Cemaatle Namaza Teşvik

Cemaatle namaz kılmanın hükmü nedir? Cemaatle namaz kılmanın önemi nedir? Cemaatle namaz kılmanın fazileti ve faydaları...

İctimâî terbiye, İslâm’ın en mühim esaslardan biridir. Müslümanın ilk ictimâî terbiyesi de cemaatle namaz kılmaktan başlar.

İslâm toplumunu ayakta tutan ilk esas direk ve sâlih amel namazdır. Nerede cemaatle namaz kılınıyorsa, orada İslâm’ın rûhî ve ictimâî yapısı idrâk edilmeye başlanmış demektir. Nitekim mensupları arasında birlik ve berâberliğin tesis edilmesini isteyen İslâm, Müslümanın alâmet-i fârikası olan namazın, cemaatle edâ edilmesini istemiş ve câmiye devâm etmeyi mü’min olmanın bir delîli saymıştır. Resûlullâh şöyle buyurmuştur:

“Bir kimsenin câmilere gitmeyi îtiyâd hâline getirdiğini görürseniz, onun îmanlı olduğuna şâhitlik edin. Çünkü Allâh Teâlâ şöyle buyurmuştur:

«Allâh’ın mescidlerini ancak Allâh’a îmân edenler îmâr ederler...» (et-Tevbe, 18)” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 19)

Demek ki mescidlerin maddî bakımdan îmârı kadar, cemaate devâm etmek sûretiyle mânen mâmur kılınması da son derece mühim bir kulluk vazîfesidir. Nitekim Ebû Hüreyre’den (r.a.) gelen bir rivâyette şöyle buyrulmuştur:

“Dünyâda asıl garip olan şu dört şeydir:

Zâlimin hâfızasında bulunan Kur’ân, Müslüman bir bölgede bulunup içinde namaz kılınmayan mescid, bir evin duvarında asılı durduğu hâlde okunmayan Mushaf ve fenâ bir zümre içinde yaşayan sâlih kimse.” (Deylemî, III, 108/4301)

NAMAZLARIN CEMAATLE KILINMASI

Cenâb-ı Hak, namazların cemaatle kılınmasına çok büyük bir ehemmiyet atfetmektedir. Savaşlarda dahî askerlerin cemaatle namaz kılmalarını emretmiş ve nasıl kılacaklarını da Kur’ân-ı Kerîm’de tâlim buyurmuştur.

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:

“Resûlullâh bir sefer esnâsında, Dacnân ile Usfân arasında konaklamıştı. Müşrikler:

«–Onların bir namazları vardır ki, onlar için babalarından ve evlâtlarından daha kıymetlidir. Bu namaz ikindi namazıdır. Hazırlığınızı yapın, üzerlerine toptan hücûm edin!» dediler. Bunun üzerine Cebrâîl (r.a.), Allâh Rasûlü’ne gelerek savaş esnâsında namazın nasıl kılınacağını târif eden Nisâ Sûresi’nin 102. âyetini getirdi.” (Tirmizî, Tefsîr, 4/21)[1]

CEMAATLE NAMAZ KILMAK İLE İLGİLİ HADİS

Yâni şartlar ne olursa olsun, Müslümanlar için namazı ertelemek ve cemaatle kılınmasını terk etmek söz konusu değildir.

Peygamber Efendimiz’in, namazı cemaatle kılmaya teşvîk eden hadîs-i şerîflerinden bâzıları şöyledir:

“Cemaatle kılınan namaz, kişinin yalnız kıldığı namazdan yirmi yedi derece daha fazîletlidir.” (Buhârî, Ezân, 30)

“Kim, sabah-akşam câmiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allâh Teâlâ, o kimseye cennetteki ikrâmını hazırlar.” (Buhârî, Ezân, 37)

“Sizden biri abdest alır ve bunu güzelce yapar da namaz için çıkarsa, sağ ayağını her kaldırdığında Allâh Teâlâ onun için bir hasene yazar, sol ayağını her koyduğunda da bir kötülüğünü siler, câmiye ister yakın olsun ister uzak. Câmiye gelir cemaatle namaz kılarsa günahları affedilir. Şâyet câmiye geldiğinde namazın bir kısmını kılmışlarsa onlara uyar ve sonra da kaçırdığı rekâtları tamamlarsa yine aynı hüküm geçerlidir. Şâyet câmiye geldiğinde cemaat namazı kılıp bitirmiş olur, bu kimse de namazını kendi başına kılarsa, yine aynı hüküm geçerlidir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 50/563)

“(Bir mü’min) mescide girdiğinde namazı beklediği müddetçe namazda sayılır.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 14)

HATALARI SİLİP DERECELERİ YÜKSELTEN AMELLER

Ebû Hüreyre (r.a.) şöyle nakleder:

“Resûlullâh:

«–Allâh’ın kendisiyle hatâları sildiği ve dereceleri yükselttiği şeyin ne olduğunu size bildireyim mi?» buyurdu. Ashâb-ı Kirâm:

«–Evet yâ Resûlallâh!» dediler.

Allâh Resûlü şöyle devâm etti:

«–Zorluklara rağmen abdesti tam almak, câmilere (ulaşmak için) atılan adımları çoğaltmak ve bir namazdan sonra diğer namazı beklemek. İşte asıl ribât[2] bunlardır.» (Müslim, Tahâret, 41)

Yezîd bin Âmir (r.a.) anlatıyor:

“Allâh Rasûlü namaz kılarken yanına varmıştım. Oturdum ve cemaate iştirâk etmedim. Efendimiz namazdan sonra bize doğru dönünce, kenarda oturduğumu gördü:

«–Ey Yezîd, sen müslüman olmadın mı?» buyurdu. Ben:

«–Evet yâ Resûlallâh, Müslüman oldum!” dedim. Allâh Resûlü:

«–Öyle ise cemaate katılmaktan seni alıkoyan nedir?» buyurdu.

«–Sizin namazı kılmış olduğunuzu zannederek evimde kılmıştım.» dedim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

«–Şâyet namaza gelir de insanları namazda bulursan, onlarla birlikte kıl. Eğer daha önceden namazını kılmış isen, bu senin için nâfile olur. Evde kıldığın da farz yerine geçer.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 56/577)

Efendimiz, cemaatle namaz kılma husûsunda ileri sürülen hiçbir mâzereti kabûl etmemiş, Müslümanların hâllerini ve şartlarını ezâna göre ayarlamalarını istemiştir. Nitekim Abdullâh bin Ümm-i Mektûm (r.a.), Resûlullâh’a gelerek:

“–Yâ Resûlallâh! Gözlerim görmüyor ve evim de câmiye uzak. Bir kılavuzum var, o da bana yardımcı olmuyor. Namazı evimde kılmama izin verir misiniz?” diye sordu. Efendimiz:

“–Ezânı duyuyor musun?” diye sordu ve “evet” cevâbını alınca:

“–Senin için (cemaate gelmemen husûsunda) bir ruhsat bulamıyorum.” buyurdu. (Ebû Dâvûd, Salât, 46/552)

UZAK YERLERDEN NAMAZA GİTMENİN FAZİLETİ

Peygamber Efendimiz, uzak yerlerden namaza iştirâk etmenin fazîleti hakkında da şöyle buyurmuştur:

“Namazdan dolayı insanların en büyük ecre nâil olanları, derece derece uzaktan yürüyüp gelenlerdir. İmam ile berâber kılayım diye namazı bekleyen kimse de evinde hemen kılıp yatıverenden daha büyük ecre nâil olur.” (Buhârî, Ezân, 31)

“Bir kimsenin bulunduğu yer câmiye ne kadar uzak ise namaza giderken o kadar fazla sevap kazanır.” (Ebû Dâvûd, Salât, 48/556)

Allâh Resûlü, cemaate devâm etmeyenler için muhtelif îkazlarda bulunmuştur. Übey bin Ka’b (r.a.) şöyle anlatıyor:

“Resûlullâh bir gün bize sabah namazını kıldırdı ve:

«−Filân kimse namaza geldi mi?» diye sordu.

«−Gelmedi.» dediler.

«−Filân geldi mi?» diye sordu. Yine:

«−Gelmedi.» dediler. Bunun üzerine:

«−İşte bu iki namaz münâfıklara en ağır gelen namazdır. Bunlarda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilseydiniz, diz üstü emekleyerek de olsa cemaate gelirdiniz. Birinci saf meleklerin safı gibidir. Ondaki fazîleti bilseydiniz ona yarışarak giderdiniz. Bir kimsenin diğer bir kimseyle olan namazı, yalnız kıldığı namazdan daha bereketli ve sevâbı daha fazladır. İki kişi ile olan namazı da bir kişi ile olan namazından daha bereketli ve üstündür. Berâber kılanların sayısı ne kadar çok olursa, Allâh Teâlâ’nın o kadar çok hoşuna gider.» buyurdu.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47/554)

CAMİNİN KOMŞUSU

Allâh Resûlü diğer bir hadîslerinde de:

“Câmiye komşu olanın namazı, ancak câmide kıldığı takdirde (kâmil mânâda) namaz olur.” buyurmuşlardır. (İbn-i Ebî Şeybe, I, 303)

Hazret-i Ali’ye, bu hadîs-i şerîfte zikredilen câminin komşusu kimdir, diye sorulduğunda:

“–Müezzini işiten herkes.” cevâbını vermiştir. (Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ, III, 57)

CEMAATLE NAMAZI TERKETMENİN HÜKMÜ

Peygamber Efendimiz’in şu hadîs-i şerîfleri ise cemaati terk edenler aleyhine çok ağır tehditler ihtivâ etmektedir:

“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı aralarında cemaatle kılmazlarsa, şeytan onları kuşatıp mağlûb eder. Şu hâlde cemaate devâm ediniz. Muhakkak ki sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.” (Ebû Dâvûd, Salât, 46/547)

“Birtakım kimseler, ya cemaati terk etmekten vazgeçerler ya da Allâh kalplerini mühürler de gâfillerden olurlar.” (İbn-i Mâce, Mesâcid, 17)

[1] Bkz. Sayfa 254.

[2] Ribât: Nefsi itaata bağlamak, hudutlarda nöbet beklemek ve Allâh yolunda cihâd etmek gibi mânâlara gelir. Âyet ve hadîslerde ribât çok medhedilmiş ve onun için büyük mükâfatlar va’dedilmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz.Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

CEMAATLE NAMAZ NASIL KILINIR?

Cemaatle Namaz Nasıl Kılınır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.