Bir İnsan Ne İçin Sevilir?

Bir insan bir insanı niçin sevmelidir?

Hz. Hasan (r.a), Ehl-i Beyt’i yüceltme konusunda aşırı giden ğuluv ehli birine şöyle dedi:

“–Yazıklar olsun size! Bizi Allah için sevin! Eğer Allah Teâlâ’ya itaat edersek bizi sevin, isyan edersek bize buğzedin!”

Adam ona:

“–Ama siz Resûlullah’ın akrabaları ve Ehl-i Beyt’isiniz!” dedi.

Bunun üzerine Hz. Hasan (r.a) ona şu açıklamayı yaptı:

“–Yazıklar olsun sana! Eğer Allah Teâlâ, kendisine tâatte bulunmadan sırf Allah Resûlü’ne yakınlığı sebebiyle birisini azaptan koruyacak olsaydı, bu, anne ve baba olarak bizden daha yakın olan kimselere fayda verirdi! (Amcası Ebû Leheb gibi). Vallâhi ben, bizden günah işleyenlere azâbın iki kat verilmesinden korkuyorum. Aynı şekilde iyilik edenlere de ecrin iki kat verilmesini ümit ediyorum.

Yazıklar olsun size, Allah’tan korkun! Bizim hakkımızda hak sözü söyleyin! Bu, sizi, istediğiniz şeye daha kolay ulaştırır. Biz de sizin hakkı söylemenizden râzı oluruz.”

Hz. Hasan sözlerine şöyle devam etti:

“–Bu sizin iddialarınız, Allah’ın dîninden ise ve bunları bize öğretmemiş, bizi onlara teşvik etmemişlerse o zaman babalarımız bize çok büyük kötülük yapmışlar demektir.”

Râfizî[1] olan adam:

“–Resûlullah Hz. Ali için «Ben kimin dostu isem Ali de onun dostudur»[2] buyurmuyor mu?” dedi.

Hasan (r.a):

“–Evet, ama dikkat et! Eğer bu sözleriyle idareciliği ve saltanatı kastetmiş olsalardı bunu mutlaka açıkça ifade ederlerdi. Tıpkı namazı, zekâtı, Ramazan orucunu ve haccı açıkça beyan ettikleri gibi! Mutlaka: «Ey insanlar! Bu, benden sonra sizin velinizdir» buyururlardı. Zira insanların iyiliğini en çok düşünen kişi, Resûlullah Efendimiz’dir. Vaziyet sizin iddia ettiğiniz gibi olsaydı, yani Allah ve Resûlü, idare için, Nebiyy-i Ekrem’den sonra bu vazifeyi yerine getirmek üzere Hz. Ali’yi seçmiş olsalardı, şu anda o bu hususta en büyük hatayı yapmış, en büyük cürmü işlemiş olurdu. Çünkü şu hâliyle Allah Resûlü’nün yapmasını emrettiği şeyi O’nun emrettiği şekilde yapmamış ve insanlara da bu hususta geçerli bir mazeret beyan edememiş olurdu!” (İbn-i Sa’d, V, 319; İbn-i Asâkir, XIII, 70; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, VI, 86-87)

[1] Bir şiî fırkası olan Râfıza’ya mensup olan kimseye râfizî denir. Bu fırka Hz. Ali’nin çocuklarına şeriat ve târihî hakikat dışı muhabbet gösterip taraftar olmakla bilinir. Râfizîler, Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in halifeliğini kabul etmez, onlara dil uzatırlar.

[2] Tirmizî, Menâkıb, 19/3713.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den 111 Hayat Ölçüsü, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

EHL-İ BEYT NE DEMEK? EHL-İ BEYT SEVGİSİ NASIL OLMALI?

Ehl-i Beyt Ne Demek? Ehl-i Beyt Sevgisi Nasıl Olmalı?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.