Abdestin Adabı Nelerdir?

Abdestin adabı (edepleri) nelerdir? İslam’da abdest alma adabı nedir? Abdest adabı ile ilgili hadisler.

Hanefîler mendup anlamında “edeb” ve çoğulu “âdâb” terimini kullanırlar. Edeb veya mendûp, Rasûlullah (s.a.s)’ın bir veya iki defa yaptığı ve devamlı olarak işlemediği fiillerdir. Hükmü; işlendiği zaman sevabın olması, terkedildiğinde ise kınamanın bulunmamasıdır. Mâlikîler ise, bu fiiller için mendup veya âdâb yerine “fazilet”, “haslet” ve “müstehab” terimlerini kullanırlar.

Sünnetle mendup veya müstehap arasındaki fark şudur: Sünnet, Şârî’-i Hakîm’in yapılmasını te’kid ettiği ve değerini yükselttiği fiildir. Mendup veya müstehap ise, Şârî’in kesin olmaksızın, yapılmasını istediği ve yapılmasını hafif tuttuğu fiildir. Bunlardan herbirini yapan sevap alır ve terkedene ceza verilmez.

ABDESTİN 15 ADABI

Maddeler halinde abdestin 15 adabı:

1. Abdest alırken kıbleye yönelmiş olarak bulunmak. Çünkü kıble yönlerin en şereflisidir ve ona dönerek yapılan duanın kabul olunacağı umulur. Şâfiî ve Hanbelîler sünnetle edep arasında bir fark gözetmedikleri için kıbleye dönmeyi sünnet kabul ederler.

2. Namaz vakti girmeden önce abdest alıp hazır bulunmak. Özür sahipleri bunun dışındadır.

3. Abdest alırken yüksekçe bir yerde bulunmak. Böylece, abdest sularının elbiseye sıçraması önlenmiş olur.

4. Bir özür bulunmadıkça abdestte başkasından yardım istememek. Ancak başkası kendi isteği ile yardımcı olursa edebe aykırı sayılmaz. Mugire b. Şu’be’nin yolculukta Rasûlullah (s.a.s) abdest alırken, ona su döktüğü nakledilir.[1]

5. Abdest sırasında bir ihtiyaç veya zaruret bulunmadıkça başkasıyla konuşmamak. Çünkü konuşmak abdest alanın dikkatini dağıtır.

6. Abdest alırken sıkı olmayan parmak yüzüklerini oynatmak. Yüzük darsa, oynatarak altına suyun girmesini sağlamak gerekir. Ebu Rafi’ (r.a)’den, Rasûlullah (s.a.s)’in abdest alırken yüzüğünü hareket ettirdiği nakledilmiştir.[2]

7. Abdestte ağıza ve buruna sağ el ile su vermek, burnunu temizlemede ise sol elini kullanmak.

8. Kulakların iç kısmını ıslatılmış serçe parmağı ile meshetmek.

9. Boynu meshetmek. Hanefîlerde tercih edilen görüşe göre, boynu meshetmek müstehap veya menduptur. Çünkü Talha b. Mutarrif’in babasından, onun da dedesinden naklettiği, Hz. Peygamber (s.a.s)’in boynunu meshettiğine dair hadis zayıf kabul edilmiştir.[3] Bu yüzden, fakihlerin çoğunluğu boynu meshetmeyi mekruh görmüşlerdir.

10. Yüzü yıkarken, yüz kenarlarını ve göz pınarlarını yoklamak, suyu dirsek ve topukların yukarılarına kadar ulaştırmak. Hadiste şöyle buyurulmuştur: “Sizler abdest azalarınızı yıkarken geniş tuttuğunuz için kıyamet gününde “el-Gurru’l-Muhaccelûn”sunuz. Artık sizden hem yüzünü, hem de el ve ayaklarını yıkarken geniş tutabilen, tutmaya çalışsın.” [4]

Mâlikîler hadisteki “gurre”sözcüğünü, “abdest”anlamında alarak, gurrenin uzatılmasına iki anlam vermişlerdir: Birincisi, her azanın farz olandan fazlasının yıkanması, diğeri abdestin devamlı tutulması veya devamlı abdestli bulunulmaya çalışılması. Onlara göre, birincisi aşırıya kaçma sebebiyle mekruh, ikincisi ise müstehaptır.[5]

11. Azaları yıkamaya yetecek kadar su almak, nehir veya deniz kenarında bile su israfından kaçınmak. Çünkü suyun israfı mekruhtur.

12. Abdest aldıktan sonra kelime-i şehâdet getirmek ve dua okumak. Hanbelîler gusülden sonra da bunun mendup olduğunu söylemişlerdir.

Kelime-i şehâdet ve dua şu şekildedir: ​

“Eşhedü en lâ ilâhe illâllah vahdehû lâ şerîke leh, ve eşhedü enne Muhammed’en abduhû ve Rasûlüh. Allahümme’calnî mine’t-tevvâbîne ve calnî mine’l-mütetahhirîn. Sübhâneke, Allahümme ve bi hamdike. Eşhedü en lâ ilâhe illâ ente, estağfiruke ve etûbü ileyke. Ve sallallahü ve selleme alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed.”

Anlamı: “Allah’tan başka hiç bir ilâh olmadığına, O’nun ortağının bulunmadığına, tek ilâh olduğuna şehâdet ederim. Ve yine şehâdet ederim ki Muhammed O’nun kulu ve Rasûlü’dür. Allah’ım! Beni çok tevbe edenlerden, çokca temizlenenlerden kıl. Sen her türlü eksiklikten uzaksın. Allah’ım! Sana hamd ederim. Senden başka hiçbir ilâh olmadığına şehâdet ederim. Senden bağışlanma diler, sana tevbe ederim.”

Abdest aldıktan sonra Hz. Peygamber’e salâtü selâm getirmek sünnettir. Kelime-i şehâdet ve dua ise mendup olup şu hadise dayanır: “Sizden biri, abdest alır ve abdestini eksiksiz olarak tamamlar, sonra da: “Allah’tan başka bir ilâh olmadığına, O’nun ortağının bulunmadığına, tek ilâh olduğuna şehâdet ederim ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed O’nun kulu ve Rasûlü’dür” diyecek olursa, şüphesiz ona cennetin sekiz kapısı da açılır, hangisinden dilerse oradan girer.” Müslim’in naklettiği bu hadise Tirmizi şu ilavede bulunur: “Sen her türlü eksiklikten münezzehsin. Allah’ım, sana hamd eder, senden başka hiç bir ilâh olmadığına şahitlik ederim. Senden mağfiret diler ve sana tevbe ederim. Allah’ım! Sen beni çok tevbe edenlerden ve çok temizlenenlerden kıl.” [6]

13. Abdestten artan sudan kıbleye karşı ayakta bir miktar içmek ve bu sırada; “Allah’ım! Beni her günah işledikçe tevbe eden ve günahtan kaçınıp tertemiz bulunan salih kullarından kıl” diye dua etmek.

14. Abdestin sonunda bir, iki veya üç defa Kadir Sûresi’ni okumak.

15. Abdestten sonra, kerâhet vakti değilse iki rekat nafile namaz kılmak.

Abdestin sünnetlerine veya edeplerine aykırı olan şeyler, ya tahrîmen, ya da tenzîhen mekruhtur.

Dipnotlar:

[1] Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 175. [2] Şevkânî, age, I, 153 [3] İbn Âbidîn, age, I, 115; Şevkânî, age,, I. 163; Mevsılî, İhtiyar, I, 9 [4] Müslim Tahâre, 34, 35 [5] Zühaylî, age, I, 254 [6] bk. Müslim, Hac, 276; Tahâre, 17; Ebû Dâvud, Tatavvu’, 26, Menâsik, 63; İbn Mâce, Tahâre, 57, İkâme, 72, Tirmîzî, Deavât, 38.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

KUR’AN’A VE SÜNNETE GÖRE ABDEST NASIL ALINIR?

Kur’an’a ve Sünnete Göre Abdest Nasıl Alınır?

ABDESTİN FARZLARI

Abdestin Farzları

ABDESTİN SÜNNETLERİ

Abdestin Sünnetleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.