Bir Babanın Sağlığındayken, Çocuklarından Birisine Verdiği Sermayede Mirasçıların Hakkı Bulunur mu?

Bir baba hayatta iken, çocuklarından birisine sermaye vererek bir market açmasını sağlamıştır. Baba ölünce mirasçılar bu market üzerinde hak iddia edebilirler mi?

Babanın oğluna ticaret yapıp işletmek üzere verdiği bu sermaye, işletme sonucunda artmışsa, eğer baba anaparayı bağış (hibe yoluyla vermişse, anapara ve elde ettiği kârın (rıbh) tamamı oğluna ait olur. Eğer sadece ticaret yapmak üzere vermişse, bu anaparanın mudarabe esasına göre işletilmek üzere verildiği kabul edilir. Oğlu sermaye gelirinden anlaşma ölçüsünde pay alır, böyle bir anlaşma yoksa, bilinen bir örf varsa ona göre, aksi halde kâr kısmı ikiye bölünerek paylaşılması yoluna gidilir. Kısaca baba vefat edince bu esaslara göre hesaplama yapılarak miras paylaşımı yoluna gidilir.[1]

Burada çocuklardan yalnız birisine bağış yapıp, diğerlerine yapılmaması çocuklar arasında eşitliği bozduğu için baba sünnete aykırı davranmış bulunur. Ancak bununla birlikte bağış yapılan, bu sermayeye ve işletilmesi sonucunda meydana gelen kâra hak kazanır.

Sonuç olarak, babanın sermayeyi bağış olarak değil de, işletmek üzere verdiği kabul edilirse yukarıdaki market örneğimizde anaparanın tamamı ile kârın sermaye sahibine ait olan kısmı mirasa girer. Burada işletmeci durumundaki mirasçı, kârın yarısını emeğinin karşılığı olarak alırken, anapara ve kârın diğer yarısı mirasçıların hakkı olur. İşletmeci olan çocuk da, bu mirasçılar arasındadır.

Dipnot:

[1]. Bilmen, age, IV, 274.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MİRAS İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Miras İle İlgili Ayet ve Hadisler

MİRAS MALI ÜZERİNDEKİ HAKLAR

Miras Malı Üzerindeki Haklar

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.