Çocuğa Yapılabilecek En Büyük İyilik: Eşinizle İyi Geçinin

Çocuğumuza yapılabilecek en büyük iyilik eşimizle iyi geçinmektir. Peki sağlıklı bir aile ilişkisi için yapılması gerekenler nelerdir? Erkek ve hanımların özellikle hassasiyet göstermesi gereken hususlar nelerdir?

“Bir çocuğun üç ebeveyni vardır:

Anne, baba ve anne-baba arasındaki münâsebet.

Bu üçüncü ebeveyn, çok tesirlidir.”

(Byron Norton)

Çocuklara nasıl bir ebeveynlik yapıldığı, onlara nasıl yaklaşıldığı tabiî ki çok önemlidir. Lâkin eşimizle aramızdaki münasebet de çocuk açısından pek çok şeyin belirleyicisidir. Sağlığından sosyal ilişkisine, okul başarısından kendi iç dünyasındaki huzura kadar pek çok şeye tesir eder. Çünkü anne-baba arasındaki huzursuzluk, çocukta stres ve kaygıyı artırır. Davranış bozukluklarına sebep olabilir.

Bir annenin ya da babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyiliklerden biri, eşiyle iyi geçinmek için çaba göstermektir. Bu, çocuk açısından da anne-babanın âhireti açısından da önemlidir. Doğan Cüceloğlu; “Bir evde eğer eşiniz mutsuzsa, sizin mutlu olma ihtimaliniz yoktur. Çocuğunuz mutsuzsa yine mutlu olamazsınız!” diyor.

BİZİM HUZUR VE MUTLULUĞUMUZ, HÂNE HALKININ MUTLULUĞUNDAN GEÇİYOR

Gerçekten de bizim huzur ve mutluluğumuz, hâne halkının mutluluğundan geçiyor aynı zamanda... Ama bu, “sadece fedakârlık yapalım, kendimizi hiçe sayalım, âdeta yok edelim!” mânâsında değil. Elbette âile içinde fedakârlık ve merhamet, olmazsa olmaz bir şeydir. Ama dengeli, sınırlarımızı çizerek, edep-âdâb çizgisinde olmalıdır. Fedakârlık, denge ve sınır isteyen bir şeydir. Çünkü gereğinden fazla yapılan fedakârlıklar, genelde merhametten değil de kendini kabul ettirmek ve sevdirmek hissiyâtından kaynaklanıyor olabilir. Bu da sağlıklı bir münasebet oluşturmaz. Aksine bir taraf belli bir yerden sonra “patlar”, sabrı “tükenir”. Karşı taraf ise bu aşırı fedakârlığın karşısında aşırı rehâvete kapılır, bu hâle alışır ve gitgide sorumluluklarını terk eder.

Onun yerine daha dengeli, şefkat ve merhamet ekseninde, Allah rızâsı için yapılan faaliyet, hizmet ve fedakârlıkların olduğu bir münasebet çok daha sağlıklıdır. Hem çocuklarımız için, hem de dünya-âhiret, kendi huzur ve selâmetimiz için… Bu sebeple karı-koca olarak birbirimizin hak ve sınırlarını gözetmeli, münâsebetlerimizi muhabbet ve merhamet çerçevesinde, denge ve samimiyet üzerine kurmalıyız. Eşlerimizle münâsebetlerimizi güzelleştirmek için milyon tane yol bulunabilir. Lâkin birkaç tanesini burada zikredelim.

“ERKEK HANIMINA, HANIM DA BEYİNE SEVGİYLE BAKTIKLARINDA…”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Erkek hanımına, hanım da beyine sevgiyle baktıklarında, Cenâb-ı Hak da onlara rahmetle nazar eder. Şayet erkek, hanımının ellerini ellerine alırsa, her ikisinin de günahları parmaklarının arasından dökülür gider.” buyuruyor. (Câmiu’s-sağîr, Hadis no: 1136)

Eşlerin aralarındaki muhabbet, Allah katında makbul olan, Rabbimiz’in râzı olduğu bir şeydir. Dokunmak, sevgi ve merhametle bakmak ise, muhabbeti artıran unsurlardır. Merhamet dolu bu bakış ve temas, aynı zamanda hayatın getirdiği sıkıntıları azaltır, insana tesellî olur, moral ve motivasyon sağlar.

“ABD’deki Colorada Boulder Üniversitesi’nden nörolog Dr. Pavel Goldstein’ın liderliğinde bir ekip tarafından yapılan araştırma, çiftlerin el ele tutuşarak birbirlerinin fizikî acılarını azaltabildiğini ortaya koydu. Sevdiğimiz kişinin elini tutmak, deriye bastırılan sıcak bir metal parçasının vereceği acıyı uyuşturabilecek kadar tesirlidir. Bu durumun empatiden kaynaklandığını düşünen bilim insanları, eşlerin birbirlerine duydukları empatiyi dokunarak karşı tarafa hissettirebildiklerini ve beyin dalgalarının aynı frekansta «dans etmeye başladığını» söylüyor. Dokunmayla geçen empati duygusunun, acı hisseden kişinin stresini frenlediği ve beynin acıyı azaltan kimyevî maddeler salgılamasını sağladığı tahmin ediliyor.”[i]

Münâsebetlerimizi diri ve hoş tutmak için çirkin sözlerden ve dilimizi kılıç gibi kullanmaktan uzak durmak da îcâb eder. Problemlerimizi daha uygun bir üslupla da ifade edebiliriz. Anlaşılmak için ne ses yükseltmeye ne de hakaret etmeye lüzum vardır. Hepimizin bir nefsi vardır ve bu tür cümleler gönle değil, genelde nefse hitap eder. Problemi daha da karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hâle getirir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Allah zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıktan söylenmesini sevmez…” (en-Nisâ, 148)

Elbette hepimiz için hayat boyu çeşitli inişler-çıkışlar olabilir. Bir dönem bazı imtihanlar yaşamış ve bu imtihanlar altında zorlanmış, hatalar yapmış olabiliriz. Her şey insan için… Fakat bir yerden sonra doğrulmalı, çözümler aramalı ve bir şeyleri düzeltmek üzere gayret içinde olmalıyız. Niyetimize Allâh’ın rızâsını koyduğumuzda, çabalamak için güç bulmak daha kolaydır. Yoksa en yakınımız dahî olsa, hiç kimse mükemmel değildir. Herkes kusurludur ve bizi üzecek bir potansiyele sahiptir. Allah’tan başka gerçek mânâda kuluna değer veren, kulunun yaptıklarını görecek olan yoktur. Bu açıdan değerlendirildiğinde eşler arası münâsebet; hem bir imtihan, hem bir tesellî, hem de âhiretteki yerimizi tayin eden önemli bir vesîledir.

ÖFKELERİNİ YENENLER VE İNSANLARI AFFEDENLER

Bazen olumsuzluklar karşısında öfkemizi yenerek daha sâkin bir şekilde yaklaşmak gerekir. Yüce Allah, Âl-i İmrân Sûresi’nin 134-135. âyetlerinde müttakîlerin vasıflarını saymıştır. Bu vasıflardan iki tanesi, onların “öfkelerini yenenler ve insanları affedenler” olmalarıdır. Allah, bu kimseleri sevdiğini, onları bağışlayacağını ve Cennet’e koyacağını bildirmektedir.

Eşlerimize teşekkür etmeyi, memnuniyetimizi bildirmeyi de aslâ ihmal etmemeliyiz. Saliha Erdim hanımın dediği gibi; “Tenkit tüketir, takdir üretir.”

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“İnsanlara teşekkür etmeyen, Allâh’a şükretmiş olmaz.” (Tirmizî, Birr, 31; Ebû Dâvûd, Edeb, 11)

Bir diğer mevzu da hiçbir insanın kusursuz olmadığı şuuruyla, kendi kusur ve hatalarımızın bulunduğunu kabul edip, bunları azaltmaya odaklanmaktır. Olumsuz davranışlara değil de eşlerimizin olumlu huy ve davranışlarına bakmamız, diğer tabirle “bardağın dolu tarafına dikkat etmemiz” işimizi büyük nisbette kolaylaştıracaktır.

“-Şurada hata yaptı, ama şöyle şöyle güzel huyları da var. Onlar hatırına affettim!” diyebilmek gerekir bazen...

Nitekim Efendimiz de bizlere böyle telkin ediyor:

“Bir kimse eşine kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ, 61)

Ayrıca kadınlarla erkekler arasındaki fıtrat farklarını gözetmek, bazı problemlerin azalmasına vesîle olabilir. Meselâ erkekler her şeyi daha “mantık” çerçevesinde düşünürken kadınlar daha duygusal hareket edebiliyorlar. Erkekler, “babalığı” sonradan öğrenmeye çalışırken, kadınlar hâmile kaldıkları ilk andan itibaren büyük bir coşku ve hissiyatla anneliği yaşayabiliyorlar. Kadınlar, eşinin yüzüne bakınca onun derdinin ne olduğuna kadar anlayabilirken erkekler bazen açık-seçik söz ile ifade edildiğinde bile muhatabını tam olarak anlayamayabiliyorlar. Kadınlar, konuşarak anlaşmayı çok severken erkekler, kadınların günlük kullandığı kelime sayısının ancak yarısını tüketebiliyorlar. Erkekler daha çok koruma, problem çözme ve netice odaklı iken; kadınlar süreç odaklı olabiliyor. Kadın, problemi çözemese bile o problem hakkında konuşarak rahatlarken erkek çözemediği bir problemi konuşmak istemiyor.

DENGELİ BİR FORMÜL

Aslında bütün bu fıtrî farklar, karı-kocanın birbirini tamamlaması ve hayata karşı daha güçlü durmaları için çok mühimdir. Meselâ kadın daha tez canlı ve endişeli olabilirken erkekler daha soğukkanlı olabiliyor. Hanımlar burada beyleri umursamazlıkla suçlarken, beyler ise hanımları gereksiz evhamla itham edebiliyor. Oysa vazife îcâbı farklı davranıyoruz. İşin özü, kadın hissiyatıyla hareket edip ayrıntılı düşünerek bütün ihtimalleri masaya yatırıyor. Erkek ise mantıklı ve soğukkanlı hâliyle dengeliyor, sakinleştiriyor... Ve ortaya iki farklı bakış açısıyla harmanlanmış, daha dengeli bir formül ve netice çıkıyor.

Velhâsıl öyle ya da böyle, evimizi, insanlarla ilgili münasebetlerimizi “Allâh’ın râzı olduğu ölçüde” tutabilmek, çocuklarımız açısından da elzemdir. Evlatlarımıza ve topluma yayılacak olan sevgi ve merhamet, önce bizim yüreğimizden ve yuvamızdan geçmektedir.

Ne mutlu âhireti için dünyaya güzellik ve hayırlar katabilenlere...

Dipnot: 1) https://www.islamveihsan.com/el-ele-tutusmak-aciyi-azaltiyor.html.

[i] https://www.islamveihsan.com/el-ele-tutusmak-aciyi-azaltiyor.html.

Kaynak: Ayşe Gündüz, Altınoluk Dergisi, 2022-Kasım, Sayı:441

İslam ve İhsan

EN HUZURLU AİLE YUVASI

En Huzurlu Aile Yuvası

HUZURLU AİLE YUVASININ TEMELİ

Huzurlu Aile Yuvasının Temeli

HUZURLU AİLENİN PÜF NOKTASI

Huzurlu Ailenin Püf Noktası

İSLAM’DA ÇOCUK EĞİTİMİ

İslam’da Çocuk Eğitimi

ÇOCUK EĞİTİMİNDE DİKKAT EDİLECEKLER!

Çocuk Eğitiminde Dikkat Edilecekler!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.