kıtlığın hüküm sürdüğü günlerde, Yusuf -aleyhisselâm-’a şöyle sordular:

“–Sen, devletin hazinelerine hükmeden bir idarecisin. Neden kendini aç bırakıyorsun?”

O ise şu ibretli cevâbı verdi:

“–Karnım tok olursa, açların hâlini anlayamam diye korkuyorum!”

Mevlânâ Hazretleri de şöyle buyuruyor:

Şems ç bana bir şey öğretti;

«Dünyada üşüyen biri varsa, sen de ısınma hakkına sahip değilsin!» dedi. Ben de biliyorum ki yeryüzünde üşüyenler var, ben artık ısınamıyorum!..”

BİZ ONLARIN YERİNDE ONLAR DA BİZİM YERİMİZDE OLABİLİRDİ

Bizler de mazlum din kardeşlerimizi gördüğümüz zaman düşünmeliyiz ki:

“Biz onların yerinde olabilirdik, onlar da bizim yerimizde olabilirlerdi. Biz onların yerinde olsak, yeryüzündeki din kardeşlerimizden nasıl muâmele görmeyi arzu edersek, bugün biz de onlara öyle davranmalıyız…”

Bugün dayanılmaz acılar yaşayan Filistinli kardeşlerimiz için, bu kalbî hassâsiyeti ne kadar taşıyabildiğimize dâir, nefislerimizi sık sık muhâsebe edelim. Zira bu husus, hepimiz için mühim bir din kardeşliği mesʼûliyeti ve aynı zamanda bir âhiret vebâlidir.

Bu uhrevî vebâlden kurtulabilmek için, mazlum din kardeşlerimize yardım edecek maddî güç ve imkânımız varsa seferber edelim. Hiçbir şey yapamıyorsak; hem bu husustaki zaaf, noksanlık ve âcizliğimiz için Cenâb-ı Hakʼtan af dileyelim, hem de o kardeşlerimizin kurtuluşları için, bilhassa seherlerde samimî gözyaşlarıyla duâlar edelim.

Kurʼân-ı Kerîmʼde kıssaları nakledildiği üzere, îmanlarını koruma derdine düşmüş gençler olan Ashâb-ı Kehf, zâlim Dakyanus ve ordusundan bir mağaraya sığınmış ve orada samimî bir niyazda bulunmuşlardı. Bizler de bugün zâlimlerin kuşatması altında kalmış olan din kardeşlerimiz için, aynı duâ ile Cenâb-ı Hakkʼa yalvaralım:

رَبَّنَا اٰتِنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً وَهَيِّئْ لَنَا مِنْ اَمْرِنَا رَشَدًا

“…Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bize, (içinde bulunduğumuz şu) durumdan bir kurtuluş yolu hazırla!” (el-Kehf, 10)

Yine Cenâb-ı Hak Kurʼân-ı Kerîmʼinde “nice azların çoklara gâlip geldiği”ni bildirmek üzere, güçlü-kuvvetli Câlûtʼun ordusuna karşı, az sayıdaki Tâlûtʼun askerlerini misal veriyor. Bizler de o îmanlı askerlerin düşmanla karşılaşınca yaptıkları şu samimî niyazla, din kardeşlerimiz için duâ edelim:

رَبَّنَا اَفْرِغْ عَلَيْنَا صَبْرًا وَثَبِّتْ اَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِر۪ينَ

“…Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et!” (el-Bakara, 250)

İslam ve İhsan

ÜZÜLÜYORMUŞ GİBİ YAPIP HİÇBİR ŞEY YAPMAYANLARIN AKIBETİ

Üzülüyormuş Gibi Yapıp Hiçbir Şey Yapmayanların Akıbeti

MAZLUMLARIN YÜZÜ GÜLMEDİKÇE BİZİM DE YÜZÜMÜZ GÜLEMEZ HÜZNÜMÜZ DİNEMEZ

Mazlumların Yüzü Gülmedikçe Bizim De Yüzümüz Gülemez Hüznümüz Dinemez

ZULÜM VE SOYKIRIMA KARŞI GAZZELİ KARDEŞLERİMİZİN MÜCADELESİNE MÜMİNCE BAKIŞ

Zulüm ve Soykırıma Karşı Gazzeli Kardeşlerimizin Mücadelesine Mümince Bakış

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZE DUA

Filistinli Kardeşlerimize Dua

FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZ İÇİN DUA EDELİM!

Filistinli Kardeşlerimiz İçin Dua Edelim!

MAZLUM MÜSLÜMANLAR İÇİN OKUNACAK DUALAR

Mazlum Müslümanlar İçin Okunacak Dualar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.