Bir Defadan Bir Şey Olmaz!

“Ömürde bir defa” sözünü herkes, başka bir şey için kullanıvermiş. Bir kereden bir şey olmaz, düşüncesi bünyeleri sarıvermiş. Evet, birçok şey ömürde bir defâ; lâkin hiç unutmamak lâzım ki ömür de sâdece bir defâ.

Bir defâdan bir şey olmaz, diye diye bin etmiş. Geçememiş hevâdan, hevesini din etmiş.

Sonra “Aman canım, o yasak, bu yasak! Bıktık!” diye ortalarda dolaşan, dünyaya nefsi sevinsin diye geldiğini sanan bir nesil türemiş. Devir, mutluluk merkezli yaşama devri olmuş. “Mutlu olduğun işte çalış, mutlu olduğun yerlere git, mutlu eden insanlarla dost ol!” telkinleri, havalarda uçuşmuş. Birçok kişi de bu uçuşup duran hayâli kapışmış. Üstelik yine de insanların büyük çoğunluğu iç huzûruna erememiş. “Bu dünyaya on kere mi geleceğiz, fırsat bu fırsat!” cümlesi dillere dolanıp tekrar tekrar söylenir olmuş. “Doğru ya, bir daha mı geleceğiz? Ne kadar merâkımız varsa giderelim, ne kadar hevesimiz varsa alalım, ne kadar uçukluk ve dahî ne kadar kaçıklık varsa yaşayalım! Mühlet mi? Süresi dolup toprağa girmek mi? Daha ona çok var canım!”

“Âh!” demiş bilenler; lâkin bangır bangır bağıran nefis yüzünden kendi vicdânlarının sesini bile işitemeyenler, o âhı da ne yazık ki işitememişler.

Rabbimiz! Bizi, kulakları varken işitmeyen sağır güruhtan eyleme ne olur[1]. Ömür bir defâ mâdem, her ânını hayırla, iyilikle ve “İşittik, îman ettik!”dedirten tâat ve sadâkatle doldur. Âmin.

İNSAN ÖMRÜNDE BİR DEFA EVLENİYOR

“Ömürde bir defa” sözünü herkes, başka bir şey için kullanıvermiş. Bir kereden bir şey olmaz, düşüncesi bünyeleri sarıvermiş. Evet, birçok şey ömürde bir defâ; lâkin hiç unutmamak lâzım ki ömür de sâdece bir defâ.

Kimileri, “İnsan ömründe bir defâ evleniyor!” deyip, düğününü bir hoş etmiş. Öncelikle şunu hatırlatmak gerekir ki, dünyâ hâli, boşanmalar, vefatlar yaşanabilir ve kabir evine girene kadar insanlar bazen birkaç kere dünya evine girebilir. O hâlde, “Bir kereden bir şey olmaz” deyip gevşemenin, isrâfa ve gösterişe düşmenin akıllıca bir tarafı olabilir mi? Hem mâdem ki bir kere, Allah’ın emirlerine en uygun şekilde, en doğru tesettürle, en faydalı eğlenceyle, en mütevâzî ve vakur tavır ile yaşanarak taçlandırılması gerekmez mi? “Gerekmez!” diyor nicesi. Sonra, yüzündeki makyajdan ötürü tanımakta zorlandığınız gelin hanımın, hatununu kıskanmaktan âciz, şer’i çizgilerden habersiz dâmâdın, her düşünceden, her kılıktan, her tipten akrabanın ve materyalist anlayış tarafından moda edilmiş pahalı düğün organizasyonlarının şaşkınlığıyla, dipte köşede şaşkın ve üzgün, bakakalıyor birileri.

SEYRETTİK, İBRET ALDIK

Helâlinden, mütevâzî bir düğün yemeği bekliyorsun, yok. Kaşına cımbız değmemiş, cildi kozmetik emmemiş, utangaç bir gelin hayâl ediyorsun, yok. Ortalık, Müslüman doğdum; fakat seküler ve bağımsızım, diyen kadın ve kızlarla dolmuş. Her yaştan insanın tuhaf bir şekilde içine düştüğü bu karmaşa, şu anlama geliyor: Müslüman doğdum; fakat Allah’ın emirleri ve yasakları beni çok da ilgilendirmiyor. Kafama göre takılıyorum ve her şeyi sorguladığım gibi, Peygamberin sünnetini de sorguluyorum. Beni mutlu eden ne var, ona bakıyorum. Sonra çarşıya, pazara, alışveriş merkezlerine, kafelere akıyorum!

“Ah!”diyor birileri; fakat o hengâmenin içinde bu ses, araya kaynayıp gidiyor. Maddenin, habbenin ve züppenin revaçta olduğu meydanda, kubbelerin altı çoğu zaman boş kalıyor.

Rabbimiz! Bizi, gözleri varken göremeyen o kör güruhtan eyleme ne olur! [2] Ömür bir defâ mâdem, her demini huzurla, rızâyla ve “Seyrettik, ibret aldık” dedirten akıl ve iz’anla doldur ne olur! Âmin.

İSLAM'IN DEĞİL İHTİŞAMIN GEREKLERİNİ YAPMADA YARIŞANLAR

Çeşit çeşit insanın seyriyle başınız dönmüşken, bir de yaşını almış; lâkin kalpleri şüpheyle kararmış olanları görürsünüz. Onlar, düğün arefesinde, “Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz” hadîs-i şerîfini yaşamak maksadıyla tevâzû gösterip kilosunca altın istemediği, satır satır, sütun sütun yazıp ¨Şu da lâzım, bu da¨ demediği için, gelin adayına defolu muâmelesi yapan kaynana adaylarıdır. Zühd ehline o kadar şüpheyle bakarlar ki biraz bilmeseniz, dünyânın maksat, âhiretin matrak olduğunu zannedersiniz. Bunlar, ben oğlumu / kızımı on kere mi evlendireceğim, deyip İslâm’ın değil, ihtişâmın gereklerini yapmada yarışanlar, bir kınada beş kıyâfet değiştirip podyum mankeni gibi davranmayı mârifet sayanlardır. Papyonsuzsa dâmatlık, kuyruksuzsa gelinlik, davulsuzsa düğün değildir, diyenler de çoğunlukla bunlardır.

Keşke her şeyi bildiği (!) gibi, her şeyi bilemeyeceğini de bilse, keşke biraz Kur’an’ın ve sünnetin tavsiyelerini tutabilse, keşke bilir bilmez şüpheye düşmeden evvel, düşünebilse, ara sıra da susabilse dersiniz, olmaz. Vazgeçmez, anlatmak istersiniz: Kafa ve beden bütün çeyizi tamamlayalım, hiç bir şeyi eksik bırakmayalım, sonra eller ne der, şunu da alalım, bunu da alalım derdiyle yoruldukça, kalp kararıp anlayamaz olur, etme. Kâr yerine zarar artıp mîzânın sol tarafı günah yüküyle doldukça, kanaat eden kıymetsiz, isrâf eden cömert sayıldıkça, bacası aşkla tütmeyen, eksiği hiç bitmeyen evlerde, analar ebeveynlerini doğurdukça, kalp yorulup şükredemez olur, etme. Alnın aklığına değil, akçanın çokluğuna hayranlık duyuldukça, son sür’at ölüme doğru gitmekteyken, dünya şehvetiyle bu kadar yoğruldukça kendimize yazık, etme.

¨Âh!¨der birileri; fakat öylesine meşgûl, o kadar yoğundur ki zihinler, o âhın mânasını anlayamaz kalpler. Semâdan, nurdan, Hira’dan ve isrâdan kopuk, sıradan ve naylondan bir hayat tarzına koştukça, dinlenemez olur can.

Rabbimiz! Bizi, kalpleri olduğu hâlde akledemeyen [3] o güruhtan eyleme ne olur! Ömür bir defâ mâdem, her demini uyanıklıkla, irfanla, gufranla ve “Aklettik, tevbe ettik” dedirten hissiyat ve salâtla doldur ne olur! Âmin.

DUA

Yüreğimizi daha îmanlı, îmanımızı daha ispatlı, ispâtımızı daha ihlaslı eyle! Özümüzü, sözümüzü doğru, elimizi becerikli, firâsetimizi kuvvetli, edebimizi sürekli kıl. Her türlü fitneden ve şerden en çok esirgediğin, en çok sevdiğin, seçtiğin, râzı olduğun kimselerle bizi  yakın eyle. Güzeli takdir edip seçecek göz, cemâlini hak edecek ahvâl ve öz ihsân eyle. Fakirken yüzsüzlük, a zenginken densizlik etmekten Sana sığınırız. Münâfıkların musallat olmasından, ömür saati çalışırken kalbimizin durmasından Sana sığınırız, ne olur koru bizi…

Sen şâhit ol ki günahta ısrarlı sevapta kibirli, dâvâda dönek, hakkı savunmada ürkek, şerde cevval, hayırda tembel, îmanda çürük, ispatta güdük, ihlasta ölü, inatta diri, ahlâkta arsız, sîmâda nursuz olanı sevmiyoruz. Sevmediklerimize benzemek istemiyor, sevdiklerine yakın ve onlarla yârân olmayı diliyoruz, lûtfeyle. Kiminin yaklaşmaya bile cesâret edemediği ateşi, kimisi içinde taşır. Bizi Sana gelen yollarda, yürekli ve cesâretli kıl. Eşyaya gönül bağlamayan, vara yoğa ağlamayan, rızân için vermekle neşeli, hareketin bereketiyle şerefli olanlardan eyle.

Bir defâdan bir şey olmaz diye diye bin etmeyen, hevâsından geçebilen, hevesini din etmeyen kullarından eyle bizi. Mâdem ki bu ömür bir defâ, varlığında yok eyle, gözü gönlü tok eyle. Âmin.

Dipnotlar: 1, 2, 3: Araf 179

Kaynak: Neslihan Nur Türk, Altınoluk Dergisi, Sayı: 391

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.