Ahirette Herkes Pişman Olacak

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, biz ümmetini îkaz sadedinde: “–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuştu. Peki o pişmanlık nedir? İşte Peygamber Efendimizin (s.a.v) sahabilere cevabı...

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Gel gidelim can durmadan,
Sûret terkini urmadan,[1]
Araya düşman girmeden,
Gel dosta gidelim gönül!

Ölüm haberi gelmeden,
Ecel yakamız almadan,
Azrâil hamle kılmadan,
Gel dosta gidelim gönül!

[Fânî hayat ırmağı, ebediyet deryasına doğru sürʼatle akıp gidiyor. Dünyanın gündüz ve geceleri hiç bitmeyecekmiş gibi tüketilirken, ansızın yarını olmayan bir gün geliveriyor. Ömür, metrajı belli olmayan bir makara gibi; ne zaman biteceği meçhul…

Dünya hayatı bize bir defalığına verilen, tekrar ve telâfisi olmayan kısa bir mühletten ibârettir. Bu kısa mühlet bittikten sonra pişman olmanın bir faydası yoktur. Dolayısıyla ölüme her an hazırlıklı olmak elzemdir.

ÖLÜP DE PİŞMANLIK DUYMAYACAK HİÇBİR KİMSE YOKTUR

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, biz ümmetini îkaz sadedinde:

“–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuştu.

“–O pişmanlık nedir yâ Rasûlâllah?” diye soruldu. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını verdiler. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

Dolayısıyla, tevbe ederek hâlimizi ıslâh etmek için de, sâlih ameller işlemek için de, gün bugündür, fırsat bu fırsattır. Biz bu fırsattan gâfil kalsak da, ecel senedinin vâdesi dolduğunda Azrâil -aleyhisselâm- bir an bile vazifesinden gâfil kalmayacaktır.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infâk edin. Allah, eceli geldiğinde hiç kimsenin (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 10-11)

Son nefesten sonra artık kulluk imtihanı da bitmiş oluyor. Kabirde, kıyamette, mahşerde sâlih amel işleme imkânımız yok… Orada ancak imtihan âlemi olan dünya mektebinden aldığımız karneye göre bir hayat tarzımız olacak.

Rivâyete göre İlyas -aleyhisselâm-, Ölüm Meleği’ni karşısında görünce dehşete kapılarak ürperir. Azrâil -aleyhisselâm-, bunun sebebini merak ederek:

“−Ey Allâh’ın Peygamberi! Ölümden mi korktun?” diye sorar.

İlyas -aleyhisselâm- cevâben:

“−Hayır! Ölümden korktuğum için değil, dünya hayatına vedâ edeceğim için bu hâldeyim. Zira dünya hayatında Rabbime kulluk yapmaya, iyilikleri tavsiye edip kötülüklerden men etmeye gayret ediyor, vaktimi ibadet ve sâlih amellerle geçiriyor, güzel ahlâk ile yaşamaya çalışıyordum. Bu hâl benim için huzur kaynağı oluyor, gönlüm sürur ve mânevî neşelerle doluyordu. Ölünce bu zevk ve lezzetlerden mahrum olacağım ve kıyâmete kadar mezarda rehin kalacağım için mahzun olmaktayım!”

Velhâsıl Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın ifadesiyle:

“Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkânı yoktur.”]

Rabbimiz; ömür sermayemizin kalan kısmını, geçen kısmından daha hayırlı olacak şekilde sâlih amellerle ihyâ edebilmeyi, cümlemize nasîb eylesin. Âmîn!..

Dipnotlar: [1] Terk urmak: Terk etmek, bırakmak, vazgeçmek.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Haziran, Sayı: 412

 

İslam ve İhsan

AHİRET HAYATINI İSTEYENLER

Ahiret Hayatını İsteyenler

DÜNYA VE AHİRET HAYATINDA SAADETİN İLK ŞARTI

Dünya ve Ahiret Hayatında Saadetin İlk Şartı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.