Tevbe Nedir? İstiğfar Nedir?

Ulvî âlemlere tâlip olan insan, dünyanın ve nefsâniyetin maddî ve mânevî bütün kirlerinden, lekelerinden temizlenmeye azmetmelidir. Çünkü kul haklarıyla, haramlarla, gurur, kibir ve gıybetle kirlenen bir kalp, Cennetʼe giremeyecektir. Ancak helâlleşip de nasuh bir tevbe ederek temizlenenler müstesnâ...

İnsanoğlu, mâsumiyetin saf ve berrak bir aynası gibi cihâna tertemiz olarak gelir. Dîn de bu fıtrî temizliği korumak için Allâh tarafından insanoğluna lutfedilen bir merhamet tecellîsidir. Dolayısıyla kul, fıtratındaki temizliği muhâfaza edebilir ve dîninin rûhâniyetinden nasiplenerek gaflet perdelerini aralayabilirse, hasbe’l-beşer bir cürüm işlediğinde onun ağırlığını vicdânında hisseder. Onun iç âleminde saklı bulunan fazîlet hisleri incinerek uyanır. Kalbi büyük bir nedâmetle için için yanar ve ılık gözyaşlarıyla Rabbine gönlünü açar. İşte bu yanış ve pişmanlık “tevbe”dir. Ardından af dilemek için kalplerden taşan niyazlar da “istiğfar”dır.

Günahlar, Cennete girme engeli; buna mukâbil amel-i sâlihlerle te’yîd edilen ve gönül yanıklığı ile yapılan tevbeler de cehennemden korunma vesîleleridir. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Kul bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir nokta vurulur. Şâyet o günâhı terk edip istiğfâra sarılarak tevbeye yönelirse kalbi cilâlanır. Böyle yapmaz da tekrar günahlara dönerse, siyah noktalar artırılır ve neticede bütün kalbini kaplar. İşte Hak Teâlâ Hazretleri’nin:

«Hayır, doğrusu onların işleyip kazandıkları (kötü) ameller sebebiyle, kalblerinin üzeri pas tutmuştur.» (el-Mutaffifîn, 14) diye zikrettiği durum budur.” (Tirmizî, Tefsîr, 83/3334)

Diğer bir hadîs-i şerîfte de:

“En büyük dert, günah derdi; onun ilâcı da gece karanlığında istiğfâr etmektir.” buyrulmuştur.[1]

GÜNAHLARI SEVÂBA ÇEVİREN TEVBE

Beşeriyet îcâbı herhangi bir günâha düşüldüğünde, derhâl tevbe ve istiğfâra sarılmak ve Allâh’a yönelmek îcâb eder. Zîrâ Cenâb-ı Hak, râzı olduğu müttakî kullarını şöyle medhetmektedir:

“Onlar, bir kötülük yaptıkları veya kendilerine zulmettikleri zaman, Allâh’ı hatırlayıp günahlarından dolayı hemen tevbe ve istiğfâr ederler. Zâten günahları Allâh’tan başka kim bağışlayabilir ki! Bir de onlar işledikleri günahta bile bile ısrâr etmezler.” (Âl-i İmrân, 135)

“O müttakîler, geceleri pek az uyurlar, seher vakitlerinde de istiğfâra devâm ederler.” (ez-Zâriyât, 17-18)

Cenâb-ı Hak, samîmî bir şekilde tevbe eden kullarını affedeceğini birçok âyette bildirmektedir. Hattâ samîmî (nasûh) bir tevbe ile kendisine yönelenlerin günahlarını sevâba çevireceğini beyân ederek şöyle buyurur:

“Ancak tevbe ve îmân edip sâlih ameller işleyenler başkadır; Allâh onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allâh çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sâhibidir.” (el-Furkân, 70)

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz de şöyle buyurur:

“Allâh Teâlâ, gündüz günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için geceleyin elini açar. Geceleyin günah işleyenin tevbesini kabûl etmek için de gündüz elini açar. Güneş battığı yerden doğuncaya, yâni kıyâmete kadar bu böyle devâm edip gider.” (Müslim, Tevbe, 31)

Ancak tevbede samîmiyet ve ihlâs en mühim şarttır. Durmadan tevbesini bozan bir kimse, artık şeytanın maskarası olmuş demektir. Cenâb-ı Hak buyurur:

“…Bilin ki, Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünyâ hayâtı sizi aldatmasın ve şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33)

AZAPTAN KURTULUŞ VESİLESİ

Diğer taraftan tevbe ve istiğfar, dünyâda ve âhirette azaptan kurtuluş vesîlesidir. Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

“Allâh Teâlâ Hazretleri (şu âyetle) ümmetim için bana iki emân indirdi:

1- Sen aralarında olduğun müddetçe Allâh onlara (umûmî bir) azap indirmeyecektir. 

2- Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allâh onlara azâb etmeyecektir. (el-Enfâl, 33)

Ben aralarından ayrıldığımda, (Allâh’ın azâbını önleyecek ikinci emân olan) istiğfârı kıyâmete kadar ümmetimin yanında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsîr, 8/3082)

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Fazîletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

TEVBE VE İSTİĞFAR NEDİR? TEVBE VE İSTİĞFAR DUÂLARI NELERDİR?

Tevbe ve İstiğfar Nedir? Tevbe ve İstiğfar Duâları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.