Zâriyât Suresi 58. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Zâriyât Suresi 58. ayeti ne anlatıyor? Zâriyât Suresi 58. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Zâriyât Suresi 58. Ayetinin Arapçası:

اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الرَّزَّاقُ ذُو الْقُوَّةِ الْمَت۪ينُ

Zâriyât Suresi 58. Ayetinin Meali (Anlamı):

Muhakkak ki Allah, evet O, bütün rızıkları veren, sonsuz kudret ve sarsılmaz kuvvet sahibi olandır.

Zâriyât Suresi 58. Ayetinin Tefsiri:

Cin ve insan cinsinin yaratılmasının hikmeti, Cenâb-ı Hakk’ı tanıyıp ona kulluk etmektir. Onlar, kendilerini yarattığı için Allah’a kulluk etmelidirler. Çünkü tek yaratıcı olması sebebiyle ibâdet edilme hakkı da yalnızca Allah’a aittir. Bunun dışında başka şeylerle tüketilen ömürler ve yapılan ameller zayi edilmiş olur. Bunun bir de vebâli ve azabı olacaktır. “Bana ibâdet etsinler” ifadesi “beni tanısınlar” şeklinde de tefsir edilmiştir. Bunun mânası ise “Beni ma’bud bilsinler; beni kalpte tanıyarak mârifetullâha ersinler” demektir. Gerçek şu ki, Allah’ı tanıyıp bilmeden O’na gerçek bir kulluk yapılamaz. Nitekim ashâb-ı kirâm, Resûlullah (s.a.s.)’e:

“−Yâ Rasûlallah! Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sordular. O da:

“−Allah’ı bilmektir!” buyurdu.

“−Hangi amel mertebeyi artırır?” diye sordular. Yine:

“−Allah’ı bilmek!” buyurdu. Bunun üzerine:

“−Yâ Rasûlallah! Biz amelden soruyoruz, Siz ilimden cevap veriyorsunuz!” dediklerinde Resûlullah (s.a.s):

“−Allah’ı bilerek yapılan az amel bile fayda verir. Fakat cehâletle yapılan çok amel bile fayda sağlamaz!” buyurdular. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 688)

Mezheb imamı Ahmed b. Hanbel (r.h.)’ın sergilediği şu nezâketli davranış, Allah Teâlâ’yı tanımanın zahirî ilmin ötesinde daha derin bir mâna taşıdığını ifade eder:

Anlatıldığına göre Hazret, sık sık büyük velî Bişr-i Hafî (k.s.)’un yanına gider, onunla sohbet ederdi. Tam mânasıyla ona bağlanmıştı. Bir defasında talebeleri dediler ki:

“–Ey İmâm! Sen, Kur’ân ve sünnet ilimlerinde müctehid bir âlimsin. Buna rağmen böyle sıradan bir insanın yanına gidip gelmen sana yakışır mı?” Büyük İmâm şu cevâbı verdi:

“–Evet, saymış olduğunuz hususları ben ondan daha iyi bilirim. Ama o, Cenâb-ı Hakk’ı benden daha iyi bilmekte ve tanımaktadır.”

Şunu belirtmek gerekir ki, Allah’ın, kulların ibâdetine ihtiyacı yoktur. Onlardan bir rızık veya kendisini doyurmalarını istemediği gibi, onları rızıklandıran da Allah’tır. Dolayısıyla O’na ibâdet edip etmemeleri O’nun Ulûhiyetini ve Rubûbiyetini etkilemez. Fakat Allah’a ibâdet etmek, insanın fıtratının gereğidir. Çünkü insan Rabbine ibâdet etmek için yaratılmıştır ve fıtratının aksine davranması kendi zararınadır. Âyette geçen “ibâdet” kelimesi sadece namaz, oruç, hac vs. gibi belli bir niyet, şekil ve şartlar içinde yapılan ibâdetler mânasında değildir. Bu ifadenin tam anlamı, cin ve insanların Allah’tan başkasına tapmamaları, itaat etmemeleri, hiç kimseye boyun eğmeyip sadece Allah’ın huzurunda eğilmeleri, O’nun emirlerine itaat edip O’ndan korkmaları, sadece Allah’ın dininin kanunlarına uymaları, O’nun dışında hiç kimseden bir şey beklememeleri ve hiç kimsenin önünde dua etmek için el açmamaları demektir. Diğer bildiğimiz ibâdetler zaten bu tarifin içinde yer almaktadır. Ayrıca belirtmeye lüzum yoktur.

Yaratılış gayelerine uygun davranmayanları bakın nasıl bir son beklemektedir:

Zâriyât Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Zâriyât Suresi 58. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.