Cebrail Aleyhisselâm'ın Yasakladığı Elbise

Hz. Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisine hediye edilen ibrişten elbiseyi giymesini Cebrail aleyhisselâm neden yasakladı?

Câbir ibn-i Abdullah (r.a) şöyle buyurur:

“Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bir gün kendisine hediye edilen ibrişimden (ipekten) mamul bir kaftan giymişlerdi. Sonra onu çarçabuk çıkararak Ömer ibnü’l-Hattab’a gönderdiler. Kendisine:

«‒Onu ne kadar da sürʻatli çıkardınız ey Allah’ın Rasûlü!» dediler.

Efendimiz (s.a.v) de:

«‒Beni ondan (Allah Teâlâ'nın emriyle) Cibrîl nehyetti!» buyurdular.

Derken Ömer (r.a) ağlayarak geldi ve:

«‒Yâ Rasûlallâh! Siz bir şeyden hoşlanmadınız ve onu bana verdiniz! Benim hâlim ve âkıbetim ne olacak?» dedi.

Efendimiz (s.a.v):

«‒Onu sana giyesin diye vermedim, satman için verdim!» buyurdular.

Bunun üzerine Ömer (r.a) onu iki bin dirheme sattı.” (Müslim, Libâs, 16. Krş. Buhârî, Libâs 30, Cuma 7, lydeyn 1; Muvatta’, Libâs 18; Ahmed, III, 383)

İPEK ELBİSE GİYMEK CAİZ Mİ?

Allâh Resûlü başlangıçta ipek elbise giymiş, daha sonra ise kendileri bunu terk ettikleri gibi ümmetinin erkeklerine de yasaklamıştır.

Hz. Ali (r.a) şöyle buyurur:

“Allâh’ın Nebîsi bir gün sağ eline bir ipek, sol eline de bir altın alarak şöyle buyurdular:

«–Bu ikisi, ümmetimin erkeklerine kesinlikle haramdır».” (Ebû Dâvûd, Libâs, 11/4057)

Huzeyfe (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy-i zî-şân Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bize hâlis ipek ve atlas kumaştan elbise giymeyi, altın ve gümüş kaplarla su içmeyi yasakladılar ve şöyle buyurdular:

«‒Bunlar dünyada kâfirlerin, âhirette de sizin olacaktır.»” (Buhârî, Eşribe, 28)

Bedenle ipek elbise arasında bir engel bulunsun veya bulunmasın müsâvîdir.

Hz. Ömer (r.a) Câbiye’de bir hutbe îrâd etmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) ipek elbise giymeyi yasakladılar. Ancak elbisenin iki, üç veya dört parmaklık yeri ipek olursa bu yasak değildir.” (Tirmizî, Libâs, 1/1721. Krş. Buhârî, Libâs, 25)

ipek

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.