Cennete Geri Dönüş Yolculuğu Ramazan

Allah Teâlâ, Ramazan ayını Kendisi ile olan ahdimizi yenileme, şeytana ve nefsimize karşı olan cihadımızı kazanma için bir fırsat olarak bizlere hediye etmiştir.

Şeytan-ı lâin, Hz. Âdem ve Havva’yı kandırarak yasak ağaçtan yedirmiş, onları cennetten dünyaya sürdürmüştür. Cennette Rabbi ile aracısız konuşan Âdem babamız, dünyaya düşmekle hem o nimetlerden hem de çok daha önemlisi Rabbine olan yakınlıktan mahrum kalmıştır. Ramazan ayı, atamız ile kaybettiğimiz bu fırsatı bizlere tekrar kazanma fırsatı verir. Öyle ki bu ayda Âdem (as.)’ı o gün isyana sevk eden aldatıcı Şeytan, Rabbimiz tarafından bize kolaylık olsun diye aradan çıkarılmış, etkisiz hale getirilmiştir. Hadiste ifade edildiği üzere bu ayda şeytanın eli ve ayağı zincirlenmiş (Buhari, Savm) ve Hz. Allah ile aramızda yegâne engel olarak kendi nefsimiz kalmıştır.

NEFSE DİKKAT!

Nefis dediysek de hafife almamak gerek; o çok azgındır ve kendine tabi olanı azdırır. Helal haram demeden yemek yemekten, her fırsatta eğlenmekten, gafilce yaşamaktan zevk alır. Nefisin motor mekanizması ise midedir. Mü’min kişi ise oruç ile midesini kontrol altında tuttuğundan tüm azaları üzerinde de hâkimiyeti sağlamış olur.

Bunlara ilaveten bu ayda Hakka vuslat yolunda hablullahil metin (sapasağlam ip) olan Yüce Kitabımız Kur’an yolumuzu daha bir başka aydınlatır. Cennete geri dönüş için tüm şartlar hazırdır. Yoldaki şeytani engeller kaldırılmış, nefis atımız oruç ile dizginlenmiş, Kur’an-ı Kerim de yolumuza güneş olmuş, hızımıza hız katmıştır. Artık böylesine mükemmel şartlara sahip bir kul, Hakka yakınlaşamaz, cennete yol bulamazsa başka zamanlarda işi gerçekten de zordur. İmam Rabbani bu hali şöyle ifade eder:

Ramazan ayı bütün hayır ve bereketleri kendinde toplamıştır. Sene içerisinde her hangi bir yolla kişiye ulaşan her hayır, kadri yüce Ramazan ayının bereket deryasından bir damladır. Ramazan ayının hakkını veren ve onu razı eden kimseye ne mutlu! Ramazan ayını küstüren ve kızdıran kimseye de yazıklar olsun! O kimse, aynı zamanda muazzam bereketlerden ve hayırlardan mahrum kalmıştır." (4. Mektup)” (Mektûbât, I, 45)

ŞEYTAN BU AYDA ZİNCİRLENMİŞTİR

Şeytanın bu ayda zincirlenmiş olması mecaz değil hakikattir. Şöyle ki; normalde üç beş saat aç kalamayan bizler Ramazan ayında tüm gün yemeden-içmeden durabiliyoruz. Normal günlerde beş vakit namazımızı kılarken Ramazan ayında uzunca teravih namazlarını da zevkle eda edebiliyoruz. Normal zamanlarda okumaya az vakit bulduğumuz Yüce kitabımızı, Ramazan ayı gelince aşkla okuyor, bununla da yetinmeyip camilerimizde hafızlardan mukabele takip ediyoruz. Ramazan ayında ağırladığımız misafir miktarı tüm yıl boyunca ağırladığımızdan çok daha fazla oluyor ve bununla da yetinmeyip yardım elimizi dünyanın uzak köşelerindeki fakirlere bile ulaştırıyoruz. Bunlar İmam’ın ifade ettiği gibi Ramazan ayının bereketinden değilse başka neyden olabilir?

Bu muazzam bereketi diğer zamanlara taşımak isteyen sufiler sadece Ramazanda değil diğer vakitlerde de oruç tutmayı, riyazat yapmayı önemserler. Büyük Sufilerden Süleyman Dârânî: “tokluk dünyanın, açlık ise ahiretin anahtarıdır” der. Yahya b. Muaz açlığı nur, tokluğu ise ateş olarak görür ve “tokluk bir ateştir ki sahibini şehvet ateşi ile yakmadan durmaz” der. Bu sebeple Sufiler Ramazan ayını hasretle beklerler, tüm seneyi Ramazan ayına çevirmek için de ellerinden geleni yaparlar. (er-Risaletü’l-Kuşeyriyye, Beyrut, 1990, s. 142)

Ramazan ayında şeytanın zincirlendiğini söylemiştik, nefsimizi de oruç ile dizginlemiştik. Peki, yukarıda birazını sayabildiğimiz bu güzel amelleri hangi enerji ile işlemekteyiz? Zira hayırlı amelleri sırf maddi enerji ile işlemek mümkün olsaydı Ramazan dışında daha fazla hayırlı iş yapmamız gerekmez miydi? Bu sorunun cevabını Mevlana şöyle verir:

Ey gafil! Cenab-ı Hakk’ın Kur’an’da; ‘Hakk’ın verdiği rızıktan yiyin.” diye buyurduğu rızkı, sen hikmet değil, ekmek sandın. Halbuki Allah’ın verdiği gerçek rızık, hikmet ve marifettir. O (ekmek gibi) yiyenin boğazına durmaz, Bu bedene ait olan ağzı kaparsan, sende manevi ve ruhani bir ağız açı­lır da, o ağızla ilâhî sır ve marifet lokmalarını yersin. Eğer sen, şeytanının sütünden kesilirsen, Hakk’ın manevi sofrasına oturursun da, nice akıl almaz nimetler yersin (c.3:3745-48)

Demek ki Ramazan ayında her birimiz Rabbimizin çok özel yardımlarına mazhar oluyoruz. Allah Teâla cennetine dönmemiz için tüm müsait şartları hazırlamakla kalmıyor, bir de bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesini bizlere hediye ediyor. O bir geceyi yakalayanlar bin ay ibadet etmiş gibi ecir kazanıyor. Yapacağımız tek şey Ramazan ayının hakkını vermeye çalışmaktır. Gerçekten de bu ayın bereketini kullanamaz isek kendimize yazık etmiş oluruz. Bu ay sanki askerlerin eğitim aldığı acemi ocağı gibidir; oradaki kısa süreli eğitimi başarı ile verirsek, artık Allah’ın izni ile şeytan ve nefis düşmanını her ortamda yeneriz.

İMTİHANI FIRSATA ÇEVİRELİM

Kıymetli okuyucularım, Ramazan boyunca korana karantinası devam ederse bunu manevi gelişimimiz açımızdan bir fırsata çevirelim. Allah muhafaza, karantina sebebiyle namazlarımızı cemaatle camilerimizde kılamayacak olursak, evlerimizi camiye çevirelim, aile efradı ile namazlarımızı cemaatle kılalım. Mukabelelere devam edemeyecek olursak, yuvamızda çocuklarımızla beraberce Kur’an okuyalım ve onu anlamaya özel vakit verelim. Evlerimizde iftara misafir çağıramayacak olursak da vakıflarımız vasıtası ile fakirlerimizin sofralarına ulaşalım. Evimizde kaldığımız süreyi de sünnet olan itikâf ve sufilerin yaptığı halvete çevirelim.

Son olarak da Rabbimizden tazarru halinde cemaat namazlarımızı, cumalarımızı, teravihlerimizi geri isteyelim. Belki de bu mahrumiyet daha önce Allah’ın evlerini ihmal etmemizin bir cezası olabilir. Zira Rabbimiz kıymeti bilinen hiçbir nimeti kullarının elinden almaz. Rabbimiz bu mübarek ay hürmetine milletimize ve tüm ümmete sağlık afiyet versin, her tür maddi-manevi hastalıklardan bizleri korusun. Kur’an ve Oruç ibadeti ile Ramazan ayında cennete geri dönmeyi, Reyyan kapsından da içeri girmeyi hepimize nasip eylesin. Âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi Mayıs 2020, Sayı: 411

 

İslam ve İhsan

RAMAZAN AYINDA YAPILACAK İBADETLER

Ramazan Ayında Yapılacak İbadetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.