Bu Dünyaya Neden Geldin?

İnsan sorgulamalıdır. Sorgulamayan insan köleleşmeye mahkûmdur. Her insan “Ben bu dünyaya neden geldim? Bu âlemdeki gelip geçici misafirliğimin hikmeti nedir sorularını kendi kendine yöneltmelidir. Sorgulanmamış ve cevabı verilmemiş bir hayatın gerçekliği yoktur. Böyle bir hayat karşılıksız çek gibidir.

İrademizi rüzgârların önündeki yaprak misali çağın kurgu ve düzeneklerine teslim edersek mevcut ekonomik dayatmaların ve maddeden ibaret bir bakış açısının içinde tüketim nesnesinden başka bir şey olamayız. Sadece bir eşya düzeyine ineriz. İnsanı diğer canlılardan üstün kılan aklı kalbi ve vicdanı susturursak yaşarken ölenler arasına dâhil oluruz.

Şöyle bir kendimizi sorguya çeksek nasıl olur. Biz bu dünyaya taksitle eşya alıp onun kredilerini ödemek için mi geldik? İnsana göstermediğimiz sevgiyi taştan binalara demirden arabalara göstermeye mi geldik? Kalbimizi yoksullara sürgülerken zenginlerin önünde kırk takla atmaya mı geldik? Biz bu dünyaya ömrümüzü saçma sapan şeylerin peşinde harcamak için mi geldik. Evet, insan sorgulamalıdır. Bu cihana niye geldiğini bilmelidir. İnsan şuuruna erişmediği bir meseleyi kavrayıp algılayamaz. Var oluşumuz bu noktada varlığı ve eşyanın hikmetini anlayabilmemize bağlıdır.

BİZİM GİDECEĞİMİZ YER!

Farz edelim ki dünyanın tüm zevklerini tattık. Her günümüz mutluluk içinde gamsız tasasız geçti. Peki, bu böyle ne zamana kadar sürecek? Dünya boy verdikçe biçilen bir ekin gibi ömür harmanımızı öğütmekten başka ne yaptı? Her gün üzerini çiğneyip geçtiğimiz toprak sevdiklerimizi bir bir almaktan başka ne yaptı? Bizim gideceğimiz yer de orası değil mi?

Yarışma programlarına, futbol maçlarına ve dizilere gömdüğümüz başımızı şöyle bir çevirip baksak ve giden ömür trenimizi bir seyretsek. Her gün ömür binamızın bir taşı yere düşerken viran olmuş binamızdan habersiz değil miyiz? Bir viranenin içinde sahte mutluluk pozları vermekten bıkmadık mı?

Çoğumuz inancımız gereği dünya hayatının bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu biliyoruz. Ve inancımız gereği sırf dünya için de yaratılmadığımızı biliyoruz. Buna rağmen sanki ölüm yokmuş gibi, sanki ebedi olarak bu cihanda kalacakmışız gibi her türlü yatırımımızı bu dünya hayatına yapıyoruz.

HAYATIMIZ BU KADAR UCUZ MU?

Şeytan kimimize soldan yanaşıyor. Açık açık haramları helal sayabiliyoruz. Kimimize ise sağdan yanaşarak bizi yaptığımız amellerle kibre sevk ediyor. Gizli şirkler içinde boğuyor. Kendimizi kazanmış zannediyoruz ama kaybettiğimizin farkına dahi varamıyoruz.

Dünya hayatının vazgeçilmez bir yer olmadığını hepimiz biliyoruz. Zaten vazgeçilmez olsaydı dünya kendi kendini böyle kusup durmazdı. Ev araba ve makam mevki peşinde bir ömür harcanıp gidiyor. Bu arada düşmanlıklar, kalp kırmalar, her türlü dalavere ve tüm bunların ötesinde günahlarla dolu bir defter.

Hayat bu kadar ucuz ve bu kadar anlamsız mı? Her şeyi midenin ve tenasül uzvunun güdümüne vermek insan için hayvanlaşmanın, hayvandan aşağı olmanın sebebi değil mi? İnsan olarak yaratılmak, insan olarak bu cihana gönderilmek en büyük rütbe iken insanın kendini gaflet uçurumlarına atmasının anlamı nedir?

Tüm bu sorular ve meseleler etrafında dönüp dolaşıp hakikati bulmak zorundayız. Bunun için sorgulanmamış bir hayat hiç yaşanmamıştır diyoruz. Hak ve hakikati sahili selamet olarak görüp gönül gemilerinin bu limana yanaşmasını Yüce Allahtan niyaz ediyoruz.

Kaynak: Mehmet Baş, Altınoluk Dergisi, 363. Sayı, Mayıs 2016

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.