Amir Bin Fuheyre (r.a.) Kimdir?

Amir Bin Fuheyre radıyallahu anh hicrette canı pahasına büyük hizmet gören fedakar bir yiğit... Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebubekir Efendimizle birlikte hicret etme şerefine eren bir bahtiyar.... İslam davasına gönül vermiş, irşad için nice sıkıntılara göğüs germiş bir kahraman... İslam davetini ilk duyan ve ona ilk icabet edenlerden.

Amir Bin Fuheyre, aslen Ezd kabilesine mensup. Beni Teym kabilesinden Tufeyl ibn-i Abdullah'ın kölesi olarak tanınır. Karın tokluğuna çobanlık yapardı. Karnı toktu fakat ruhu açtı. Gönlü bir türlü doymuyordu. Ruhuna gıda olacak bir şeyler arıyordu. Yeni dinin geldiğini, İslam güneşinin gönülleri aydınlattığını duydu. Resûlullah (s.a.) Efendimizi sordu ve buldu. Onu görür görmez gönlü ışıyıverdi. Kelime-i şehadet getirerek İslam'a girdi. Müşriklerin acılı işkencelerine maruz kaldı. Kimsesizdi fakat en büyük servete kavuşmuştu. Zulüm altındaydı ama gönlü huzur doluydu.

KÖLENİN SABRI

Kendisine yapılan işkencelere sabretti. Gönlünü şöyle teselli etti. Bu beden nasıl olsa çürüyecekti. Bu işkenceler nasıl olsa bitecekti. Çünkü her şey geçiciydi. Ama ruh ölmezdi. O devamlıydı. Onun gıdası ise imandı. İşte Amir Bin Fuheyre (r.a.) bu duygu ve düşüncelerle asla imanından taviz vermedi. Tam bir ihlas ve samimiyetle Resûlullah (s.a.)'a teslim oldu. İslam davasındaki bu ihlas ve teslimiyeti ona nice kapılar açtı... Hz. Ebubekir (r.a.) onu satın aldı. İşkenceden kurtuldu. Azad etti ve hürriyetine kavuştu.

O, sanki dünyaya yeni gelmiş gibiydi. Hz. Ebubekir (r.a.)'ın koyunlarının çobanlığını yapıyordu. Gönlü huzur dolu olarak hem geçimini temin ediyor, hem de Allah'a kulluğun zevkini tadıyordu. İman lezzetini yudum yudum içiyordu. Bu arada müşrikler de Müslümanlara karşı işkencelerini artırmıştı. Sevgili Peygamberimiz devamlı Allah'a dua ve niyazda bulunuyordu. Ashabına hicret izni verilmişti. Bir müddet sonra da iki Cihan Güneşi Efendimiz hicret edecekti. Yol arkadaşı Hz. Ebubekir (r.a.) olacaktı. Amir ibn-i Fuheyre (r.a.) da bu iki sadık dosta hizmet edecekti.

ÇOBANIN İKRAMI

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir gece yarısı Hz. Ebubekir (r.a.)'a vardı. İlahi iradeden izin çıkmıştı. Hicret edilecekti. O da refiki olacaktı. Hazırlıklar yapıldı. Gece yarısı evden çıkıldı. Sevr mağarasında izlerini kaybettirip ertesi gece yola devam edilecekti. Amir Bin Fuheyre (r.a) de o iki sevgilinin yiyecek ve içecek ihtiyaçlarını temin edecek, ahvali onlara bildirecekti. Bu zorlu bir işti. Fedakarlık isteyen bir hizmetli. Hatta can tehlikesi söz konusuydu. Ama o iki sevgiliye canlar feda olsundu. Amir Bin Fuheyre sabah olunca sürülerini Sevr mağarasına doğru sürdü. Etrafı kollayarak mağaraya yaklaştı. O iki can dosta süt ve yiyecek verdi. Orada kaldıkları müddet bu şerefli hizmeti yerine getirdi. Cenab-ı Hak onun bu titiz, uyanık iş bilirliğine ve başarılı hizmetine karşılık büyük mükafat verdi. O da onlarla birlikte hicret etti.

Ne büyük mazhariyyet!.. Ne seadet!.. Ne şeref!.. Allah'ın Resulü, Habibi ve Sıddîyk-ı Ekber ile birlikte hicret etmek... İnsan, teslimiyet, samimiyet ve hizmetteki titizliği ölçüsünde ne büyük şerefe eriyor.... Böyle güzel nimetlere kavuşuyor... Sabır ve sebatı sayes'inde ne yüce mertebelere ulaşıyor... Her hizmette samimiyet, fedakarlık ve iş bilirlilik başta geliyor... Rabbimiz bizleri de kendine kullukta, dinine hizmette samimi, fedakar ve işbilir yiğitler eylesin... Amin.

İki Cihan Güneşi Efendimiz Medine-i Münevvere'ye hicret edince Ensar ile muhacir arasında kardeşlik kurmuştu. Amir Bin Fuheyre (r.a.) ile de Haris İbni Evs İbni Muaz'ı kardeş ilan etti.

Bİ'Rİ MAUNE FACİASI

Bedir ve Uhud savaşlarına katılan Amir Bin Fuheyre (r.a.) İslam davasına gönül vermiş bir kahramandı. Resûlullah (s.a.) Efendimizin itimadını kazanmış fedakar bir yiğitti. Necidlilere gönderilen irşad heyetî içindeydi. Bi'ri Maûne faciasında şehit edildi. Necid şeyhi Ebû Bera, Medine'ye gelerek Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimizden İslam'ı öğretecek muallimler istedi. Sevgili Peygamberimiz de yetmiş kişilik bir irşad heyeti hazırladı. Amir Bin Fuheyre (r.a.) de bu seçkin heyetin içindeydi. Hicretin dördüncü senesiydi. Necidlilere gönderilen bu irşad heyeti Bi'ri Maûne'ye gelince tuzağa düşürüldü. Umeyye oğlu Amr'ın dışında bütün sahabiler şehit edildi. Bu irfan ordusunun uğradığı akıbet Müslümanlar arasında unutulmaz bir acı oldu. Henüz kırk yaşlarında bulunan Amir Bin Fuheyre (r.a.) de burada şehit edildi. Şehadeti şöyle oldu:

"Azgın müşrik Cebbar İbni Sülma'nın attığı mızrak, Amir'in sırtından girerek göğsünü yarıp çıktı. Kanlar fışkırmaktaydı. Fakat o buna aldırmıyordu. Can pazarında iken; "Kazandım!.. Kurtuldum. Vallahi...." diye sevinç çığlıkları atıyordu. Cebbar da hayretler içerisinde ona bakıyor ve söylediklerine bir mana veremiyordu. O neyi kazanmıştı?... Niçin sevincinden haykırıyordu?.. Can çekişen bir insanın son nefesinde söylediği bu sözler Cebbar'a çok tesir etmişti. Dahası da vardı. Amir Bin Fuheyre (r.a.) şehit olunca melekler gelip onu semaya kaldırmış, tekrar yere indirerek defnetmişlerdi. Cebbar hayretler içerisindeydi. Gördüklerine inanamıyordu. Kendi kendine; acaba başkası da gördü mü diye sormağa başladı. Gördüklerini anlatmaya kalksa kim inanırdı? Çevresindeki insanlar gözleriyle gördüklerinden başkasına inanmazdı. Kime anlatacaktı? Gözleriyle görmüştü ama nasıl oluyordu bu garip haller? Bu düşünceler Cebbar'ın hidayetine vesile oldu. Bu hadisenin sonunda Cebbar İslam'la şereflendi. Amir İbni Fuheyre (r.a.) de cennete uçtu. Cenab-ı Hak şefaatlerine mazhar eylesin. Amin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1996 - Mayıs, Sayı: 123, Sayfa: 026

Bİ'Rİ MAUNE VE REC'İ OLAYI

https://www.islamveihsan.com/biri-maune-ve-reci-olayi.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.