Atike Binti Abdulmuttalib (ra) Kimdir?

 Atike binti Abdulmuttalib radıyallahu anhâ Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin halası... Kureyş’in en fasîh konuşan hanımlarından... Mersiyeleriyle meşhur bir şâir... Gördüğü rüya ile şöhreti yayılan bir hanım sahâbî...

Atike binti Abdulmuttalib radıyallahu anhâ Mekke’de doğup büyüyen hanımların ileri gelenlerindendir. Babası Abdûlmuttalib ibni Hâşim’dir. Rasûlullah (s.a) efendimizin dedesi olur. Annesi Fâtıma binti Amr’dır.

ATİKE'NİN MERSİYESİ

Âtike (r. anhâ) şâir ruhlu bir gönüle sahipti. Mersiyeler söylerdi. Babası hakkında söylediği mersiye onun edebî zevkini ve hassas gönlünü aksettiriyordu. Şöyle:

“Mâtem göz yaşları döküp ağlayın, göğsünüzü döğüp çağlayın. O zât için bunları yapın ki, o övülecek sıfatlara sahiptir. Düşkün değil, cihânın zorluk ve musîbetlerine karşı tek başına bir ordu mesâbesindeydi. Çalışması güzel, tesir gücü yüksek, haysiyetini himayede gayretliydi. Doğruluk, cömertlik, sadakat ve cesârette örnekti. Halka yardımcı, şan ve şeref sahibiydi.”

ÂTİKE BİNTİ ABDULMUTTALİB'İN RÜYASI

Âtike binti Abdulmuttalib mersiyeleriyle meşhur olduğu kadar kahramanlık şiirleriyle de meşhurdur. Onu tarih sayfalarında yer almasına ve büyük bir şöhrete ulaştıran şey Mekke’de gördüğü rüyâ idi. Bütün Mekke’lileri korku ve endişe içinde bırakan bu rüyanın kısa zamanda gerçekleştiği görülünce Âtike’nin şöhreti etrafa yayılıvermişti.

Hz. Âtike gördüğü rüyâyı ilk olarak kardeşi Abbas’a anlatmayı uygun gördü. Hz. Abbas’a haber gönderip yanına çağırdı. Ona:

“Kardeşim! Vallahi, geceleyin gördüğüm rüya beni çok sarstı. Kavminin başına bir felaket ve musibet gelmesinden korkuyorum!

Sana anlatacağım bu rüyayı gizli tut, kimseye söyleme!” dedi.

Hz. Abbas:

“Ne gördün, anlat” dedi.

Hz. Âtike:

“Gördüm ki; deveye binmiş bir adam gelip Ebtah’ta (Muhassab ile Mekke arasında) durduktan sonra yüksek sesle:

‘Ey vefâsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!’ diyerek üç kere bağırdı! Onu gören halk, onun başına toplandılar. Sonra o adam Mescid-i Haram’a girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Etrafı sarılmıştı. Devesi Kâbe yakınında durdu. Aynı şekilde yüksek sesle:

‘Ey vefâsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç kere bağırdı. Sonra, devesi Ebu Kubeys dağının başında durup, orada da aynı şekilde yüksek sesle:

‘Ey vasıfsız cemaat! Üç güne kadar, muharebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç kere bağırdı. Sonra da, bir kaya tutup yuvarladı. Kaya yukarıdan aşağıya doğru yuvarlanarak, dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinde isabet etmedik bir ev, bir mahal kalmadı!” dedi.

Hz. Abbas:

“Vallahi, bu çok mühim bir rüyadır! Sen onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!” dedi.

Hz. Abbas, Hz. Âtike’nin yanından ayrılınca, dostu Velid b. Utbe ile karşılaştı. Ona rüyayı anlatıp, gizli tutmasını söyledi. Velid de, babası Utbe’ye nakletti. Bu rüya, Mekke’de yayıldı. Kureyşîlerin toplantılarında konuşulmaya başlandı.

Hz. Abbas der ki:

“Ertesi gün, Kâbe’yi tavaf ediyorken, Ebu Cehil b. Hişam Kureyşîlerden bir cemaatla oturup, Âtike’nin rüyasını konuşuyorlardı.

Ebu Cehil, beni görünce:

‘Ey Ebu’l-Fadl! Tavafını bitirince yanımıza gel!” dedi. Tavafı bitirince, varıp yanlarına oturdum.

Ebu Cehil, bana:

‘Ey Abdulmuttalib oğulları! Sizin şu kadın peygamberiniz de ne zaman türedi?!’ dedi.

Ona:

‘Nedir bu?’ dedim.

‘Âtike’nin gördüğü şu rüya meselesi!’ dedi.

‘O ne görmüş de?’ dedim.

Ebu Cehil:

‘Siz, erkeklerinizin peygamberliklerine kanaat etmediniz de, kadınlarınız da mı peygamberliğe kalkıştı?! Güya Âtike, birinin ‘Üç güne kadar, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz! Dediğini rüyasında gördüğünü söylüyormuş! Bu üç gün içinde sizi bekleyeceğiz.

Eğer söylemiş olduğu söz doğru ise, elbette birşey zuhur edecektir. Eğer üç gün dolar da birşey zuhur etmezse, hakkınızda yazacağımız bir yazıda, Araplar arasında sizin kadınlarınızdan daha yalancı kadın bulunmadığını yayacağız’ dedi.

Âtike’nin rüyasının üzerinden üç gün geçmedi ki, Damdan İbni Amr Mekke’ye geldi. Kervanın başına gelen tehlikeyi haber verdi. Ebû Süfyan onu, kervana sahip çıkmaları için Kureyş’i ayaklandırmaya göndermişti. Damdan ibni Amr’ın acı haberleri Mekke’de süratle yayıldı.

Mekkeliler endişe, korku ve telaş içerisinde Ebû Leheb’e koştular. Onun da beraberlerinde Bedir’e çıkmasını istediler. Fakat o korkudan çıkamadı, “Âtike’nin rüyası elimi kolumu bağladı” dedi. Bedir savaşına sebeb teşkil eden Ebû Süfyan’ın kervanının baskına uğraması haberi Âtike’nin rüyasının gerçek olduğunu ortaya çıkardı.

Âtike (r. anhâ)’ın İslâm’a girişi konusunda değişik rivâyetler vardır. Hatta Hz. Safiyye dışında peygamber (s.a) Efendimizin halalarının hiçbirinin müslüman olmadığına nakiller bile mevcuttur.

Âtike (r. anhâ) Cahiliye döneminde Sevgili peygamberimizin zevcelerinden Ümmü Seleme (r. anhâ) annemizin babası Ebû Umeyye b. Muğîre el-Mahzûmî ile evlendi. Bu evlilikten hepsi de sahâbî olan Abdullah ve Züheyr adlı oğulları ile Karîbe isimli kızı dünyaya geldi.

Âtike (r. anhâ)’nın vefat tarihi bilinmemektedir. Fakat onun söylediği şiirler arasında sevgili peygamberimiz hakkında mersiyesi olduğunu ibni Sa’d rivayet etmektedir. Buna göre İki Cihan Güneşi Efendimiz’den sonra vefat ettiği söylenebilir. Cenab-ı Hak rahmetiyle muâmele eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 250, Aralık 2006

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.