Dervişler Öldükten Sonra Kabirlerinde Seyr-u Sülûklerini Tamamlar mı?

“Dervişler öldükten sonra kabirlerinde seyr u sülûklerini tamam-lar” deniliyor. Hattâ bu söz Bahâeddin Nakşibend’e atfediliyor. Ne dersiniz? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Ölüm kişinin amel ve dünyâ ilişkisini kesen bir vâkıadır. Ölümden sonra amelin sona erdiği kitap ve sünnetle sâbittir. Ancak, nasıl müminlerin cennette, kâfirlerin cehennemde ebedî olarak kalmaları niyetlerine göre verilmiş bir karşılık ise sülûke girmiş olan kimsenin sağlam bir niyetle girdiği yolun ve amellerindeki devamlılığın afvına medâr olması da niyetlerine mukâbildir.

Müminlerin birbirleri hakkında hüsn-i şehâdetlerinin afv-ı ilâhîye medâr olduğu hadîs-i şerîfle sâbittir. Nitekim hayırla yâd edilen ve hakkında hüsn-i şehâdette bulunulan bir cenâzenin ardından Allah Rasûlü vâcib oldu buyurdu. Daha sonra şerle anılan bir kimse hakkında da aynı şeyleri söyleyince kendisinden bunun hikmeti soruldu. Allah Rasûlü:Hayırla yâdettiğinize cennet, şerle yâdettiğinize cehennem vâcib oldu buyurdu. Ardından üç defa: Sizler yeryüzünde Allah’ın şâhidlerisiniz dedi.[1]

Sülûkün amacı kulluk, sonucu da Allah nasîb etmişse cennettir. Kabirde sülûkün tamamlanması ile ilgili bu söz, tasavvuf yolunda mürşid ile mürîd arasındaki vefâ ve sevgi duygusunun hüsn-i şehâdete medâr olacağını, bunun da âhirette işe yarayacağını göstermektedir. Bu hadîs-i şerîften, mürîdin vefâtında çevresinde toplanan mürşid ve ihvânın yapacağı tezkiyenin kendisine terfî-i derecât olacağı, seyr u sülûkünü tamamlamış olanların derecesine ulaştıracağı anlaşılmaktadır. Herhâlde sözün söyleniş maksadı bu olmalıdır.[2]

[1].     Bkz. Müslim, Cenâiz, 60.

[2].     Genel kanâat bu olmakla birlikte meşâyıh arasında öldükten sonra da mânevî ilerlemenin devam edeceğini söyleyenler vardır. Nitekim Nakşbendî ricâlinden Muhammed Bâkî Billâh (ö.1012/1603) bunlardan biridir. O ölüm döşeğinde sûfîye bir anda yüksek mertebelerin verilebileceğini söylerdi. Bkz. Muhammed Hâşim Kişmî, Zübdetü’l-makâmât (Berekât-ı Ahmediyye), Kanpur 1307/1889, s. 58.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İNTİSÂB EDİP SEYR-U SÜLÛKE GİRMEYENİN DURUMU NEDİR?

İntisâb Edip Seyr-u Sülûke Girmeyenin Durumu Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.