Uhud Savaşının Sonuçları Kısaca

Uhud savaşının sonuçları nelerdir? Uhud savaşında neler yaşandı? Uhud savaşında kaç sahabe şehit düştü? Müslümanların verdiği en çetin savaşlardan biri olan Uhud ve sonuçları...

Mektupta bildirildiği gibi gerçekten düşman ordusunun Uhud dağına kadar gelip burada karargah kurduğu anlaşılmıştı. Bunun üzerine, Peygamberimiz Ashabı ile durumu görüştü ve 1000 kişilik bir kuvvetle düşman ordusunun bulunduğu Uhud dağına hareket ettiler. Yolda 300 münafık ordudan ayrılıp geri dönünce müslümanların sayısı 700 kişi kaldı.

Müslümanlar düşmanın bulunduğu yere varınca, arkalarını Uhud dağına vererek savaş düzenine girdiler, İslâm ordusunun sol tarafında bir vadi vardı. Buradan gelebilecek bir düşman saldırısını önlemek amacıyla Peygamberimiz buraya elli kişilik okçu birliği yerleştirmiş ve onlara şu emri vermişti: “Düşman ister yensin, ister yenilsin, benden emir almadıkça buradan asla ayrılmayınız. Düşman süvarileri gelince ok atınız.”

Müslümanların kahramanca çarpışması karşısında düşman ordusu bozguna uğradı. Bu orduda bulunan kadınlar da dağlara doğru kaçışmaya başladılar. Ancak, savaş tam olarak kazanılmış değildi. Düşmanın takip edilerek kesin sonucun alınması gerekiyordu.

Ne var ki; Müslümanlar, savaşı kazandıklarını zannederek, düşmanların bıraktıkları ganimet mallarını toplamaya başladılar.

Bunları gören 50 kişilik okçu birliği de başlarındaki komutanlarını dinlemeyerek (bir kaç tanesi hariç) yerlerinden ayrıldılar. Halbuki, Peygamberimiz onlara; kendisinden emir almadıkça yerlerinden ayrılmamalarını tenbih etmişti.

Okçu birliğinin yerinden ayrılması müşriklerin işine yaradı. Derhal toparlanarak okçuların terkettiği vadiden hücuma geçtiler. Bu hücum karşısında müslümanlar çok zor durumda kaldılar. Müslümanların bu gafleti, kazanılmış olan zaferin elden gitmesine, Peygamberimizin amcası Hz. Hamza ile birlikte bir çok İslâm kahramanının şehit düşmesine sebep oldu. Peygamberimizin mübarek dişi kırıldı, yüzü yaralandı. Savaşın en şiddetli anında bile, Peygamberimiz, yüzündeki kanları silerken şöyle dua ediyordu; “Ya Rabbi, Milletimi bağışla... Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.”

İşte Peygamberimizin kalbindeki merhamet ve insan sevgisi...

Uhud harbinde müslümanlar 70 şehit verdiler. Müşriklerden öldürülenlerin sayısı 22’dir. Savaş esnasında İslâm ordusundaki kadınlar büyük fedakârlık göstermişler, askerlere su dağıtıp, yaraları sararak hizmet etmişlerdir.

Peygamberimiz yıllar sonra Uhud savaşının yapıldığı yerden geçerken o acı günü hatırlayarak yanındakilere şöyle seslenmiştir: “Müslümanlar! Bundan sonra tekrar putlara tapmanıza imkân yoktur. Bundan zerre kadar endişe etmem. Korktuğum şey sizin dünyaya tapmanızdır.”

Bu savaşta, müşrikler galip gelmekle bareber, bekledikleri sonucu elde edemeden Uhud’dan çekildiler. Yeniden toparlanan müslümanlar bir süre düşmanı takip ettiler. Düşman tekrar savaşmayı göze alamadı. Mekke’ye doğru yoluna devam etti. Müslümanlar da Medine’ye döndüler.

UHUD SAVAŞINDAN ALINACAK DERSLER

Savaşın başında müslümanlar zaferi kazanmış iken, daha sonra niçin yenilgiye uğradılar?

Bunda müslümanlar için alınacak önemli dersler vardır;

Büyüklerin sözünü dinlememek, kumandanlara itaatsizlik etmek, çok kutsal bir görev olan nöbeti bırakıp şahsi menfaat peşinde koşmak, bir ordunun savaşı kaybetmesine sebep olur ve bundan sadece bu hatayı işleyenler değil, bütün millet zarar görür.

Uhud savaşında böyle olmuştur. Vadiye yerleştirilen okçu birliğinin Peygamberimizin emrine itaat etmemesi ve nöbet yerini bırakıp ganimet toplamaya kalkması, İslâm ordusunun yenilgiye uğramasına ve müslümanların felakete düşmesine sebep olmuştur.

Bu tarihi olay müslümanlar için bir uyarıdır.

İslam ve İhsan

UHUD SAVAŞI

Uhud Savaşı

UHUD SAVAŞI’NDA ŞEHİT OLAN SAHABİLER

Uhud Savaşı’nda Şehit Olan Sahabiler

UHUD SAVAŞI’NDAN ÇIKARILACAK DERSLER

Uhud Savaşı’ndan Çıkarılacak Dersler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.