Can Evini Arayanlar

Bir insanın Allah’a açılan en kutsal kapısı kalp kapısı, en kutsal pencere kalp penceresidir. İnsan için burası gönül evi, can evidir. Çünkü; gönüllerin ve zihinlerin derinliklerinde görülmeyen, bilinmeyen nice derin izler, derin manalar ve derin düşünceler vardır.

İnsan; toprak asıllı, cennet fasıllı, Adem ve Havva vasıflı, ilk diriliş muştusunu ortaya koyan şah eserdir. İlahi kudretin ve kuvvetin izleri kendine yansıyan var oluşun seçkin aynası, yeryüzünün halifesidir.

Yine insan; sonsuz sanat gücünün ilmik ilmik işlendiği, her azası pahası biçilmeyen bir cevher, her hücresi akılları ve fikirleri durduracak nitelikte mükemmel, ruh ve bedenden meydana gelen bir sanat abidesidir.

İnsan için hayat bir ibret ve hikmet sahnesidir. Bu sahnede meydana gelen olaylar çok karmaşık yapıya sahiptir. Bu sahnedeki oyuncu da insanın kendisidir. Her insanın bu sahnedeki rolü farklı farklıdır. Yazılan kader senaryoları herkese verilen süre içerisinde sahneye konur. Hiç kimse gelecekteki rolünün ne olduğunu bilemez, kestiremez.

Bir insanın Allah’a açılan en kutsal kapısı kalp kapısı, en kutsal pencere kalp penceresidir. İnsan için burası gönül evi, can evidir. Çünkü; gönüllerin ve zihinlerin derinliklerinde görülmeyen, bilinmeyen nice derin izler, derin manalar ve derin düşünceler vardır.

Islanmamak için yağmurdan, donmamak için soğuktan, yanmamak için güneşten kaçsak da yaşadığımız gerçeklerden kaçamayız. Destanlaşan bir zaferin arkasında destanlaşan bir yiğitlik vardır. Azim, gayret, sevgi, aşk, gönül evinin sönmez kandilidir. Sevgisiz, aşksız, merhametsiz kalan bir gönül ölüdür.

BEDEN SARAYININ OLMAZSA OLMAZI

Can evi beden sarayının olmazsa olmazıdır. Ruh ve beden çok hassastır. Ruh bedene girince bütün hücreler can bulur, hayat bulur. O zaman gönül gülü açar, zihin ışığı yanar, kalp aşka gelir çağlar.

Baş gözüyle gerçekleri görmeyen, gönül gözüyle gönül penceresinden bakıp gerçekleri göremez. Köşklerin ve sarayların kapılarından içeri girildiği gibi gönül sarayına girilemez. Dostluk, kardeşlik, sevgi ve saygının yolu buradan geçer. Can evi su gibi berrak, elmas gibi parlak, süt gibi ak, kar gibi beyaz olunca gönül kuşu, gönül dalına konar, yanık yanık aşkla, heyecanla öter durur.

Canda duran can evi taşıyor bu bedeni. Can evinin gönül penceresi hakikate açılınca düşünce berraklaşır, fikir güzelleşir, irade kuvvetleşir, duygu ve his yoğunlaşır, tecrübe gelişir, ruh olgunlaşır.

Bakımsız bağlarda dikenler boy gösterir. Yaban otları orayı istila eder. Sevgi ve saygıdan mahrum kalan bir gönül de kötülüklerin istilasına uğrar. Coşku, heyecan yok olur. Bir testi gibi kırılır; Volkan gibi için için yanar. Kör ve şaşı gibi yol bulamaz. Gönül mumu söner. Can evi karanlıklar içinde kalır. Neticede beden sarayı viran olur, perişan olur.

CAN EVİNDE CAN KUŞU

Bu dünya ve dünyanın içindekilerin hepsi misafirdir. Beden sarayı da bu dünyada misafirdir. Can evi beden sarayının incisi, yakutu, mercan ve pahası biçilmeyen pırlantasıdır. İnsan can evinden vurulunca bin defa ölüp ölüp dirilir. Can evinde can kuşu esir ve çaresiz kalır. Uçsa uçamaz, kaçsa kaçamaz, özgürlük naraları atamaz. Yunus (a.s.)’un balığın karnında güçsüz ve çaresiz kaldığı gibi o da çaresiz kalır.

Gönül bağına diken olmadan, onun hassas terazi ayarını bozmadan, Can evi ıssız kalmadan, kervan sonsuza yol almadan, beden cansız kalmadan kötülükler zinciri kırılmalıdır.

Boşluk deryasına düşmeden, umutsuzluk gemisine binmeden, hayal köprüsünde boşu boşuna oyalanmadan, gönül sarayının yolunu tutmalı, hayatın bütün zorluklarına göğüs gerilmelidir.

Can evi beden sarayının olmazsa olmazıdır. Bedeni ayakta tutan esrarengiz bir güçtür. O acı çekince bütün vücut inler. O mutlu, mesut, bahtiyar olunca bütün vücut mutlu ve mesut olur. Ruh ve beden ikiz kardeş gibidir.

Çünkü o muhabbetin durağı, sevgi ve coşkunun kaynağı, ilgi ve alakanın menbağı insanlığın dayanağıdır. Gönül kapısı hakka açılınca can canan olur. Gönül kuşu mutlu ve mesut olur.

RUH İLE BEDEN ARASINDA

Beden ülkesinin yegane sultanı ruhtur. Beden hizmetçi, ruh ise efendidir. İkisi bir oldu mu can evi bir başka olur. Ruhun bedene teslimi çok müthiştir. Ruh ile beden arasındaki ilgi, sesle anlam arasındaki ilgiye benzer. Ses mananın bedeni, mana ise sesin ruhudur. Bir mana denizi bir mana okyanusu olan ruhumuz beden sarayımızı ayakta tutan en büyük manevi bir güçtür. Can kuşu beden kafesinden uçmadan onu hiç kırmamak, incitmemek gerekir. Çünkü o beden sarayının çok nazlı misafiridir. Can evi hiç boşluk kabul etmez. İyilikle dolarsa kötülük boşalır. Kötülükle dolarsa iyilik boşalır. Akan su ile durgun su bir olmadığı gibi ölü gönülle diri gönül de bir değildir.

Kalp bir hecedir, gönül de iki hece. Her ikisi de can olur, canan olur, can evine girince. Can evinin can suyu, hayat suyu “Allah” demeyle başlar. O zaman gözlerden boşalır aşk ile kanlı yaşlar. İnsanı hüzüne boğar kalbin boş boş duruşu. Sevgi, aşkla çarpınca bir başkadır vuruşu. Hz. Mevlana‘nın şu ifadeleri ne kadar da güzeldir. “Gönül isteyince el, parmaklarıyla hesap yapar. Yahut o parmaklarla kitap yazar. El, gizli bir elin hükmünde kalmış. O gizli el, cismani olan eli dışarıya naspetmiştir. Gönül isterse o el, düşmana karşı yılan gibi öldürücü olur. Gönül isterse o el, bir dosta karşı yardımda bulunur. Gönül isterse, düşman beyninde on batmanlık bir topuz olur. Gönül Cmührü Süleyman’ı bulmuş ki, bu beş hissin yularını istediği tarafa çeviriyor. Zahirdeki beş his onun kolayca mutîi, bâtındaki beş his de, onun memurudur.”

Netice itibariyle görülüyor ki:

Sonsuzluk limanına demir atınca gönül,

Hayat anlam kazanır yaşamaya değer ömür.

Sinesine inince can evinin sis, perde,

Ruh ve beden hep inler feryat eder her yerde.

Hayalin denizinde dalgalar kabarınca,

Gönül hicrana döner kırılsa bir karınca.

Yanık duran bir vicdan volkanlar gibi patlar.

“Allah” deyip inler , “Allah” diyerek çatlar.

Anbe an değişir bazen kış bazen bahar,

Bazen sel olup taşar bazen tufanlar kopar.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Durmuş Koç, Mart 2015, 349. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.