Âl-i İmrân Suresi 109. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 109. ayeti ne anlatıyor? Âl-i İmrân Suresi 109. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Âl-i İmrân Suresi 109. Ayetinin Arapçası:

وَلِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ وَاِلَى اللّٰهِ تُرْجَعُ الْاُمُورُ۟

Âl-i İmrân Suresi 109. Ayetinin Meali (Anlamı):

Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Bütün işler neticede Allah’a dönmekte; O neye hükmederse öyle olmaktadır.

Âl-i İmrân Suresi 109. Ayetinin Tefsiri:

Allah’tan, O’nun azamet ve yüceliğine yaraşır bir şekilde korkup, istikâmet üzere bir hayat yaşamayı, Allah’ın sapasağlam ipi olan Kur’an’a sımsıkı sarılmayı, bölünüp parçalanmamayı emreden ve bu ilâhî emirlere uygun yaşayan mü’minlerle bunları hiç dikkate almayan kâfirlerin akıbetini haber veren bu âyetler, şüphesiz Allah Teâlâ’nın Cebrâil (a.s.) vasıtasıyla Peygamber Efendimiz’e okuduğu yanlış ihtimâli olmayan dosdoğru âyetleridir. Allah, bu âyetleri, merhametinin bir tecellisi olarak kullarını doğru yola irşad için indirmiştir. Çünkü O, hiçbir yaratığına, hiç kimseye en küçük bir zulüm yapmayı veya yapılmasını asla istemez. Dolayısıyla bir kısım kulların karşılaşacağı acı sonuçlar Allah’ın bir zulmü değil, kendi yaptıkları kötülüklerin bir karşılığı olacaktır. Göklerde ve yerde olan her şey Allah’a aittir. Onlarda tek başına hükmeden ve istediği gibi tasarruf yapan O’dur. Olan biten bütün işler nihâyetinde Allah’a dönmekte; O nasıl hükmederse işin sonucu o şekilde gerçekleşmektedir. Bu bakımdan herkes Allah’ın huzurunda toplanacak, hesaba çekilecek ve hak ettiği karşılığını bulacaktır.

İnsanların hayra yönlendirilmesi ve âhirette de hayırlı neticeler elde edebilmeleri için onlara iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu açık bir şekilde öğretecek ve gösterecek örnek bir topluluğa ihtiyaç vardır. Gelen âyet bu hususu ele almaktadır:

Âl-i İmrân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Âl-i İmrân Suresi 109. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.