Übey bin Halef Nasıl Öldü?

Übey b. Halef nasıl öldü? Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden İslam düşmanı Übey bin Halef'in ibretlik ölümünü okuyor.

ÜBEY İBNİ HALEF’İN SONU

Uhud Savaşı’nın yapıldığı gün, ileri gelen müşriklerden Übey ibni Halef, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi görünce, onu görmezden gelerek:

“Muhammed nerede? Eğer bugün o sağ kalırsa ben kalmayayım.” diye seslenmişti. Aslında o, Bedir Savaşı’nda esir düşen oğlu için fidye verirken Peygamber Efendimiz’e şöyle demişti:

“Bir atım var, onu her gün on altı ölçek darıyla besliyorum. Bir gün üstüne binip seni öldüreceğim!” Peygamber aleyhisselâm da ona:

“İnşallah ben seni öldüreceğim!” buyurmuştu. Uhud günü, Übey ibni Halef, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi görünce atını ona doğru sürdü. Bazı Müslümanlar onun yolunu kestiler. Peygamber Efendimiz o sahâbîlere:

“Yolunu kesmeyin!” diye işaret buyurduktan sonra Hâris ibni Sımme’nin mızrağını aldı ve onu öyle bir salladı ki, onu gören kâfirler, boynuna konan sivrisinekleri kovmak için silkinen devenin sırtındaki si[1]neklerin kaçıştığı gibi Übey’in yanından kaçtılar ve Resûl-i Ekrem onun karşısına çıkarak mızrağı boynuna öyle bir vurdu ki, Übey, aldığı darbenin tesiriyle atından yere düşüp birkaç defa yuvarlandı. Söylendiğine göre kaburga kemiklerinden biri kırıldı. Bunun üzerine Mekkelilerin yanına dönerek:

“Muhammed beni öldürdü!” dedi. Onlar:

“Yok canım, bir şeyin yok.” deyince de şunları söyledi:

“Benim yaşadığım diğer insanların başına gelseydi hepsi ölürdü. O bana ‘Seni öldüreceğim’ dememiş miydi? Vallahi üstüme tükürse, tükrüğüyle beni öldürürdü.” Kureyş kabilesi Mekke’ye dönerlerken, Übey ibni Halef, Serif mevkiinde öldü. (İbni Sa’d, et-Tabakât, II, 46; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), II, 357, nr. 3263; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve (Kal’acî-Abbâs), II, 483, nr. 415)

Übey ibni Halef bir gün çürümüş bir kemiği eline alarak:

“Muhammed! Bu kemik çürüyüp un ufak olduktan sonra, Allah’ın onu dirilteceğini mi sanıyorsun?” diye sormuş, ardından da eliyle ezdiği kemiği Peygamber Efendimiz’e doğru üflemişti. O da:

“Evet, bunu ben söylüyorum. O seni de bu hâle geldikten sonra diriltecek, hem seni Cehennem’e de sokacaktır.” buyurmuştu. Bu olay üzerine: “Kendi yaratılışını unuttu, Bize misâl getirmeye kalktı: ‘Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?’ diye, Sen de ki: İlk defasında onu kim yarattıysa O diriltecek. O her şeyin yaratılışını bilendir.” (Yâsîn 36/78-79; Elbânî, Sahîhu’s-sîreti’n-Nebeviyye, s. 201.)

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

UHUD SAVAŞI

Uhud Savaşı

TÜRK VE İSLAM DÜŞMANININ İTİRAFLARI

Türk ve İslam Düşmanının İtirafları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.