Birine İslam’ı Sevdirmenin Fazileti

Cihadın dini ve fıkhi anlamı nedir? Amellerin kıymeti neye bağlıdır? Birine İslam’ı sevdirmenin fazileti nedir?

Cihad kelime manası ile önemli bir gaye uğrunda çabalamak, mücadele etmektir. Dini terminoloji de ise “İslam’ı öğrenip öğretmek, iyiliği emredip kötülükten nehyetmek, dini tebliğ etmek, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek” manasına gelir. Her kesim cihadın farklı bir yönü ile meşhur olmuştur. Fıkıh açısından cihat, İslam’ı yaymak ve Müslümanları korumak için küffar ile yapılan savaşa verilen isimdir. Bu cihat bazen fiili çoğu zaman da kültürel bir mücadeledir. Ulemaya göre cihad İslami ilimleri öğrenmek ve öğretmektir. Sufilere göre ise cihad öncelikle nefs-i emmâreyi yenmek, nefsimizi kontrol altına almaktır.

AMELLER NİYETLERE GÖREDİR

Aslında yukarıda sayılan farklı cihad çeşitleri birbirinin zıttı veya alternatifi değildir, hepsi de gerçek cihada ulaşma yolunda birbirini tamamlayan faaliyetlerdir. Şöyle ki nefsi ile cihat etmeyen ve onu kontrol altına alamayan, savaş meydanında canını feda edemez; harplere şöhret sahibi olmak, ganimet toplamak gibi niyetlerle katılır. Aynı şekilde nefsine esir olan bir âlim de zahiren İslam davetçisi bile olsa insanları Hakk’a değil kendine çağırır, dini kendi şahsi menfaatleri için kullanır. Bu sebeple salik hak yolunda cihada çıkmadan önce kalbindeki hastalıkları tedavi etmekle işe başlamalıdır. Sufiler bu mücahedeye cihad-ı ekber ismini verirler. İmam Rabbani’ye göre düşman ile savaşa çıkan mücahitler önce büyük cihat olan nefisleri ile cihadı başarmış olmalıdırlar. İmam, orduya katılarak cihada giden bir müridine şu tavsiyede bulunur:

“Ey saadetli kardeşim! Amellerin kıymeti niyetlere bağlıdır. Madem kafirlerle savaşmak üzere Daru'l-Harbe gittiniz, o halde niyetinizi tashih etmelisiniz ki, bir sonuç alabilesiniz. Öncelikle harpten maksat Allah'ın kelimesini yüceltmek, din düşmanlarını alçaltmak ve onları tarumar etmek olmalıdır. Bizler bununla görevlendirildik. Her çeşit cihadın maksadı ancak budur. Başka birtakım niyetlerle sakın amelinizi zayi etmeyesiniz.” (c.3, 69. Mektup)

Nefs-i emmâresini alt ederek nefs-i mutmainneye erişen sufi, ihlasa erer, hak yolunda malını canını kısacası her şeyini feda etmek, ona kolay gelir. İmam Rabbani bu hali şu sözleri ile ifade eder:

“Bir gün Kuran okuyordum. ‘De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoş­landığınız meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.’ (Tevbe, 24) ayetine gelince gözyaşlarıma engel olamadım. İçimi bir korku kapladı ve bir an kendi halime baktım. Ve ayette sayılan şeylerden hiçbiriyle alakam olmadığını gördüm. O kadar ki bunların hepsi yok olacak olsaydı bile şeriata aykırı bir şeye yine de gönlüm razı olmaz ve bunları dinin herhangi bir emrine asla değişmezdim.”

Günümüzde İslam’a yapılan saldırılar sosyal hayatta, basın ve yayında artarak devam etmektedir. Bazen canımız bazen de malımız tatlı geldiği için bu saldırılar karşısında sessiz kalabilmekteyiz. Halbuki gerçek sufilikte etliye sütlüye karışmadan bazı ibadetleri yaparak sorumluluktan kurtuluşa ermek mümkün değildir. Bu sebeple özellikle Nakşiler cihadın her çeşidini doğru zaman ve mekânda Kuran’ın emrettiği şekilde yerine getirmeye çalışırlar. Onlar bir yandan nefisleri ile mücahede ederler, diğer yandan da ulaşabildikleri her kesimi İslam yolunda fiilen de cihada teşvik ederler.

İSLAM’I İNSANLARA SEVDİRMEK

Cihad sadece askeri yönden olmaz, ondan daha da önemlisi İslam’ı insanlara sevdirmek ve anlatmak, dolayısıyla kültür ve eğitim sahasında cihad etmektir. İslam’ı ve Kuran’ı öğreten her tür okul, kurs, bu yolda basılan kitaplar dergiler, yapılan televizyon programları hak yolunda cihadın en güzel örnekleridir:

“Ey Seyyid! Bu gün İslâm çok garip bir durumdadır. Bu zamanda İslâm’ın güçlenmesi için harcanan bir kuruş binlerce dirhem ve dinar yerine geçer. Bu büyük nimetle şereflenenlere ne mutlu! Özetle, imkân bulabilen İslâm âlimlerinin gelip bu küfür alametlerinin ne kadar çirkin olduğunu beyan etmeleri gerekir. Zira şeriat hükümlerini tebliğ etmek için harikulade şeyler ve kerametler göstermeye ihtiyaç yoktur. Şeriat hükümlerini tebliğden geri kalmaya, tasarruf sahibi olmamayı mazeret olarak göstermek kı­yamet günü kabul görmeyecektir.” (c.1, 193. Mektup)

İmam Rabbani yukarıda sayılan tüm cihad çeşitlerini yerine getirmiş bir sufidir. Nefsi ile mücahede etmiş, ilmi ile müminleri aydınlatmış ve fiilen de orduya katılmış, Cihangir’in karargahında bulunarak askere moral ve motivasyon vermiştir. Zamanın sultanlarını ve askeri zevatı Hindu zulmüne karşı cihad etmeye teşvik etmiştir. Pek çok gayrimüslimin İslam’a girmesine vesile olmuştur. Tasavvuf ile cihadı birleştiren bir sufi olarak İmam bugün hepimize güzel bir örnektir. Nitekim günümüzde onun yolunda giden sufiler, onun aktif tasavvuf anlayışını dünyanın her köşesine taşımaktadırlar. Başta Afrika olmak üzere fakir Müslümanların olduğu her yerde kurban kesmekte, yaptıkları yardımlarla böylece misyonerlerin Müslümanları Hristiyanlaştırmalarına engel olmaya çalışmaktadırlar. Bulundukları her yerde İslam’ı korumak ve kollamak için başta Kuran kursları, imam hatipler olmak üzere eğitim kurumlarını açma mücadelesi içindedirler.

Bunun yanında dini vakıflarımız ve derneklerimiz başta LGBT olmak üzere her tür ahlaksızlık hareketine engel olmak için gayret sarf etmektedir. Ateizm, deizm gibi inanç buhranlarına çare olmak için tüm gayretlerini sarf eden bu teşkilatlarımız da cihadın en güzel örneklerini vermektedirler. Bizim de bu tür vakıf, dernek ve kuruluşlara maddi ve manevi her tür desteği vermemiz, inancımıza, aile yapımıza yapılan saldırılara engel olmaya çalışmamız, en azından safımızı belli etmemiz gereklidir.

Yüce Rabbimiz cihadın her türünü yapmayı,  elimizle, dilimizle, malımızla gerektiğinde canımızla cihâd etmeyi hepimize nasip eylesin. Din ve iman yolunda gayret eden devlet ricalimizi, askerlerimizi, polisimizi her tür şerlerden muhafaza buyursun. İslam hayat bulsun diye kendi hayatlarını feda eden şehitlerimizi Rabbim en güzel şekilde mükâfatlandırsın. Âmin.

Kaynak:  Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 437

İslam ve İhsan

İSLAM’IN GÜLER YÜZÜ İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İslam’ın Güler Yüzü ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.