Buluntu Eşya ile İlgili Hükümler

Bulunan eşyanın hükmü nedir? Bulunan eşyayı kullanmak caiz midir? Buluntu eşya (lukata) ile ilgili hükümler nelerdir?

Bir kimse yitik eşya veya hayvan bulduğunda onu almalı mı, yoksa hiç el sürmeyip olduğu yerde bırakmalı mı?

Bu konuda İslam âlimleri arasında farklı görüşler vardır.

BULUNTU EŞYA (LUKATA) İLE İLGİLİ HÜKÜMLER

Uygun olan, yitik malı almaktır. Çünkü Müslüman olan din kardeşinin malını korumak, Müslümanın görevlerindendir.

Peygamberimiz (s.a.v.), Müslüman kardeşine yardım eden kimseye Cenab-ı Hakk’ın yardımda bulunacağını bildirmiştir.

Bir kimse, yitik eşya veya hayvan bulduğu zaman, onu almadığında kaybolacaksa, onu sahibine vermek üzere alması mendub, kaybolması korkusu olmadığında da onu alması mubahtır. Ancak, yitik malı sahibine vermek maksadıyla değil de kendisi için alması ise haramdır.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Yitik bir şeyi, ancak şaşkın (sapık) kimse kendi malına katar.” (Müslim, “Lukata”. 1, İbn Mace, “Lukata”, 1, Ebû Dâvûd, “Lukata”, 1.)

Yitik eşyayı bulan kimse, onu korumak ve sahibi çıktığında ona teslim etmek üzere aldığını şahitler huzurunda söylerse, eşya yanında emanet kalır. Bu eşya, bulanın elinde zarara uğrar veya telef olursa, bulan onu ödemekle yükümlü olmaz. Çünkü bu şekilde yani buluntu eşyayı sahibine vermek üzere şahitler huzurunda onu almasına dinî yönden izin verilmiştir.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Her kim bir yitik bulursa hemen iki adaletli kimseyi şahit tutsun...” (İbn Mace, “Lukata” bahsi, Ebû Dâvûd, “Lukata” bahsi.)

Şahitlere, “Kimin yitik aradığını duyarsanız, beni ona haber verin” demesi yeterli olur.

Şayet, yitik eşyayı bulan kimse, şahitler huzurunda onu açıklamadığı takdirde, yitiği kendi namına almış olur. Bu durumda yitiğin bir zarara uğraması veya telef olması hâlinde onu ödemekle yükümlü olur.

Buluntu Eşya Ne Yapılır?

Buluntu eşyayı alan kimse, onu bulduğu yerde uygun vasıtalarla ilan eder, “bir kaybı olan bana başvursun” der. Bu ilanın süresi, bulunan eşyanın cins ve miktarına göre değişir.

Bulunan eşyanın değeri on dirhem (bir dirhem üç gramdan biraz fazladır) veya daha fazla ise sahibini bulmak için ilan edilir ve bir yıl bekletilir.

Yapılan ilan sonunda sahibi çıkarsa, ona verilir. Sahibi çıkmazsa fakirlere dağıtılır.

Bulunan eşyanın değeri on dirhemden daha az ise onu, sahibini bulmak için birkaç gün ilan etmek yeterli olur.

Yitik olan eşya ilan edildikten sonra sahibi çıkmazsa, onu bulan kimse zengin ise ondan faydalanması caiz olmaz, fakirlere sadaka olarak verilmesi gerekir. Çünkü başkasına ait olan bir maldan, onun rızası olmaksızın faydalanmak caiz değildir.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Buluntu mal helal olmaz. Onu bulup da alan kimse onu bir yıl ilan etsin, sahibi çıkarsa ona versin, sahibi çıkmazsa onu sadaka olarak dağıtsın.” (Nasbu’r-râye, III, 466, Bezzâr ve Dârekutnî rivayet etmişlerdir.)

Şayet yitik eşyayı bulan, fakir olur ve yaptığı ilan sonunda sahibi çıkmazsa ondan faydalanabilir.

İlan süresi geçtikten sonra mal sahibi çıkıp geldiğinde, isterse verilen sadakayı kabul eder ve sevabı kendisine ait olur. Şayet kabul etmezse eşyayı bulana ödetir. Eğer eşya fakirin elinde aynen duruyorsa onu alabilir.

Kaynak: İslam İlmihali, Diyanet

İslam ve İhsan

BULUNTU EŞYAYI SAHİPLENMEK CAİZ MİDİR?

Buluntu Eşyayı Sahiplenmek Caiz midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.