Cemaatle Namazın Fazileti Kıymeti ve Önemi

Namazın cemaat ile kılınmasının önemi ve sevabı nedir? Cemaatle namazın ciddiyeti ifade eden hadise ve örnekler nelerdir? Cemaatle namaza dair ikazlar nelerdir?

Namaz mevzuunda en mühim noktalardan biri de, farz namazların cemaatle kılınmasıdır.

Namazın cemaat ile kılınması; vâcip hükmünde müekked bir sünnettir, şiâr-ı ümmettir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- vefatına yakın son günlerin dışında cemaati hiçbir zaman terk etmemiştir.

CEMAATİN ÖNEMİNİ İFADE EDEN HADİSE

Cemaatin ehemmiyetini ifade eden şu hâdise, çok câlib-i dikkattir:

Âmâ bir sahâbî olan Abdullah ibn-i Ümm-i Mektûm, cemaate devam hususunda Hazret-i Peygamber’den izin alabilmek için:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Benim evim Mescid-i Nebevî’ye uzak, beni elimden tutup götürecek kimse de yok. Yolda haşerat var. Ben, evimde namaz kılsam olur mu, buna müsaade eder misiniz?” dedi.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir müddet tefekkür ettikten sonra:

Ezânı işitiyor musun?” diye sordu.

“–Evet!” deyince de:

Öyleyse cemaate gel; emekleyerek de olsa…” buyurdular. (Bkz. Ebû Dâvûd, Salât, 46/552-553)

Bir başka hadîs-i şerîfte de:

“Karanlıklarda câmilere yürüyen kimseleri, kıyâmet gününde tam bir nûr ile müjdele!” buyrulmaktadır. (Ebû Dâvûd, Salât, 49/561; Tirmizî, Salât, 51/223)

CEMAATLE KILINAN NAMAZIN SEVABI

Cemaatle ilgili sayısız hadîs-i şerîflerden birkaçı şöyledir:

“Cemaatle kılınan namaz tek başına kılınandan 27 derece üstündür.” (Buhârî, Ezân, 30)

“…Bir kimsenin başka bir kimseyle kıldığı namaz tek başına kıldığı namazdan daha fazîletlidir. İki kişi ile kıldığı namaz ise bir kişi ile kıldığı namazından daha üstündür. Beraber kılanların sayısı ne kadar çok olursa, kılınan namaz, Allah katında o kadar sevimli olur.” (Ebû Dâvûd, Salât, 47/554; Nesâî, İmâmet, 45/843)

“Kim bu beş vakit namazı cemaatle kılmaya devam ederse, Sırat Köprüsü’nü şimşek gibi geçenlerin başında olur. Ayrıca Allah, onu Tâbiûn’un ilk zümresi içinde haşreder. Her gün ve her gece ona (cemaate) devam eden, Allah yolunda öldürülen bin şehid gibi ecir alır.” (Taberânî, el-Muʻcemu’l-Evsat, VI, 369; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, II, 39)

“Saflarınızı düzgün yapınız. Zira saf düzgünlüğü, namazın kemâlindendir.” (Ebû Dâvûd, Salât, 93)

İslâm cemiyetinin aynası olan cemaatle namaz, mü’minlerin îman gücünü artırır. Cemaate devam ile îman topluluğu muhafaza edilir.

Müʼminin mescide giderken attığı her adım başına bir sevap verilir ve bir günâhı da bağışlanır.[1]

Hadîs-i şerîflerde buyrulur:

“Kim ilk tekbire ulaşarak kırk gün cemaatle namaz kılarsa, ona iki berât verilir. Biri Cehennem’den kurtuluş berâtı, öteki de münâfıklıktan uzak kalış berâtı.” (Tirmizî, Salât, 64/241)

Kıyâmet günü Allah Teâlâ:

“‒Benʼim komşularım nerede?” diye soracak.

Melekler:

“–Senʼin komşuların kimler yâ Rab?” diyecekler.

Allah Teâlâ da:

“–Mescidlerimi îmâr edenler (yani cemaatle namaza devam edenler.” buyuracak. (Ali el-Müttakî, VII, 578/20339)

Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“Mescid, her müttakînin evidir. Allah Teâlâ, evi mescid olan kimseye, rahatlığı, rahmeti, Sırat Köprüsüʼnü geçip Cennet’e ve Allâh’ın rızâsına ermeyi vaad etmiştir.” (Taberânî, el-Muʻcemü’l-Kebîr, VI, 254/6143; Ali el-Müttakî, VII, 580/20349)

CEMAATLE NAMAZA DAİR İKAZLAR

Cemaate devam o derece mühimdir ki, bu hususa dâir hadîs-i şerîflerde gayet ciddî tembih ve îkazlar, yani terkindeki zarar ve ziyânı ifade eden beyanlar yer almaktadır. Bu hadîs-i şerîflerden birini Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ezan sesini duyduğu ve bir özrü de bulunmadığı hâlde cemaate gelmeyip olduğu yerde namaz kılan kimsenin namazı geçersizdir.” şeklinde serdetmiş, sahâbe-i kirâm:

“–Özür nedir yâ Rasûlâllah?” diye sorunca da:

“‒Hastalık veya tehlike korkusudur.” buyurmuştur. (Ebû Dâvud, Salât, 46)

Bir başka hadîs-i şerîfte de:

“Allâh’ın nidâcısını (yani müezzini) namaz için ezan okuyup felâha (cemaatle namaza) çağırırken işitip de icâbet etmeyen kişinin hareketi, baştanbaşa uzaklıktır, küfürdür, münâfıklıktır (yani o kişi kendisini büyük bir zarara sokmuştur).” buyurmuştur. (Ahmed, III, 439; Taberânî, el-Muʻcemu’l-Kebîr, XX, 183)

Namaz vakti girdiğinde mescide gidebilmek hususunda farklı şartlar altında bulunanların da, birkaç kişi de olsa namazlarını aralarında cemaatle kılmaları îcâb eder. Bu husustaki beyân-ı Peygamberî şöyledir:

“Bir köy veya kırda üç kişi birlikte bulunur da namazı cemaatle kılmazlarsa, onlara şeytan musallat olur. Cemaate dikkat edin ve mutlaka katılın; çünkü sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.” (Ebû Dâvûd, Salât, 46/547)

Yatsı ve sabah namazının cemaatle edâsı ise, ayrı bir husûsiyet taşır:

“Yatsı namazını (cemaat ile) kılan, yarı geceye kadar ibadet etmiş, sabah namazını (da) cemaat ile kılan ise, gecenin tamamını ibadet ile geçirmiş sayılır.” (Müslim, Mesâcid, 260)

“İnsanlar, ezan okumanın ve birinci safta namaz kılmanın fazîletini bir bilselerdi ve bunlara nâil olmak için de kur’a çekmekten başka çâre bulamasalardı, mutlaka kur’a çekerlerdi. Namaza erken gitmenin fazîletini bilselerdi, onun için aralarında yarış yaparlardı. Yatsı ve sabah namazının sevâbını bir bilselerdi, onlara sürünerek dahî olsa giderlerdi.” (Buhârî, Ezân, 32)

Demek ki mü’minin, namazın sırrına erebilmek için gönlü namazda, kulağı ezanda olmalıdır. Namaza davet ezanla başladığından, cemaate iştirâk, ezâna iştirâk ile başlar. Ashâb-ı kirâm, ezan okunurken bütün dünyevî meşgalelerden sıyrılır, hemen namaz iklimine girerlerdi. Çekiç sallayan eller durur, konuşan diller susar ve yollar sadece mescide uzanırdı. Allah ile beraberliğin aşkıyla dolu gönüller, şu hadîs-i şerîfi edâ hâlinde olurlardı:

“Ezânı duyduğunuz zaman siz de aynen (müezzinin) söylediklerini tekrar edin! Sonra bana salât ü selâm getirin! Çünkü her kim bana bir kere salevat getirirse, Allah buna karşılık on salevat (rahmet) eder. Bunu tâkiben benim için vesîle isteyin. O (vesîle), Cennet’te öyle bir derecedir ki, ancak Allâh’ın kullarından birine verilir. İşte ben, o kul olmayı temennî ederim. Kim de benim için vesîle dilerse, ona artık şefaatim helâl olur.” (Müslim, Salât, 11)

Bu hadîs-i şerîf muktezâsınca okunması îcâb eden ezan duâsı şöyledir:

“Ey bu eksiksiz dâvetin ve kılınan namazın Rabbi! Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e Vesîle’yi ve fazîleti ver. O’nu vaad ettiğin Makâm-ı Mahmûd’a ulaştır!” (Buhârî, Ezân, 8; Ebû Dâvûd, Salât, 37/529)

Bu hadîs-i şerîflerin ulvî ve derûnî gâyesinden nasîb alamayarak şuursuz bir şekilde mescide gidiş geliş ise, kulu asıl maksada nâil eylemez. Bu meyanda Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin şu beyânı unutulmamalıdır:

“Kişi mescide ne maksatla gelirse, nasîbi odur.” (Ebû Dâvud, Salât, 20/472)

Diğer taraftan cemaat, meşguliyet açısından çok dağınık ve karmaşık sahnelerle dolu hayatı disiplin altına almayı öğretir ve kula bir intizam vererek onu muvâzene sahibi kılar. Dolayısıyla bu hususta vârid olan:

“Biriniz başını imamdan evvel (secdeden) kaldırdığında, acaba Allah Teâlâ’nın, başını merkep başına veya sûretini merkep sûretine çevirmesinden[2] korkmaz mı?” (Buhârî, Ezân, 53) beyânı da, en sıradan ve tertipsiz kimseleri dahî ciddî bir terbiye altına alarak Allâhʼın huzûrunda lâyıkı vechile ibadete sevk eder. Aksi hâlde cemaatle namazda muvâzene ve intizam mümkün olmaz.

Cemaatle namaz hususunda söylenecek son söz, her mü’minin kalbinin âdeta mescidlere asılı bir vaziyette olması gerektiğidir. Zira kıyâmet gününde hiçbir gölgenin bulunmadığı o dehşetli mekânda ilâhî bir lûtuf ile Arşʼın gölgesinde himâye edilecek yedi sınıf kimseden biri de “kalbi mescidlere asılı olan” mü’mindir.[3]

Dipnotlar:

[1] Bkz. Müslim, Mesâcid, 282; Ebû Dâvud, Salât, 50/563; İbn-i Mâce, Mesâcid, 14…

[2] Ulemâya göre, cemaatle namaz kılarken imamdan önce hareket eden kimsenin başının merkep, diğer bir rivâyete göre de köpek başına dönmesi meselesi, hissî, yani mânevî değişmeyi ifade olabilir ki, ahmaklık ve basîretsizlikten kinâyedir. Zâhire hamledilmesi de mümkündür, fakat mümkünün vukû bulması şart değildir.

[3] Bkz. Buhârî, Ezân 36, Zekât 16, Rikāk 24; Müslim, Zekât, 91.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Kulu Allâhʼa Yaklaştıran NAMAZ, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN ÖNEMİ

Cemaatle Namaz Kılmanın Önemi

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN SEVABI

Cemaatle Namaz Kılmanın Sevabı

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAZİLETİ

Cemaatle Namaz Kılmanın Fazileti

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN ÂDÂBI

Cemaatle Namaz Kılmanın Âdâbı

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN FAYDALARI

Cemaatle Namaz Kılmanın Faydaları

CEMAATLE NAMAZ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Cemaatle Namaz ile İlgili Örnekler

CEMAATLE NAMAZ KILMANIN 11 FAYDASI

Cemaatle Namaz Kılmanın 11 Faydası

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.