Bosnalı Müslümanlar Osmanlı Geleneğini Sürdürüyor

Osmanlı döneminde Bosna'daki Müslümanların da simgelerinden biri hâline gelen fes, ülkede hâlâ dost meclisleri ile Bayram ve Cuma namazlarında kullanılıyor.

Osmanlı İmparatorluğu devrinde Bosna Hersek'teki Müslümanların da sembollerinden biri hâline gelen fes geleneği, Bosna'da hâlâ yaşatılıyor.

Bosna Hersek'teki Müslüman kimliğinin mühim işâretlerinden fes, hem dost meclislerinde hem de Bayram ve Cuma namazlarında kullanılmaya devam ediyor.

BOSNA HERSEK'TE FES TAKMA GELENEĞİ

Etnograf Svetlana Bajic, Balkan coğrafyasının dört asırdan daha uzun müddet Osmanlı’nın parçası olduğunu hatırlatarak, İslam ve Doğu kültürünün yoğun ve çok çeşitli şekilde mimariden mutfağa ve insanların giyimine, birçok alanda bu bölgede kendini gösterdiğini kaydetti.

Fesin Bosna Hersek'te 19. yüzyılın ortalarında kullanılmaya başlandığını belirten Bajic, "Fes ilk olarak Müslümanlar tarafından kullanılmaya başlansa da ardından ülkedeki Hristiyan ve Yahudiler tarafından da kullanıldı. Örneğin, Müslümanlar kırmızı fes takarken, Hristiyanlar daha koyu tonlar, Yahudiler ise siyah renkte fes takardı" şeklinde konuştu.

Bajic, Bosna Hersek'in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun hâkimiyetine girmesinin ardından ülkede sosyo-ekonomik alanda olduğu gibi moda alanında da değişimler yaşandığını, bu devirde fesin daha çok Boşnakların kullandığı bir başlık hâline geldiğini ve fes takan Boşnak erkeklerin diğer dinlere mensup erkeklerden bu şekilde ayırt edilebildiğini anlattı.

“YENİ NESİLLERE BU KÜLTÜRÜ VE GELENEĞİ ÖĞRETMELİYİZ”

Fesin yoğun kullanıldığı Saraybosna'daki Nakşibendi Tekkesi'nin müdavimlerinden Tarihçi Arnes Dzido da fesin tekkenin sembolü olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bosna Hersek'te her tekke ve müridin kendi bayrağı ve başlığı vardır. Burada yeşil haydariye ve fes ile nereye gidersek gidelim, herkes bizim kim olduğumuz bilir. Aynı şey, diğer tekkeler için de geçerli. Bu şekilde kimin hangi tekkeye bağı olduğunu ayırt edebiliyoruz.”

Dzido, Yugoslavya devrinde fesin hayatın her alanından çıkarılmaya çalışıldığını savunarak, "Fes giymemiz sadece kimliğimizi koruduğumuz mânâsına gelmiyor. Aynı zamanda hem bir Müslümanın başını kapaması sünnetini takip ediyor hem de Bosna'daki Müslüman geleneğini sürdürüyoruz" diye konuştu.

Bosna'daki cengin ardından kurulan düzende ülkenin entite ve kantonlara bölündüğünü anımsatan Dzido, "Boşnakların azınlıkta olduğu bölgelerde, dışarıda ya da husûsî günlerde fes takmaları, diğer dinlere mensup kişilerce kabul edilemeyebiliyor. Hatta nüfusun çoğunluğunu Boşnakların oluşturduğu Saraybosna'da dahi dışarıda fesle gezmek insanların dönüp size bakmasına sebep olabiliyor" ifadesini kullandı.

Dzido, günümüzde fesin çok yaygın kullanılmadığını ancak sayıları az kalan bazılarının bu geleneği canlı tutmaya çalıştığını belirterek, yeni nesillere bu kültürün öğretilmesi gerektiğinin altını çizdi.

“ÇOCUKLUĞUMDAN BERİ FES TAKIYORUM”

Bosna'da 81 yaşındaki Mehmed Numanovic de babasından örnek alıp fesi çocukluğundan bu yana taktığını söyledi.

Numanovic, "Lise yıllarındayken Sancak'ta fes taktığım için polis beni durdurmuş, sorgulamıştı ancak bugün de başımın açık kalmaması ve bir Müslüman olduğumu göstermek için hâlâ takıyorum fesi" dedi.

Aida Masevic de 35 senedir farklı türlerde şapkalar kullandığını dile getirerek, uzun zamandır fes de taktığını kaydetti.

Masevic, bu gibi geleneksel kıyâfetlere önem verilmesi gerektiğine işâret etti.

Kaynak: AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.