Ulubatlı Hasan’ın Şehadeti

Abdullah Sert Hocaefendi, Fatih devrinin kahramanları; Ulubatlı Hasan’ın, Karaca Paşa ve Hasan Ağa’nın şehadetlerini anlatıyor.

ULUBATLI HASAN NASIL ŞEHİT OLDU?

Ìslâmiyet henüz Mekke ve Medine’de bile tam olarak yayılmamış, Arap Yarımadası’ndaki müşrikler hep birlikte bir avuç sahabe ordusunu imha etmek için planlar hazırlamaya başlamışlardı.

Buna rağmen Allah’ın Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem- değil Arabistan, İran’ın, İstanbul’un bile Müslümanların eline geçeceğini haber veriyor ve İstanbul’u fethedecek ordu ve kumandan için de:

– “İstanbul elbet feth olunacaktır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur. Ona kumanda eden emir ne güzel emirdir” buyuruyordu. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-’in müjdelerine mazhar olan bu ordunun naçiz bir neferi veya kumandanı olmak için Müslümanlar Kostantiniyye’ye defalarca cihat ordusu çıkarmışlardır. Ancak bu şeref yalnız yüce Hakan Fatih Sultan Mehmet Han ve onun aziz askerlerine nasip olmuştur.

İstanbul’un fethi başlı başına bir şehâmet, cesaret ve Müslümana has feragat ve fedakârlıklar meşheridir. Tarihçi Feridun Fazıl’ın ifadesiyle bir Ulubatlı Hasan hadisesi bile bizleri heyecan ve hayretlere gark etmektedir.

Bundan beş asır evvel 28 Mayıs 1453’deTopkapı surları dışında kurulmuş olan Türk çadırlarında meş’aleler sabahlara kadar yanarken, Ulubatlı Hasan’ın heyecanı son raddesine gelmiş bulunuyordu. O, vaktiyle Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-’in methine mazhar olan cihat ordusunun naçiz bir neferi olmak şerefine mutlaka kavuşmak azminde idi.

İstanbul’u muhasara eden orduların başkumandanı Sultan İkinci Mehmet Han ise, bütün hazırlıklarını tamamlamış idi. Bu gece sabaha kadar kimse uyumayacak, Fahr-i Kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin methettiği gaziler son emri bekleyecekti. Top ateşi fasılasız devam ediyordu. Kara tarafından yüzbin kişilik bir kuvvet, ordugâhın sağ cihetinde yaldızlı kapı karşısında, elli bin kişilik bir kuvvet de sol cihette dizilmişti. Padişah onbeş bin yeniçeri ile merkezde bulunuyordu. Yetmişten fazla harp sefinesi limanda idi.

Fatih Sultan Mehmet Han, orduyu son bir defa daha gözden geçirmiş, askere şevk ve heyecan veren âyet-i kerime ve hadis-i şerifleri okumuş, surlara ilk çıkacakların birer İslâm kahramanı sayılacaklarını bildirmişti.

O gün vezirlerini, ordunun ileri gelen kumandanlarını, ömürlerini mensubiyeti ile iftihar ettikleri İslâm’ı yaymak için cihat meydanlarında geçirmiş, güngörmüş ihtiyarları huzuruna çağırmış, bir hitabede bulunmuştu. Sözlerine şu cümlelerle başlıyordu:

– Ey benim paşalarım, beylerim, cihat arkadaşlarım! Sizi, cesaretinizi bir kat daha artırmak için buraya topladım. Bunu daima, lüzumundan fazla gösterdiniz. Cesaret ve şiddetiniz gayret ve hizmetiniz, her zaman görülen meşhudatımızdır.

Padişah bundan sonra, düşmanın durumu hakkında esaslı malumat vermiş ve konuşmasını şöyle bitirmişti:

–Şimdi parlak bir cihat için yekdiğerinizi teşci ediniz. Zafer için üç şart esastır. Hulus-i niyet, fena hereketlerden ictinap, emirlere itaat, yani kemal-i sükûnetle ve intizam dahilinde verilen emirlere itaat ediniz, ettiriniz. İmanî heyecanın verdiği galeyân ile muharebeye koşunuz. Mâlik olduğunuz liyakati gösteriniz. Zillet geride, şehadet ileridedir. Bana gelince sizin başınızda dövüşeceğime yemin ederim. Herkesin ne suretle hareket edeceğini bizzat takip edeceğim. Şimdi mevkilerinize dönünüz. Çadırlarınıza gidiniz! Maiyetiniz efradı da aynı suretle hareket etsinler. Her tarafta bir sükûn-ı mutlakın hükümran olmasını emrediniz. Badehu fecirle kalkar kalkmaz namazlarınızı kılıp askerlerinizi tam bir intizam içine sokunuz. Hiçbir şeyle ve hiç bir kimsenin tesiri ile temkininizi bozmayınız. Sakin ve müsterih olunuz. Fakat cenk borusunun sesini duyunca, sancakların rüzgârla temevvüç ettiğini görünce derhal ileri atılınız.

Ulu Hakan bu sözlerini bitirdiği zaman, paşalar ve beyler ağlıyordu. Zağanos Paşa arkadaşlarının bu hislerine tercüman oldu.

–“Müslümanlığımızı ispat edeceğiz. Hepimiz din uğruna baş koyduk,” padişahım.

O gece kimse uyumuyordu. Boğaziçi sahillerinde ve Galata tepelerindeki çadırlar sanki nur gibi parlıyordu. Genç hükümdar, yorganını kaldırmadığı yatağının üzerinde oturmuştu. Yüksek sesle kâinatın mutlak hakimine yalvarıyordu.:

–“Ya İlâhî, bir bölük ümmeti yerindirme, düşmanlarımızı sevindirme, bizi muzaffer kıl!”

Çadırın dışında hıçkırıklarla karışık bir ses yükseldi:

–“Amin... Amin...”

Bu kimdi? Gecenin bu vaktinde padişahın çadırı dışında ne arıyordu? Yoksa muhafızlar mı idi? Onlar bile olsa ne cür’etle müdahalede bulunabilirlerdi. Yerinden kalktı. Hayret… Biraz ileride çimenlere oturmuş genç bir adam, ellerini göğe kaldırmış biraz evvelki duayı tekrarlıyordu:

–“Ya ilahi, bir bölük ümmeti yerindirme, düşmanlarımı sevindirme, bizi muzaffer kıl!”

Fatih Sultan Mehmet Han:

–Orada ne ararsınız? kimsiniz? diye seslendi. Genç adam oturduğu yerden kalkmıştı:

–“Ulubatlı Hasan kulunuzum. Seni muzaffer kılması için Cenâb-ı Hakk’a yalvarırım dedi.

Padişah bu sesin sahibini tanıyordu. Babası, Sultan İkinci Murat zamanında bergüzâr kalmış bir kahramandı. Ölüme gönüllü giden kimselerdendi. Kızmadı, mülayim bir sesle:

–“Var istirahat eyle Hasan, yarın cihad günüdür” dedi.

Ulubatlı Hasan’ın recası vardı. Onun için buraya kadar gelmişti. Vezir Paşa onu ikinci vuruşacak bir müfrezenin başına koymuştu. Halbuki ilk safta dövüşeceklerle beraber bulunmak istiyordu. Arzusunu birkaç cümle ile söyledi. Sultan Mehmet bu temiz kalpli bahadıra yaklaştı:

–“Bunun bir hikmeti var” dedi.

Ulubatlı Hasan, padişahtan affını isteyerek uzaklaştı. Acaba bu hikmet ne idi? Arkadaşlarının yanına giderken hep bunu düşünüyordu.

29 Mayıs 1453’de şafak sökmeden evvel Türk toplarının, müthiş tarrakaları, surları döverken borular hücum işaretlerini vermişti. Biraz sonra hava aydınlanmış, padişahın muazzam sancağı çıkarılmış, herkesin görebilmesi için semaya doğru çekilmişti. Hücum eden Türk askerleri ile ümitsiz fakat anûdâne mukavemet gösteren imparator askerleri arasında amansız bir mücadele başlamış idi. Gedikler açılıyor, kapanıyor, davul ve çan sesleri arasında dost düşman birbirine karışıyor idi. İlk hatta dövüşenler tam bir muvaffakiyet gösteremiyorlar idi. Ulubatlı Hasan Fatih Sultan Mehmet Han’ın “Hikmet” kelimesinden neyi kastettiğini şimdi anlamış idi. Bunlar erimeye mahkum zaif kuvvetlerdi. Esas hücumu ikinci safta olanlar yapacak idi. Bununla beraber Hasan yerinde duramıyor, arkadaşlarına dert yanıyordu. Bütün korkusu, kendisi savaşa katılmadan fethin tamamlanması idi. Vaktiyle babasının şehit olduğu ikinci Kosova Meydan Muharebesi’nde o da bulunmuş temeyyüz etmişdi. Bu gün de bütün kalbi şehit olmak arzusu ile doluydu.

İlk başta savaşanlar, yavaş yavaş erimiş, sıra ikinci hatta gelmişti. Ulubatlı Hasan artık yerinde duramıyordu:

–Vezirler daha ne beklerler, bize neden müsaade etmezler? diye arkadaşlarına soruyordu.

Nihayet beklenen emir gelmişti. Hasan ve arkadaşları Fetih sûresinden ayetler okuyarak, surlara doğru yalın kılıç koştular. Surların üstünden, taş, yağlı paçavralar, oklar atılıyor, duvarlara çıkmaya imkân verilmiyordu. Hendekler şehitlerle dolmuştu. Ulubatlı ve arkadaşları düşman ateşine, fedakâr göğüslerini siper ederek kal’a duvarlarına tırmanmaya çalışıyorlardı. Bir ara surlarda akisler yapan bir nara duyuldu:

–“Ne durursuz? Şahbazlarım, atılın arslanlarım!”

Bu tarihe hükmeden Hazret-i Fatih’in sesi idi. Hasan kendinden geçmişti. Zevkine doyulmaz bir heyecan ile ileri atılıyordu. O da arkadaşlarına cesaret veriyor, o da coşturucu naralar atıyordu:

–“Vurun kardeşlerim, Allah için vurun!”

İşte Fatih’in sancaktarı ateş hattına kadar gelmişti. Onların gölgesinde dövüşmekten, şehitlik mertebesine ulaşmaktan büyük mertebe ne olabilirdi. Hasan muradına nail oldu. Şahinler gibi tırmanarak surlardan içeri çıktı. 32 arkadaşı da arkasından geliyordu. Ok yağmuru altında bayrağı dikti. Üzerine gelenlere sağ elindeki kılıcı ile mukabele ediyor? Sol eli ile de bayrağı tutuyordu. Vücudu delik deşik olmuştu. Artık kendisine, bunca meydanlarda, zaferler bahşetmiş olan, baba yadigârı kılıcı sallayamıyor, fakat iki eliyle bayrağa sarılmış, onu bırakmıyordu. Şimdi o civarda bulunan yeniçeriler coşmuştu.

”-Allah!..Allah!..” sadaları ile atılıyorlar. Ezan-ı Muhammedî okuyarak ateşe giriyorlardı. Bayrağı indirmemek, biraz sonra Ulubatlı Hasan’ın boş kalacak yerini doldurmak lâzımdı. Hasan bayrağı öpmek istiyormuş gibi son takatini sarf ederek doğruldu. Sonra birden surların üzerine düştü.

Artık Ulubatlı Hasan, son arzusuna nail olmuş, şehitler kervanına o da katılmıştı.

Müslümanların imanlı evlâdı, Fedakâr Ulubatlı! Seni, tarihin şerefli levhalarında her zaman muhabbetle yad edecek, ulvî mefkureni kıyamete kadar devam ettireceğiz.

Kaynak: Sâdık Dânâ, İslam Kahramanları 2, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

BELGRAD KUŞATMASI VE KARACA PAŞA

Belgrad Kuşatması ve Karaca Paşa

FATİH SULTAN MEHMET KİMDİR?

Fatih Sultan Mehmet Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.