Cömertlik ve İsar Nedir?

Cömerlik ve isar nedir? İslam’da ayet ve hadislerle cömertlik ve isar...

Cömertlik, îmandan gelen bir merhamet mahsûlüdür. Merhamet ise, başkalarının mahrûmiyetini telâfî için onların yardımına koşmaktır. Cömertlik, elde var olanı, ondan mahrum olana ikrâm etmektir. Cömertliğin zirvesi ise “îsâr”dır.

İSAR NEDİR?

Sözlükte “bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme” mânasına gelen îsâr ahlâk terimi olarak “bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması” demektir. (Kaynak: DİA)

Îsârın en güzel târifi, şu âyet-i kerîmelerde verilmektedir:

CÖMERTLİK VE İSAR İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

“Onlar kendi canları çektiği, kendileri de muhtaç oldukları hâlde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire yedirirler: «Biz sizi sâdece Allâh rızâsı için yediriyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, çetin ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azâbına uğramaktan) korkarız.» (derler). İşte bu yüzden Allâh, onları o günün fenâlığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.” (el-İnsân, 8-11)

Cömertlik yerli yersiz saçıp savurmak da değildir. Allâh’ın kullarına, dikkatlice ve nîmetin kıymetini bilerek ihsanda bulunmaktır. Nitekim Cenâb-ı Hak bu hususta şu ölçüyü koymuştur:

“Elini boynuna bağlayıp cimri kesilme, büsbütün elini açıp tutumsuz da olma! Sonra kınanır, (kaybettiklerinin) hasretini çeker durursun.” (el-İsrâ, 29)

Cömertlik, Allâh’ın sıfatlarından biridir. Zîrâ O’nun bir ismi de “kerem ve ihsânı bol, sonsuz cömert” mânâsındaki “Kerîm”dir. Ayrıca Rahmân, Rahîm, Vehhâb, Latîf, Tevvâb, Gaffâr, Afüvv, Raûf ve Hâdî gibi ilâhî sıfatlar da Allâh’ın cömertliğini farklı yönlerden ifâde etmektedir.

Nitekim hadîs-i şerîşerde şöyle buyrulur:

“Allâh Teâlâ Cevâd’dır, yâni cömert ve ihsan sâhibidir, bu sebeple cömertliği sever. Yine O, güzel ahlâkı sever, kötü ahlâktan da hoşlanmaz.” (Süyûtî, I, 60)

“Şüphesiz Allâh, Tayyib’dir, güzel ve hoş olanı sever; Tâhir’dir, temizliği sever; Kerîm’dir, keremi sever; Cevâd’dır, cömertliğ i sever...” (Tirmizî, Edeb, 41/2799)

Bir mü’min, Cenâb-ı Hakk’ın cömertliğinden hisse alarak, karanlık bir gecenin mehtâbı gibi nurlu, derin, hassas, rakîk, diğergâm, merhametli, şefkat sâhibi, infak heyecanıyla dolu ve ganî gönüllü olmalı dır. Zîrâ âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:

“Ey îmân edenler! Ne bir alışveriş ne bir dostluk ne de (Allâh’ın izni olmadıkça) bir şefaat bulunmayan kıyâmet günü gelip çatmadan önce, rızıklandırdığımız nîmetlerden Allâh yolunda cömertçe sarf edin. Küfrân-ı nîmet (nankörlük) içinde olanlar, zâlimlerin tâ kendileridir.” (el-Bakara, 254)

“...Siz hayra ne harcarsanız, Allâh onun yerine başkasını verir.” (Sebe’, 39) Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar...” buyurmuştur. (Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, II, 312/2795) Bu bakımdan, uyanacağımız ebedî âlemde eli boş kalmamak ve mahrum bir hâle dûçâr olmamak için, bu dünyâda iken cömertlik ve îsâr ahlâkına bürünerek âhiret azığımızı şimdiden hazırlamamız îcâb eder. Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- ne güzel söyler:

“Dünyâ hayâtı bir rüyâdan ibârettir. Dünyâda servet sâhibi olmak, rüyâda defîne bulmaya benzer. Dünyâ malı nesilden nesile aktarılarak sonunda yine dünyâda kalır.”

“Ölüm meleği, gâfilin canını almak sûretiyle onu uykudan uyandırır. O kimse, gerçekte sâhip olmadığı bir mal için dünyâda çektiği sıkıntılara âh-vâh eder. Bin pişmân olur. Lâkin iş işten geçmiş, her şey bitmiştir...”

İşte dünyâ hayâtı, işte âhiret hayâtı…

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan harcayın. Allâh, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allâh, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 10-11)

İşte Cenâb-ı Hak, bu hususlarda kalben uyanık bulunan îsâr sâhibi ve cömert kullarını:

“...Kendileri muhtaç olsalar bile, başkasını daha çok düşünürler...” (el-Haşr, 9) buyurarak medheder.

Kendisinden bir şey istendiği zaman, aslâ “yok” demeyen(. Buhârî, Edeb, 39; Müslim, Fedâil, 56.)Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, cömertliği ve bu vasfa sâhip olanların fazîletini beyan sadedinde şöyle buyurmuştur:

“Cömertlik, dalları dünyâya uzanan cennet ağaçlarından bir ağaçtır. Kim onun dallarından birine tutunursa, bu onu cennete götürür. Cimrilik ise, dalları dünyâya uzanmış cehennem ağaçlarından bir ağaçtır. Kim de, onun dallarından birine tutunursa, bu da onu cehenneme çekip sürükler!..” (Beyhakî, fiuabü’lÎmân, VII, 435)

“Cimri ile cömerdin durumu, göğüsleri ile köprücük kemikleri arasına zırh giyinmiş iki kişinin durumuna benzer. Cömert, sadaka verdikce, üzerindeki zırh genişler, uzar, ayak parmaklarını örter ve ayak izlerini siler. Cimri ise, bir şey vermek istediğinde, zırhın halkaları birbirine iyice geçer, onu sıkıştırır; genişletmek için ne kadar çalışsa da başaramaz.” (Buhârî, Cihâd 89, Zekât 28; Müslim, Zekât 76-77)

“Cömert insan, Allâh’a, cennete ve insanlara yakın; cehennem ateşine uzaktır. Cimri ise, Allâh’a, cennete ve insanlara uzak; cehennem ateşine yakındır! Câhil cömert, Allâh Teâlâ’ya cimri âbidden daha sevimlidir.” (Tirmizî, Birr, 40/1961)

“Cömerdin kusûruna bakmayın, zîrâ o, her sürçtüğünde Allâh Teâlâ onun elinden tutar.” (Heysemî, VI, 282)

Hazret-i Ebû Bekir’in kızı Esmâ -radıyallâhu anhâ- da, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kendisine şöyle buyurduğunu söyler:

“Kesenin ağzını sıkma! Allâh da sana sıkarak verir!” (Buhârî, Zekât, 21)

“İnfâk et, sayıp durma, Allâh da sana karşı nîmetini sayıp esirger. Paranı çömlekte saklama, Allâh da senden saklar.” (Müslim, Zekât, 88)

Diğergâmlık, cömertlik, ihlâs ve samîmiyet -kâmil mânâsıyla- rûhî olgunlaşmanın bir netîcesidir. Gönlün huzur ve rûhâniyetini bozan nefsânî alâkalardan uzak kalabilmek de, ancak cömertlik ve diğergâmlığın feyzi ile mümkündür.

MEVLANA HAZRETLERİNİN CÖMERTLİĞE VERDİĞİ ÖNEM

Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh-, cömertlik hasletini ve onun zıddı olan cimrilik iptilâsını ne güzel ifâde eder:

“Cömertlik, cennet selvisinin dalıdır. Bu dalı elinden bırakana eyvahlar olsun. Ekin eken, önce ambarı boşaltır, ama sonra hâsılâtı pek çok olur. Fakat tohumu ambarda tutan ise, sonunda onu farelere yem yapar.”

“Güzeller, saf ve berrak ayna aradıkları gibi, cömertlik de fakir ve zayıf kimseler ister. Güzellerin yüzü aynada güzel görünür, ikram ve ihsânın güzelliği de fakir ve gariplerle ortaya çıkar.”

“Fakr u zarûret içinde boğulan gönüller, dumanla dolu bir eve benzer. Sen onların derdini dinlemek sûretiyle o dumanlı eve bir pencere aç ki, onun dumanı çekilsin, senin de kalbin yumuşayıp rûhun incelsin.”

Günümüzde de imkân nisbetinde ciddî bir infak ve îsâr seferberliğine ihtiyaç vardır. Unutmayalım ki muzdarip ve muhtaç insanların yerinde biz de olabilirdik. Bu sebeple hasta, garip, kimsesiz, muhtaç ve aç kimselere karşı cömertlik ve îsârımız, Rabbimize karşı bir şükür borcudur. Elimizdeki nîmetleri muhtaçlarla paylaşalım ki, memnun ve mesrûr ettiğimiz gönüller, dünyâda rûhâniyetimiz, âhirette imdâdımız, cennette saâdetimiz olsun.

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İN CÖMERTLİĞİ

Enes -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İslâm için kendisinden ne istenirse onu mutlakâ verirdi. Hele bir keresinde, yanına gelen bir adama, büyük bir koyun sürüsü vermişti... Adam kabîlesine dönünce:

“–Ey milletim! (Koşun) müslüman olun. Çünkü Muhammed, fakirlik ve ihtiyaç korkusu duymadan çok büyük ikram ve ihsanlarda bulunuyor.” dedi.

Hattâ kimileri, sırf dünyâlık elde etmek için müslüman olurlardı. Fakat çok geçmeden müslümanlık onların gözünde, dünyâdan ve dünyâ üzerindeki her şeyden daha değerli hâle gelirdi. (Müslim, Fedâil, 57-58)

Bir şahıs Peygamber Efendimiz’e gelerek:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Ben açım.” dedi. Rasûlullâh Efendimiz, hanımlarından birine haber salarak yiyecek bir şeyler göndermesini istedi. Fakat mü’minlerin annesi:

“–Sen’i peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederim ki, evde sudan başka bir şey yok.” dedi. Diğer hanımlarının da aynı durumda olması üzerine Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına dönerek:

“–Bu gece bu şahsı kim misâfir etmek ister?” diye sordu. Ensâr’dan biri:

“–Ben misâfir ederim, yâ Rasûlallâh!” diyerek o yoksulu alıp evine götürdü. Eve varınca hanımına:

“–Evde yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Hanımı:

“–Hayır, sâdece çocuklarımın yiyeceği kadar bir şey var.” dedi. Sahâbî:

“–Öyleyse çocukları oyala. Sofraya gelmek isterlerse onları uyut. Misâfir içeri girince de lambayı söndür. Biz de sofrada yiyormuş gibi yapalım.” dedi.

Sofraya oturdular. Misâfir karnını doyurdu; onlar da aç yattılar. Sabahleyin o sahâbî, Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yanına gitti. Onu gören Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“–Allâh Teâlâ, bu gece misâfirinize yaptıklarınızdan ziyâdesiyle memnun oldu.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 10; Tefsîr, 59/6; Müslim, Eşribe, 172)

Mârifet, gönlü cömertlik ve îsar hisleriyle doldurarak bir deryâ hâline getirip Hakk’ın lutfettiği nîmetleri ve dünyâ ticâretini âhiret zenginliğine dönüştürebilmektir. Bu bakımdan malın hayırlısı, sâhibinden önce âhirete gönderilen; canın hayırlısı da Allâh rızâsı istikâmetinde kullanılabilendir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CÖMERTLİK NEDİR? CÖMERT İNSANIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

Cömertlik Nedir? Cömert İnsanın Özellikleri Nelerdir?

PEYGAMBERİMİZİN HAYATINDAN CÖMERTLİK ÖRNEKLERİ

Peygamberimizin Hayatından Cömertlik Örnekleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.