Allah’ın Azameti Karşısında İnsan Ne Kadar Acizdir?

Allah’ın mutlak hâkimiyeti karşısında insan ne derece çaresizdir? Gerçek güven ve emniyet nasıl mümkün olur?

Âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır:

“O, öyle Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilah yoktur. O, mülkün sahibidir, eksiklikten münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üsündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah, müşriklerin ortak koştukları şeylerden münezzehtir.” (Haşr sûresi, 23)

İNSANIN ACİZLİĞİ VE ALLAH’IN AZAMETİ

Bir gün Yahudi hahamlarından bir âlim, Nebiyy-i Muhterem (s.a.s.)’in yanına geldi ve şunları söyledi:

“- Yâ Muhammed (s.a.s.)! Biz kitaplarımızda Cenâb-ı Hakk’ın şöyle anlattığını görüyoruz:

«Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını bir parmağında, ağaçları bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, diğer varlıkları da bir başka parmağında tutarak: ‘Bütün kâinatın hâkimi benim’ der.»”

Bu sözler üzerine Resûlullah (s.a.s.), hahamın söylediği şeyleri doğrulayarak azı dişleri görününceye kadar güldü, sonra da “Onlar Allah’ı, kudret ve azametine yaraşır bir şekilde tanıyamadılar” (Zümer 39/67) âyetini okudu. (Buhârî, Tefsir 39/2; Müslim, Kıyâmet 19)

Resûlullah (s.a.s.), yine bir gün hutbede bu âyeti okumuş ve şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ gökleri ve yıldızları küçük bir çocuğun topu elinde çevirdiği gibi çevirir ve o gün şöyle buyurur: «Ben bir tek ilâhım, hükümdarım, cebbârım! Büyüklük yalnız bana aittir! Nerede dünya hükümdarları? Nerede dünyadaki zorbalar, mütekebbirler?»”

Hadisi nakleden sahâbî diyor ki:

“Peygamberimiz (s.a.s.) bunları söylerken öyle titremeye başladı ki, biz minberin yıkılacağını sanarak korktuk.” (Buhârî, Tefsir 39/3; Müslim, Munafikîn 24; İbn Mâce, Mukaddime 13)

Gerçek Emniyetin Adı: el-Mü’min

Bir insan düşünsek, tek başınadır. Düşmanları tarafından aranmakta, dar bir yere atılmış ve zayıflığından dolayı, organları hareket edememektedir. Hareket etse de yanında silahı yoktur. Silahı olsa da tek başına düşmanlarına karşı koyacak durumda değildir. Askeri olsa da askerlerinin kırılmayacağından emin değildir. Bu durumda iken âniden güçsüzlüğünü gideren birisi geliyor, kendisini güçlendirip ordusu, askerleri ve silahlarla kendisine yardım ediyor, imdadına yetişiyor. Etrafına da büyük bir kale yapıyor. İşte bu kişi o zayıfa bu durumda emniyet ve eman vermiş olur. Bundan dolayı yardım eden kimseye mü’min, demek yerinde olur.

Kul asıl yaratılışında zayıftır. Dâhilî yönden açlık, susuzluk ve hastalıklara mâruz kalmaya hazırdır. Hâriçten de yakıcı felâketler, boğup yaralayıcı ve kırıp parçalayıcı âfetlere mâruz bir durumdadır. Bu korkunç ve tehlikeli durumlardan kendisine güven verecek kimse ancak, hastalığını tedavi edecek ilaçları, açlığını giderecek yemekleri ve susuzluğunu giderecek içecekleri hazırlayandır. Bundan başkası değildir. Beden savunacak, sağlığı yerinde kuvvetli uzuvlardır. Duyular kendisine yaklaşan tehlikeleri haber vermekte olan casuslardır. Bundan sonra kulun en büyük korkusu, âhiret helâkidir. Kulu bu tehlikeden koruyacak kaleyi, gerçek bir tevhid kelimesinden başka bir şey yapamaz. Allah Teâlâ da ona tevhid yolunu gösterir.

Kulu tevhid kelimesine imrendiren ise bir kudsî hadiste: “Lâ ilâhe illallah benim kalemdir. Bu kaleme giren benim azâbımdan emin olur.” (Deylemî, Hadis No: 8101) buyrulmuş olmasıdır. Bu âlemde emniyet içinde olan kimse yoktur ki Allah Teâlâ’nın yaratmış olduğu sebeplerden faydalanmasın. Bu sebeplerden yararlanmanın yolunu gösteren de yalnız Allah’tır. (İsmâil Hakkı Bursevî, Rûhu'l Beyân Tefsiri, 21.Cilt, Erkam Yayınları)

Kaynak: 2g1d@2g1d.com

İslam ve İhsan

İNSANIN ACZİYETİ

İnsanın Acziyeti

İLAHİ RAHMETİ ÇEKEN ŞEYLER

İlahi Rahmeti Çeken Şeyler

ALLAH’IN RAHMET, MAĞFİRET VE İNAYETİNİ NASIL KAZANABİLİRİZ?

Allah’ın Rahmet, Mağfiret ve İnayetini Nasıl Kazanabiliriz?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.