Yarın Yaparım Diyenler Helak Oldu!

Yarını olmayan güne hazır mıyız? Hadisi şerifte “yarın yaparım diyenler helâk oldu” denilmiştir. Yarını olmayan bir günün her an gelebileceğini, hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım…

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:

“Bütün varlığınla Rabbine yönel. Yarın endişesini, dünün yanına terk et. Zira muhtemeldir ki yarın geldiği zaman, sen ölmüş olabilirsin.”

Hâfız-ı Şîrâzî; “İnsan; birkaç damla kan, binbir endişedir!” der. Hakîkaten insan, beden olarak et ve kemikten ibaret. Fakat rûhen; binbir endişe yumağı. Rızık endişesi, sıhhat endişesi, istikbâl endişesi, bitmek-tükenmek bilmeyen hayaller, plânlar, emeller… Hâlbuki ecel gelip çattığında, hepsi bir anda bıçak gibi kesilecek, âdeta kaybolan gölgelere dönüşecek.

O hâlde insan, ne dünya rüyasında bulduğu definelere aldanmalı, ne düştüğü fakr u zarûrete yanmalı, ne de gelgeç sevdâlar uğruna ebedî hayatını hüsrâna çevirmeli. Fânî dünyayı, dâimâ ebediyet ufkundan seyretmeli. Kalbini fânî endişelerin kafesi yapmayıp her ânını Hakk’a tevekkül ve teslîmiyet ikliminde değerlendirerek huzura kavuşmalı…

Geçen zamanı geri almak mümkün olmadığı gibi, yarına çıkıp çıkamayacağımız da meçhul. Nitekim dün hayatta olan niceleri, bugün berzah âlemindeler. Bu bakımdan, yanlışlara tevbe etmek için, gün bu gündür. Sâlih amellere koşmak için de fırsat bu fırsattır.

Bunun içindir ki; “yarın yaparım diyenler helâk oldu” denilmiştir. Yarını olmayan bir günün her an gelebileceğini, hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmayalım…

Bir kabristana gitsek, orada kendimizden daha küçük yaşta vefat etmiş nicelerinin mezar taşlarına rastlayabiliriz. Dolayısıyla ölümün yaşı yoktur, herkes ölebilecek yaştadır. Ölüme her an hazırlıklı olmak şarttır.

Hamd olsun ki yeni bir üç aylar mevsimine girmiş bulunuyoruz. Bu mübârek zamanın kıymetini iyi takdir etmeliyiz. Zira geçen sene aramızda bulunan eş-dosttan bir kısmı bu sene aramızda değil. Gelecek sene acaba biz de var mıyız, yok muyuz, meçhul. Dolayısıyla bu üç ayların, son üç aylarımız olabileceği şuuruyla en güzel şekilde ihyâsına gayret etmeliyiz.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz; “…Namaza durduğunda sanki son namazın gibi kıl…”(İbn-i Mâce, Zühd, 15.) buyurduğu gibi; biz de içinde bulunduğumuz bu mübârek mevsimi sanki son üç aylarımızmış gibi ihyâ edelim.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2018 – Nisan, Sayı: 386, Sayfa: 032

AHİRET HAYATI

İslam ve İhsan

KÜÇÜCÜK BİR AMELİN ÂHİRETTEKİ KARŞILIĞI!

Küçücük Bir Amelin Âhiretteki Karşılığı!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.