Boş Bir Hayal ve Beyhude Bir Ümit

Hâlbuki fânî dünyada ebedîlik aramak veya mesut günlerin hiç bitmeyeceğini ve nimetlerin hiçbir zaman elden çıkmayacağını zannetmek; çöllerdeki seraplara aldanmak gibi boş bir hayal ve beyhûde bir ümittir.

Ne yazık ki, ölümün varlığı insanlara âhireti düşündürüp, ona hazırlanmayı telkin etmesi gereken bir hakikat olduğu hâlde; insanların fânîliğe isyanları, gaflet ehlini farklı davranışlara sevk etmiştir.

Sahip olduğu nimetlerin asla elden çıkmasını istemeyen insanoğlu, dâimâ ebedîlik ve ölümsüzlük arzular.

  • Kimisi ebedîliği evlât sahibi olmakta arar, neslinin kıyâmete dek sürmesini diler.
  • Kimisi bedenine aşırı düşkünlük ve ihtimamda arar, asırlarca yaşamayı arzular.
  • Kimisi sonsuzluğu kalıcı eserler bırakmakta arar, nâmını kendinden sonra da sürdürmeyi diler.
  • Kimiyse mal-mülk yığmakta arar, servetinin gücüne dayanır, onu kendi varlığına payanda kılmak ister. Nitekim âyet-i kerîmede:

(Vay hâline o kimsenin ki), malının kendisini ebedî kılacağını zanneder.” (el-Hümeze, 3) buyurulur.

Hâlbuki fânî dünyada ebedîlik aramak veya mesut günlerin hiç bitmeyeceğini ve nimetlerin hiçbir zaman elden çıkmayacağını zannetmek; çöllerdeki seraplara aldanmak gibi boş bir hayal ve beyhûde bir ümittir.

Eğer âhirete hizmet etmiyorsa, bütün bu isyanlar boşa çıkar.

Mevlânâ Hazretleri şu kıssa ile ne güzel anlatır:

“Bir nahiv âlimi bir gemiye binmişti. O kendini pek beğenmiş olan nahivci, yüzünü gemiciye çevirdi. Dedi ki:

«–Sen hayatında hiç nahiv okudun mu?»

Gemici;

«–Hayır.» deyince; nahivci kibirli bir şekilde;

«–Senin ömrünün yarısı hiçe gitmiş.» dedi.

Gemicinin gönlü bu sözden kırıldı, ama cevap vermedi, sustu.

Derken, bir rüzgâr çıktı, gemiyi bir girdaba sürükledi. O zaman, gemici, nahivciye yüksek sesle seslendi:

«–Ey hoca; söyle bakalım, sen yüzme bilir misin?»

Nahivci telâşla;

“–Ey hoş sözlü ve güzel yüzlü gemici, yüzme bilmem!” deyince, gemici;

«–Ey nahivci!» dedi. «Senin bütün ömrün hiçe gitti, çünkü gemi bu girdapta batacaktır.»”

Bu temsilî kıssada;

«Nahiv bilmek» sadece dünyaya faydası olan fânî bilgilerdir. Bilgileri sadece zihne depolamaktır.

«Yüzme bilmek» ise, âhiretin girdapları karşısında kulu kurtuluşa götürecek «mârifetullah» ilmidir.

Kıymetli ömrünü, sadece dünyevî bir meşgaleye sarf edenlerin âkıbeti hakkında âyette şöyle buyurulur:

عَامِلَةٌ نَاصِبَةٌ

“Çalışmış (fakat boşuna) yorulmuşlardır.” (el-Ğâşiye, 3)

Ömürlerini, sonsuz âhirete hazırlığa tahsis eden mü’minler; dünyaya kapılan gaflet ehlinin dünyadaki geçici konfor ve rahatına da asla gıpta etmemelidir. Mekke devrinde yaşanan şu hâdise çok ibretlidir:

Müşrikler, müslümanlara en ağır zulümleri revâ görüyorlardı. Mü’minler ise sabır ve tahammülde zorlanmaya başlamışlardı. İçlerinden;

“–Bizler hak üzere olduğumuz hâlde, hep çilelere tahammül etmek bize düşüyor. Müşrikler ise rahat rahat sere serpe dolaşıyorlar.” dediler.

Bunun üzerine şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

“İnkâr edenlerin refah içinde diyar diyar gezip dolaşmaları seni aldatmasın…

(Bu gafilâne dünya hayatı), azıcık bir menfaattir. Sonra onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir!” (Âl-i İmrân, 196-197)

Bir Hak dostu ne güzel söyler:

“Dünyadan ebedîlik isteme! Kendinde yok ki sana da versin!”

Bunlar birer kaçıştır. Fakat kaçacak hiçbir yer yoktur!

İslam ve İhsan

ÖLÜM İLE İLGİLİ HADİSLER

Ölüm ile İlgili Hadisler

"AKILLI KİŞİ NEFSİNE HÂKİM OLAN VE ÖLÜM SONRASI İÇİN ÇALIŞANDIR" HADİSİ

"Akıllı Kişi Nefsine Hâkim Olan ve Ölüm Sonrası İçin Çalışandır" Hadisi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.