Anne-Babanın Çocuklarına Karşı Görevleri

Anne-babanın çoçuklarına karşı görev ve sorumlulukları nelerdir?

Ana babanın başka bir deyişle Ebeveynin birbirlerine karşı hak ve görevleri olduğu gibi çocuklarına karşı da görevleri vardır. Çünkü onları dünyaya getirmekle bir takım sorumlulukları da üstlenmiş olmaktadırlar.

ANNE-BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI GÖREVLERİ NELERDİR?

Anne-Babanın çocuklarına karşı görevlerini de şu şekilde sıralayabiliriz:

  1. Çocuğun gereksinim duyduğu maddi ihtiyaçlarının karşılanması. Bunlar beslenme, barınma, giyim, kuşam ve sağlık gibi maddi ve bedensel ihtiyaçlar olup bunların karşılanması ebeveynin asli görevidir. Sevgili Peygamberimiz de bu konuya özel bir önem vermiş, bireylerin hayır yolunda harcadıkları içinde sevabı en çok olanının, aile fertlerine yaptığı harcamalar olduğunu belirtmiştir. O bu hususun ehemmiyetini belirtmek için bununla da yetinmemiş başka bir hadisinde “İnsanın aile bireylerini sefil bırakması günah olarak kendine yeter.” buyurmuşlardır.
  2. Çocuğun maddi ihtiyaçlarının yanı sıra manevî ihtiyaçlarının karşılanması, ona sevgi, şefkat ve merhamet gösterilmesi. Sevgili Peygamberimizin çocuklara olan ilgi ve alakası hepimiz tarafından bilinmektedir. Onun ister kendi çocukları ya da torunları isterse başkalarının çocuklarına karşı olan şefkati, merhameti, sevgisi, onları sevip okşaması, başlarını sıvazlaması, kucağına alıp onları bağrına basması, öpmesi, onların hatalarını bağışlaması, onlarla şakalaşması, onların oyunlarına katılarak onları mutlu etmesi bizlere çocuklarımıza nasıl davranmamız gerektiği noktasında pek değerli nasihat ve rehberlik örnekleridir.

Peygamberimizin çocuklara olan sevgi ve şefkatinin nasıl olduğunu iyice kavrayabilmemiz için onun bu sevgi ve merhametine bizzat tanıklık eden evlatlığı Zeyd’in oğlu Üsame’nin şu sözlerine kulak verelim: “Allah’ın elçisi beni bir dizine, Hasan’ı öbür dizine oturturdu. Bizi göğsüne bastırarak şöyle derdi: Allah’ım bunlara rahmet ve saadet ihsan eyle. Ben onların hayır ve saadetlerini diliyorum.” (Buhârî, Edeb, 22)

Hz. Peygamber’i torunu Hasan’ı sevip, okşar ve öperken gören ve onun bu halini yadırgayarak “benim on çocuğum var. Onların hiçbirini öpmedim” diyen Akra b. Habis’e Rasulullah (s.a.v) “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fezâil 65) diyerek teessürlerini belirtmiştir.

Yine İslam Peygamberinin geleceğimizin yetişkinleri olacak çocuklara gösterdiği iltifat ve güler yüzü yansıtması açısından Hz. Enes’in rivayet ettiği şu hadis anlamlı gözükmektedir: “Rasulullah biz çocukların arasına karışır ve güler yüzle bize latife ederdi.” (Buhârî, Edeb, 68, 122)

Bugünkü modern ilmin verileri de göstermektedir ki anne ve babanın sevgi ve şefkat gibi manevi ilgisi en az maddi ilgi kadar önemlidir. Manevi ilgi ve alaka görmeyen çocukların etrafıyla uyum problemleri bulunduğu, suça eğilimlerinin daha baskın olduğu saptanmıştır. Buna ilaveten çocuğun anne sütü ile beslenmesi bedensel olduğu kadar ruh sağlığı ve gelişimi açısından da faydalı görülmektedir. Bu sonuçta Kur’an-ı Kerim’de geçen “Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirsinler” (Bakara suresi, 233) anlamındaki ayetinin de önemini bir kez daha ortaya koymuş olmaktadır.

  1. Çocuğun eğitimi de ebeveyne düşen görevlerin başında gelmektedir. Çocuğun eğitiminden söz ettiğimizde ona hayatın bütün alanlarında lazım olacak bir eğitimi anlıyoruz. Hayatın her aşamasında çocuğa lazım olacak eğitimde dinî, ahlakî ve mesleki eğitim olacaktır. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) “Beni Rabbim eğitti ve ne de güzel eğitti” (Suyuti, c.sağır, c.1, s.12) anlamındaki hadisi eğitim ve öğretimin kutsal bir boyutu olan bir mesleki faaliyet olduğuna işaret etmektedir. Eğitimin asli hedefi çocukların bilgide ve ahlakta ve edebiyette donanımlı olmalarını sağlamaktır. Yüce Peygamber (s.a.s.) buna şu mealdeki hadisleriyle temas etmekte bu konuda ebeveynlerin yetkili ve sorumlu olduklarını vurgulamaktadır: “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz.” (İbn Mace, Edep, 3; Tirmizi, Birr, 33) “İlim talep etmek her Müslümana farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17)

Kaynak: Doç. Dr. Selim Özarslan, Diyanet Dergi

İslam ve İhsan

ANNE-BABANIN ÇOCUKLARINA KARŞI VAZİFELERİ

Anne-babanın Çocuklarına Karşı Vazifeleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.