Depremzedelere Psikososyal Destek Verilmesi Önem Taşıyor

Prof. Dr. Böke, herhangi bir rahatsızlığı bulunmayan kişilerde depremlerin ardından travmaya karşı reaksiyon olabileceğini belirterek, "Bazı kişilerde belirtiler daha uzun sürebilir. Travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz tablo gelişebilir." dedi.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ömer Böke, OMÜ Tıp Fakültesinde gazetecilere, deprem korkusu olarak bilinen "seismophobia" ile deprem endişesinin yol açtığı duygu bozuklukları hakkında bilgi verdi.

Depremin anormal bir olay olduğuna işaret eden Böke, "Deprem sonrasında ilk günlerde ortaya çıkan tepkiler, tamamen olağan. İnsanlarda tedirginlik, huzursuzluk, unutkanlık, dikkatsizlik gibi şaşkınlık, 'Ne oldu, neredeyim, kimim?' diye düşünceler olabiliyor. Bazen de aldırmazlık olabilir. Bu dönemde görülen belirtilerin anormal bir olaya normal bir tepki olduğunu söylemeliyiz." ifadesini kullandı.

İnsanların en önemli özelliğinin kendisini güvende hissetmesi olduğuna dikkati çeken Böke, "İnsanların endişe ve korkularından uzaklaşması için bize kurumsal olarak düşen görev var. İnsanları ruh sağlığı çalışanlarına, psikososyal destek merkezlerine götürmemiz lazım. Yani onların yapacaklarından önce bizim onlara karşı yapmamız gereken bir görev var. Onlara gidip diyeceğiz ki, 'Ne yapabiliriz sizin için? Size destek olmak için yanınızdayız.' Yanlarında olduğumuzu onlara hissettirmemiz lazım." diye konuştu.

Depremler sonrasında insanlarda ruhsal travmaya bağlı belirtiler oluşabileceğini vurgulayan Böke, şunları kaydetti:

"Daha önce herhangi bir rahatsızlığı olmayan kişilerin travmaya karşı reaksiyonu olabilir ilk bir ay kadar. Bazı kişilerde bu belirtiler daha uzun sürebilir. Yani travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz tablo gelişebilir. O zaman da psikiyatrik olarak onlara destek olmaya çalışırız. Deprem öncesinde zaten takip edilmekte olan hastalarımız vardı. Bu hastalarımızın belirtilerinde kitlesel travma nedeniyle artma söz konusu olabilir. Onun için psikiyatri hizmetlerine önümüzdeki dönemde daha çok ihtiyaç olacak. O kişilerin de takiplerini daha yakından sürdürmeleri uygun olur. Çünkü bizim hastalıklarımız genellikle yatışma ve alevlenme dönemleriyle gidiyor. Kitlesel travma olduğunda alevlense söz konusu olabilir. Onların da yakın takibi gerekir. İşlevsellikleri bozulduysa, uykuda ciddi zorluk varsa, iştah sorunları varsa, tıbbi problem vardır. Mesela tansiyon yüksekliği gibi durumlar, dikkati sürdürmekte zorlanıyorsa ve anlık unutkanlıklar gibi belirtiler varsa o zaman müracaatlarını hızlandırmalarını öneririz."

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PSİKOLOJİK HASTALIKLARIN SEBEPLERİ

Psikolojik Hastalıkların Sebepleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.