Temizlik Adabı Nedir?

İslam'da maddi ve manevi temizlik adabı nedir? Temizlik konusunda dikkat etmemiz gereken hususlar nelerdir?

Temizlik; şahsiyettir, karakterdir, güzel ahlâktır.

Temizlik; fıtrattandır ve dinimizin emridir. İnsanın temiz olan şeylere karşı yakınlık hissi, pis olan şeylere ise uzaklık hissi vardır.

Temizlik, sosyal hayatın çatısıdır, Sosyal ilişkilerde yani âdâb-ı muaşerette temiz ve düzenli olmak bizi etkilediği gibi kirli ve pasaklı olmak da bizi etkiler. Bu durum bizi insanlara ya yakınlaştırır ya da uzaklaştırır. Bu sebeple temizlik, Âdâb dersinin konularındandır.

İslâm, temizliği ibadet olarak görür ve bu temizlik, maddeyi de mânâyı da kapsar. Mesela; abdest alan veya gusleden kişi maddi olarak temizlenirken manevî olarak da temizlenir.

Temizlik konusunu üç ana başlık altında inceleyebiliriz;

Temizlik

  1. Çevre Temizliği
  2. Beden Temizliği
  3. Lavabo Âdâbı
  4. Abdest Âdâbı
  5. Gusül Âdâbı
  6. Kalp Temizliği
  1. ÇEVRE TEMİZLİĞİ

Müslüman, oturduğu evin ve yaşadığı mekânın tertip ve düzenine, temizliğine dikkat etmelidir. Bunu yaparken de ilk önce yakın çevresinden yani kendisinden başlamalıdır.

  • Yakın Çevre Temizliği

Düzen

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyurur:

“Mü’min, bal arısına benzer. Temiz olanı yer (helâl yer), temiz olan şeyler ortaya koyar (Hakk’ın rızâsına uygun işler yapar), temiz yerlere konar (sâlih ve sâdık kişilerle dost olur) ve konduğu yeri ne kırar ne de bozar (bilâkis ihyâ ve âbâd eder.)” (Ahmed bin Hanbel, II, 199)

Hadîs-i şerîfte de buyrulduğu üzere Mü’min, arı misali konduğu yeri ne kırar ne de bozar; bilâkis ihyâ ve âbâd eder. Yine bir mü’min bir yerden ayrıldığında adeta o yer arkasından ona teşekkür eder. “Sonra temizlerim, toplarım.” demek de yapılacak işleri biriktirmektir. Önümüzdekileri toplamalıyız ki arkamız temiz kalsın, tekrar dönüp yaparız dediğimizde genellikle dağınık kalır.

Temizlik

  1. Pis (necâset)

Necâset; beden, elbise ve namaz kılınacak yerde bulunan, namaz ve benzeri ibadetlerin sıhhatine de engel olan hakiki ve maddî pislik, kirlilik demektir.

Ana hatlarıyla ifade etmek gerekirse, kan, içki, insan idrarı, dışkısı ve ağız dolusu kusmuğu, etinin yenmesi helâl olmayan hayvanların eti, idrarı ve dışkısı dinen necis (pis) olduğunda ittifak edilen maddelerdir. Bir Müslüman'ın bedeni, elbisesi ve evi bu pisliklerden uzak olmalı, evi mescit hükmünde olup namaz kılınabilmelidir.

  1. Kir (necâset dışındakiler)

Necâset olmayan kirler ise; meyve suyu, yemek lekesi, toz vb. olup dikkat edilmesi gereken kirlerdir.

  • Uzak Çevrede Temizlik ve Düzen

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, temizlik ve nezâket husûsunda da çok rakîk bir kalbe sâhipti. Birgün yere tüküren bir adam gördü. Mübârek sîmâları birdenbire kızardı ve oldukları yerde kalakaldılar. Sahâbîler hemen koşup tükrüğün üstünü kumla örttüler. Ondan sonra Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yoluna devâm etti. (Müslim, Mesâcid, 53)

Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in mekân ve çevre temizliğine işâret buyuran birçok tavsiyeleri mevcuttur. Nitekim şöyle buyurmuşlardır;

“Mü’min kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atman da senin için sadakadır. (Tirmizî, Birr, 36)

Mü’min kişinin vasfı zaten yere bir şey atmamak olduğu gibi Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- atmadığımız bir şeyi de kaldırmamızı istiyor. Mü’minin genel prensibi; “Ben atmadım ki, ben yapmadım ki...” şeklinde olmayıp bilakis gördüğü, duyduğu, hissettiği her şeyden sorumlu olduğunun farkında olmalıdır.

Muhammed bin Mansûr anlatır:

“Buhâri’nin meclisindeydik. Bu esnâda orada bulunanlardan biri sakalına yapışan bir çöpü alıp yere attı. Daha sonra Buhâri’ye nazar ettiğimde, bir çöpe bir de insanlara baktığını gördüm. İmâm Buhâri, insanların kendisine bakmadığı bir anda elini uzatıp çöpü yerden aldı ve elbisesinin yenine koydu. Mescitten çıkınca baktım, çöpü cebinden çıkarıp uygun bir yere bıraktı.” (İbn-i Hacer, Hedyü’s-Sârî, II, 196)

Daha önce pis olarak bırakılan lavabodan biz çıktığımızda hakkımızda kötü zan beslenebilir. Yapmadığımız şeyler konusunda hakkımızda zan besleneceğine orayı temizlemek daha şerefli ve güzel bir davranıştır.

Rastgele yerlere çöp atmak, araba park etmek, insanların gelip geçmesini zorlaştıracak malzemeler koymak gibi her türlü eziyet verici davranıştan sakınmak gerekir. Mü’min balkondan bir şey silkelerken komşusuna zarar vermeyecek zarâfet ve incelikte olmalıdır.

Zîra Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmaktadır;

“Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) îman etmiş olamaz.” (Buhâri, Îmân, 7)

Önde gelen âlim sahâbîlerden Abdullah bin Mes’ûd -radıyallâhu anh- ve diğer İslâm büyükleri, evlerinin her gün süpürülmesini emrederlerdi. Bu sebeple evlerinde bir saman çöpü dahî bulmak mümkün olmazdı. (İbn-i Ebî Şeybe, V, 264)

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hayvanların üzerindeki kir ve tozların temizlenmesini de isterdi. (Heysemî, IV, 66-67)

  1. BEDEN TEMİZLİĞİ

Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Peygamberlerin sünneti beştir. Bu beş şey fıtrat gereğidir: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnakları kesmek, koltuk altını temizlemek, bıyıkları kısaltmak.” (Buhâri, Libâs, 63-64)

  • a) Tırnakları kesmek: Bütün peygamberlerin sünneti olduğu için Müslüman tırnak uzatmaz.

Ebû Vâsıl -radıyallâhu anh- şöyle anlatır:

Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye rastladım, benimle musâfaha yaptı. Tırnaklarımı uzun bularak Rasûlullah’ın şöyle buyurduğunu nakletti: “Sizden öyleleri var ki semâ haberleriyle ilgilenir, hâlbuki tırnaklarını (yırtıcı) kuş tırnağı gibi uzatmıştır da diplerinde cünüplük, kir, pas ve pislik yuva tutmuştur.” (İbn-i Hanbel, V, 427)

Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi vesellem- tırnaklarını sırasıyla keserken, bir yahudi çocuğu görür ve “Tırnaklarını aynı bizim gibi kesiyorsun” der. Bunun üzerine Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz yahudilere benzememek için, tırnaklarını farklı şekilde kesmiştir. (İmâm-ı Gazalî, İhyâ-u Ulûmiddin)

  • b) Koltukaltı ve kasık temizliği: Ter, koku ve necâset temizliği açısından ehemmiyetlidir. İslâm’ın emrettiği beden temizliği ve tırnakların kesilmesi gibi fıtrî işleri, kasten ihmâl etmek, sünneti terke sebep olacağı için doğru değildir.
  • c) Ağız ve diş temizliği: Muhterem annemiz Hz. Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle der:

“Biz Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in misvâkını ve abdest suyunu akşamdan hazırlardık. Allâh onu, gecenin dilediği saatinde uyandırırdı. Uyanınca hemen misvâkla dişlerini temizler, abdest alır ve namaz kılardı.” (Müslim, Müsâfirîn, 139)

Şüreyh bin Hânî der ki; Hz. Âişe’ye:

– Peygamber Efendimiz eve girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum.

– Dişlerini misvâklardı, dedi. (Müslim, Tahâret, 43-44)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, misvâk kullanmanın faziletini beyân ederek şöyle buyurmuştur:

“Misvâk, ağzı temizler, Rabbin rızâsını kazandırır.” (Nesâî, Tahâret, 5)

“Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, onlara her namaz vaktinde misvâkla dişlerini temizlemelerini emrederdim.” (Buhâri, Cum’a, 8)

“Dişleri misvâk ile temizlemek, fırçalamak ölümden başka bütün hastalıkların mühim bir kısmına şifâdır.” (Deylemî)

İslâm; temizlik, nezâket ve zarâfet dînidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, hayatı boyunca temizliğin her türlüsüne çok dikkat etmiştir. Temiz ve güzel giyinmeye, güzel koku sürünmeye, başkalarını rahatsız edecek görüntü, koku ve davranışlardan uzak durmaya îtinâ göstermiştir.

Rivâyete göre, “Rasûlullah geceleyin güzel kokusundan tanınırdı.” (Dârimî, Mukaddime, 10) Nitekim Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dünyadan kendisine güzel kokunun sevdirildiğini beyân buyurmuştur. (Nesâî, Işretü’n-Nisâ, 10)

Bir defasında Allah Rasûlü Mescid’de iken yanına saçı-sakalı karışmış bir adam çıkagelmişti. Peygamber Efendimiz, eliyle ona saç ve sakalını düzeltmesini işâret etti. (Beyhakî, Şuab, V, 225)

Yine Hazret-i Peygamber, bir gün saçı başı darmadağınık bir adam görmüşlerdi. Hayretle:

“–Niçin bu adam saçlarını yıkayıp taramıyor?” buyurdular.

Üzerinde kirli elbiseler bulunan bir kimseyi gördüklerinde de:

“–Bu zât elbiselerini yıkayacak su bulamıyor mu?” buyurarak müslümanların temiz ve tertipli olmaları gerektiğini ifâde ettiler. (Ebû Dâvûd, Libâs, 14)

Tuvalet (Lavabo) Âdâbı

Bu konu ile ilgili olarak Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnetinde ve tatbikâtında mevcut bulunan edep kâideleri şunlardır:

  1. Tuvalete girmeden önce, üzerinde Allâh veya Peygamber ismi gibi kutsal ifâdeler yazılı rozet veya yüzük türü şeyler çıkarılmalıdır.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tuvalete gireceği zaman kelime-i tevhid ibaresi nakşedilmiş olan yüzüğünü çıkarırdı. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 10)

  1. Mümkünse çoraplar çıkarılarak paçalar yukarı sıvanmalıdır.
  2. Lavaboya sol ayakla girip sağ ayakla çıkılmalıdır.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in tavsiyesi gereğince tuvalete girerken:

اَللّهُمَّاِنِّىاَعُوذُبِكَمِنَالْخُبْثِوَالْخَبَائِثِ

“Allâhım! Maddî-mânevî bütün pisliklerden sana sığınırım.” (Müslim, Hayz, 122) demeli, çıktıktan sonra da:

الْحَمْدُللهِالَّذِىأَذْهَبَعَنِّىالأَذَىوَعَافَانِى

“Benden sıkıntıyı gideren ve bana âfiyet bahşeden Allâh’a hamd olsun.” duası okunmalıdır. (İbn-i Mâce, Tahâret, 10)

  1. Büyük veya küçük abdest bozarken kıbleye doğru dönülmemelidir.

Allâh Rasûlü- sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu husûsta şu uyarıda bu lunmuştur; “Biriniz tuvalete gittiğinde, önünü veya arkasını sakın kıbleye doğru dönmesin!” (Buhâri, Vudû, 11)

  1. Ayakta bevledilmemelidir.

Zîra bu şekilde küçük abdest bozmak, kişinin bedenine ve elbisesine idrâr sıçramasına sebep olur. Hz. Âişe, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in küçük abdestini dâima çömelerek yaptığını haber vermektedir. (Tirmizî, Tahâret, 8)

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’nın rivâyetine göre Rasûl-i Ekrem Efendimiz, iki kabrin yanından geçerken:

“İkisi de azap görüyorlar, ancak (kendilerince) büyük bir günahtan dolayı değil. Birisi söz götürüp getirdiğinden, diğeri de küçük abdest bozarken gerektiği şekilde korunmadığından dolayı azap görüyor.” buyurdu. Akabinde yaş bir hurma dalı istedi. Onu ikiye ayırdı ve daha sonra bunları kabirlerin başına birer birer dikti. Sonra da sözlerine şöyle devâm etti; “Kurumadıkları müddetçe, onların azâbını hafifletmeleri umulur.” (Müslim, Tahâret, 111)

Ayrıca, ayakta bevletmenin birtakım böbrek rahatsızlıklarına sebep olduğu da tıbbî bir gerçektir.

  1. Taharetlenirken sol el kullanılmalıdır.

Âişe -radıyallâhu anhâ- şöyle der: “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sağ elini temizlik ve yemek için, sol elini de tuvalette temizlenmek ve benzeri işler için kullanırdı. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 18/33)

  1. Taharetlenme elden geldiği kadar su ile yapılmalıdır.

Allâh Rasûlü imkân nisbetinde su ile tahâretlenmeyi tercih etmiştir. (Buhâri, Vudû, 15-17)

Kubalılar’ın bu temizliği su ile yapmaları sebebiyle, Allâh Teâlâ tarafından övüldüğünü görmekteyiz. Rivâyete göre, “O (takvâ temelleri üzerine tesis edilen Kuba Mescidi’n) de temizlenmeyi seven erler vardır. Allâh çok çok temizlenenleri sever!” (et-Tevbe, 108) âyeti nazil olunca Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Kubalılar’ın yanına varıp:

“–Ey Ensâr topluluğu! Allâh Teâlâ sizin temizliğinizi övüyor, sizler nasıl temizleniyorsunuz?” diye sormuş, onlar da:

– Namaz için abdest alıyor, cünüp olunca guslediyor ve su ile tahâretleniyoruz, diye mukâbele etmişlerdi. Bunun üzerine Fahr-i Kâinât Efendimiz:

“–İşte bunun için Cenâb-ı Hak övüyor. Böyle yapmaya devam ediniz.” buyurmuştur. (İbn-i Mâce, Tahâret, 28)

Âyet-i kerîmede su ile temizlenmeleri sebebiyle Allâh Teâlâ’nın Kubalılar’ı övmesi, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in de bu vesileyle söylediği takdir ve teşvik edici sözleri, su ile tahâretlenmenin mutlak surette İslâm âdâbından olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Güzel bir temizlik için, yalnızca kâğıt ve benzeri şeyleri kullanmak yeterli değildir. Ayrıca su ile tahâretlendikten sonra bir de kurulanmak gerekir.

  1. Kazâ-i hâcet esnâsında zarûri bir durum olmadıkça konuşulmamalıdır.
  2. Avret mahallini başkalarına göstermekten sakınılmalıdır.

Peygamber Efendimiz bu tür âdâba dikkat etmeyenlere Allâh Teâlâ’nın gazap edeceğini bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 7)

  1. Küçük abdest sonrası erkeklerin, hemen değil de bir müddet yürüdükten, hareket ettikten veya bekledikten sonra abdest alması da âdâptandır.

Zîra kişi bu sâyede mesânede kalması muhtemel olan idrârdan tamamen kurtulur. Böylece abdestine de bir halel gelmez. (İbn-i Mâce, Tahâret, 19) (Detaylı bilgi için bknz. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İlmihal 1, İstibra)

  1. Açık arazide iken ihtiyacını gideren kimseler; yollara, mesire yerlerine, gölgeliklere, durgun sulara, hayvan ve haşerât yuvalarına abdest bozmaktan sakınmalıdır.

Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-’den rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem:

“–Lâneti gerektirecek iki şeyden sakınınız!” buyurdu. Sahâbe-i kirâm:

– Lâneti gerektirecek iki şey nedir? diye sordu. Peygamber Efendimiz:

“–İnsanların gelip geçtikleri yollara ve gölgelendikleri yerlere abdest bozmaktır.” buyurdu. (Müslim, Tahâret, 68)

Câbir -radıyallâhu anh-da-; “Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- durgun sulara bevletmeyi yasakladı.” demiştir. (Müslim, Tahâret, 94)

Abdullah bin Sercis -radıyallâhu anh- ise Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in yeryüzündeki hayvan ve haşerât yuvalarına bevletmeyi yasakladığını bildirmiştir. (Ebû Dâvûd, Tahâret, 16)

Abdest Âdâbı

  1. Daima abdestli bulunmak

Devamlı abdestli bulunmaya çalışmak, Allah Rasûlü- sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübarek sünnetlerinden biridir. Nitekim Peygamber Efendimiz’in, tuvaletten çıktığında hemen abdest aldığı nakledilir. (İbn-i Sa’d, I, 369)

  1. Yatarken abdestli bulunmak

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu; “Temiz ve abdestli olarak uyuyan kimse, gündüz nafile olarak oruç tutup, gece ibâdet yapan kimse gibidir.” (Câmiü’s-Sağîr, 2/2607)

  1. Evden dışarı çıkarken abdestli olmak

Namaz vakti girdiğinde, namazı edâ edebilmek için dışarı çıkarken abdestli olmaya özen gösterilmelidir.

  1. Hayızlı iken de abdestli olmak

Hayız durumu namaza engeldir, abdeste engel değildir.

  1. Abdest dualarını okumak

Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu;

“Sizden biriniz güzelce abdest alır -onu tastamam yapar– sonra da: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh, derse, o kimseye Cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.” (Müslim, Tahâret, 17)

  1. Abdest mü’minin nurudur.

Abdestliyken yenisini almak da faziletli bir davranış ve nûr üstüne nûrdur. Rasûlullah Efendimiz; “Kim abdestli olduğu hâlde yeniden alırsa, Allah Teâlâ bu sebeple kendisine on hasene yazar” buyururak ümmetini buna teşvik etmiştir. (Tirmizî, Tahâret, 58, 59)

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- der ki:

Rasûlullah Efendimiz’in şöyle buyurduğunu işittim: “Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın” (Buhâri, Vudû‘, 3)

  1. Abdest duygu kontrolüne vesile olur.

Ebû Vâil der ki: “Bir gün biz Urve bin Muhammed’in yanına gitmiştik. Orada bir kişi, bâzı sözler söyleyip Urve’yi kızdırdı. Bunun üzerine Urve kalktı, abdest alıp yanımıza geldi ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şöyle buyurduğunu nakletti:

“Öfke şeytandandır. Şeytan ise ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. O hâlde biriniz öfkelendiğinde abdest alsın!” (Ebû Dâvûd, Edeb, 3)

  1. Günahların silinmesine vesile olur.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

“Her kim namaz kılmak amacıyla abdest almaya kalkar da ellerini yıkarsa, ilk damlayla beraber elleriyle yaptığı günahlar akar gider. Ağzına su verip çalkaladığında diliyle ve dudaklarıyla işlediği günahlar ilk damlayla beraber akar gider. Yüzünü, dirseklere kadar ellerini ve topuklara kadar ayaklarını yıkadığı zaman da onlarla yaptığı her günahtan kurtulur. Annesinden doğduğu gün gibi tertemiz olur.” (Müslim, Tahâret, 32)

  1. Sâliha hanım, nefsinin ve neslinin sıhhat ve şifâsı için mutfağında abdestli olmalıdır.

Özellikle misâfir ikramlarında abdestli olmaya özen gösterilmelidir.

  1. Abdest, Peygamber Efendimiz’in muhafaza için tavsiye ettiği bir ibadettir.

Abdest, mü’minin mânevi silahıdır. Onunla zihnine ve kalbine gelen veya gelmesi muhtemel olan vesveselerin etkisinden kurtulur.

Gusül Abdesti Âdâbı

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- “Her Müslümanın haftada bir defa başını ve vücudunu yıkaması onun üzerinde bir haktır.” buyurmuşlardır. (Buhâri, Cum'a, 12)

Her Müslümanın en azından haftada bir kez, özellikle cuma günleri yıkanması, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- tarafından bilhassa tavsiye edilmektedir. Bu husûsla alâkalı rivâyetlerden bir kısmı şöyledir:

“Biriniz cuma namazına gideceği zaman boy abdesti alsın.” (Buhâri, Cum’a, 2)

“Bir kimse cuma günü cünüplükten temizleniyormuş gibi boy abdesti aldıktan sonra erkenden cuma namazına giderse, bir deve kurban etmiş gibi sevap kazanır…” (Buhâri, Cum’a, 4)

  1. Gusül abdestinin en önemli âdâbı vaktinde almaktır.

Namaz geçerse haram, geciktirilirse mekruhtur. Eğer gusül abdesti evimizin haricinde alınması gerekiyorsa izin alınabilmeli, izin istendiğinde de bu hususta yardımcı olunmalıdır. Örfî yanlışlar dini hassasiyetlerimizin önüne geçmemelidir.

Osmanlı kültüründe yatak odalarında gömme (gizli) banyo vardı.

  1. Zaman ve su israfına dikkat edilmesi gerekir.

Abdest ve gusülde, lüzumundan fazla su kullanmak israftır. Ayrıca küveti su ile doldurup vakit geçirmek de İslâm ahlâkı açısından uygun bir davranış değildir. Ancak şifâ için kaplıcalarda durulabilir.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“…İsrâf etmeyin; çünkü Allah isrâf edenleri sevmez.” (el-En‘âm, 141)

“İsraf edenler şeytanların arkadaşlarıdır.” (İsrâ, 27)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbından Hz. Sa’d’ın yanına uğramıştı. Sa’d namaz için abdest alıyor, suyu bolca kullanıyordu. Peygamber Efendimiz:

“–Bu israf da ne?” buyurdu. Sa’d -radıyallâhu anh-:

“–Abdestte de israf olur mu?” dedi. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-

“–Evet, akan bir nehir kenarında olsan bile!” buyurdu. (İbn-i Mace, Taharet, 48)

Allah’a ibadet için abdest alırken bile suyun israf edilmemesi isteniyorsa, diğer durumlarda israfa hiç müsaade edilmeyeceği âşikârdır.

  1. Kişi banyoda küçük abdest bozmaktan sakınmalıdır.

Nitekim Sevgili Peygamberimiz; “Hiçbiriniz yıkanacağı yere küçük abdest bozup da orada yıkanmaya kalkmasın! Çünkü vesveselerin çoğu bundan ileri gelir.” buyurmuştur. (Tirmizî, Tahâret, 17)

  1. Gusül mekânının temiz bırakılması gerekir.

Duş aldıktan sonra kabine bir su tutmayla bir hafta boyunca oranın temiz kalması sağlanabilir. Aynı zamanda bu şekilde temizliğe dikkat edildiğinde toplu yaşam yerlerinde kul hakkının önüne geçilmiş olur.

  1. Mümkünse abdest veya gusülden sonra iki rekât namaz kılınmalıdır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir sabah Hazret-i Bilâl’i yanına çağırıp:

“–Bilâl! Hangi ameli yaparak benden önce cennete girdin? Ne zaman (rüyamda) cennete girsem, ayakkabılarının tıkırtısını önümde duyuyorum. Dün gece de cennete gitmiştim, ayakkabılarının tıkırtısını yine önümde duydum…” buyurdu.

Bilâl -radıyallâhu anh-:

“–Yâ Rasûlâllah, her ezan okuyuşumda, muhakkak iki rekât namaz kılarım. Abdestim bozulduğunda da hemen abdest alır ve üzerimde Allâh’ın iki rekât namaz hakkı olduğunu düşünürüm.” dedi.

Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“–İşte bu ikisi sâyesinde!” buyurdular. (Tirmizî, Menâkıb, 17)

  1. KALP TEMİZLİĞİ

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, kalbin hayâtî ehemmiyetini şöyle ifâde buyurmuştur:

“…İnsan bedeninde bir et parçası vardır. O sağlam ve sâlih olursa beden bütünüyle iyi, o kötü olursa beden de tamamıyla kötü olur. Dikkat ediniz ki o, kalptir.” (Buhâri, Îmân, 39)

Kur’ân-ı Kerîm’de kalp çeşitleri;

  • Kalb-i selim, nefsânî temayüllerden ve onların tasallutundan korunmuş veya arındırılmış kalbdir.

Âyet-i kerîmede buyrulur: “O gün, ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allâh’a kalb-i selîm (temiz bir kalb) ile gelenler müstesnâ.” (eş-Şuarâ, 88-89)

  • Kalb-i münîb ise, dâimâ Hakk’a yönelen kalbdir.

“İşte size vaadedilen cennet! Ki o, Allâh’a yönelen, emirlerine riâyet eden, göremediği hâlde Rahmân’dan korkan ve “kalb-i münîb” (Allâh’a yönelmiş bir kalb) ile gelen kimselere mahsustur.” (Kâf, 32-33 )

  • Kalb-i mutmainne de, îman huzuru ile güzel ahlâkın kemâline doğru mesâfe almış kalbdir.

“Kalbler, ancak Allâh’ın zikriyle itmi’nâna erer!” (er-Ra’d, 28)

Kalbin en büyük kiri küfür ve şirktir.

Kalbin temizliği ancak îmanla mümkündür. Kalbe îman girdiği zaman îmanın sıfatları da girer. Böylece kalp temizlenmede mesafe alır.

Ebû Hüreyre’den gelen bir rivayette Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Bir kul günah işlediği zaman kalbinde siyah bir leke meydana gelir. Eğer o kul günahı terk edip bağışlanmayı dilerse, bu leke kaybolur. Şayet tövbe etmez ve günah işlemeye devam ederse, o zaman bu siyah nokta büyüyerek onun bütün kalbini kaplar.” (Müsned, II, 297)

Kalp nasıl muhafaza edilir? Kalbin muhafazası için gerekli olan şartlar:

  1. Helal gıda
  2. Sâlihlerle beraberlik
  3. Emir ve yasaklara hassasiyet
  4. İstiğfar
  5. Zikir ve dua

Bu gayret ve çaba “…ve sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr sûresi, 99) âyet-i kerîmesinde buyrulduğu üzere ölüm gelinceye kadardır.

Kaynak: Âdâb-ı Muâşeret, Zehra Yolcu - Elif Telkeş, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBERİMİZİN TEMİZLİK ADABI

Peygamberimizin Temizlik Adabı

MADDİ VE MANEVİ TEMİZLİK ÖRNEKLERİ

Maddi ve Manevi Temizlik Örnekleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.