Tazim Ne Demek?

Tazim ne demek? İslam'da tazim ne anlama gelir? Tazim li-Emrillah ne demek? Tazimli ibadet önemi ve fazilet nedir? Dr.Öğr. Üyesi Adem Ergül anlatıyor...

Tazim: Hür­met, say­gı, yü­celt­me anlamlarına gelmektedir. Tâzîm, îmandan neş’et eden takvâ, muhabbet, tevâzû, kadirşinaslık gibi güzel duyguların ve kalbî hassâsiyetlerin bir hâsılasıdır.

İslâm’ın özü kısaca şu iki ölçü çerçevesinde târif edilmiştir:

1- “Tâzîm li-emrillâh”, yâni Allâh’ın emirlerini titizlik ve ihtirâm içinde yerine getirmek.

2- “Şefkat alâ halkillâh”, yâni Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat ve merhamet göstermek.

İSLAM'DA TAZİM GÖSTERMENİN HÜKMÜ

En büyük edep, Cenâb-ı Hakk’a karşı tâzîm göstermektir. Bunun da en güzel ve güçlü tezâhürü ibâdetlerde kendini gösterir. Daha sonra, Allâh’a yakınlık derecelerine göre diğer varlıklara hürmet duygularıyla yaklaşmaktır. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَاۤئِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ

“…Her kim Allâh’ın şiarlarına (dînin alâmetlerine) tâzîm gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” (el-Hac, 32)

Buna göre namaz, Kur’ân-ı Kerîm, Ezân-ı Muhammedî, kurban gibi nice mukaddes emânetler ile Kâbe-i Muazzama, Safâ-Merve Tepeleri gibi nice kudsî mahaller, hep Allâh’ın birer şiârı hükmündedir. Hac ve umre esnâsında, bunlara hürmette kusur etmeyip bilhassa tâzîm göstermek îcâb eder. Kâbe’ye doğru ayak uzatarak oturmak veya yatmak, o mübârek mekânlarda boş ve mâlâyânî konuşmalarda bulunmak, bilhassa Kur’ân-ı Kerîm’i saygısız bir şekilde tilâvet etmek, dinlemek ve tâzîmi zedeleyecek şekilde onu yere koymak gibi nâhoş davranışlardan sakınmak gerekir.

Allâh -celle celâlühû-; Zât-ı İlâhî’sine, peygamberlerine, velîlerine ve mukaddes emânetlere hürmet ve tâzîmde bulunanları âbâd eylemiş, üzerlerine dâimâ rahmetini indirmiştir. Nitekim Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- içlerinde bulunduğu müddetçe, Mekke müşriklerine dahî azâb etmemiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ibretli kıssaları anlatılan Firavun’un sihirbazları, Allâh’ın şiarlarına tâzîmin getirdiği müstesnâ nâiliyetlere en güzel misallerden biridir. Nitekim Firavun, Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-’ın mûcizeleri karşısında âciz kalınca, Mısır sihirbazlarını topladı, onlara büyük mükâfatlar va’detti. Lâkin sihirbazlar, musâbakaya başlarken Allâh’ın Peygamber’i Mûsâ -aleyhisselâm-’a nezâketle tâzîm gösterip öncelik hakkını onun tercihine bıraktılar. Bu nâzik tavır, Cenâb-ı Hakk’ı hoşnut etmiş olacak ki, daha o an sihirbazların gönüllerinde hidâyet muhabbeti neşv ü nemâ bulmaya başladı. Ardından da şâhit oldukları mûcizevî tecellîler, o kalbî zeminde îman şerefini tatmalarına vesîle oldu. Hem de öyle bir îman ki, candan fedâkârlık mukâbilinde bile aslâ tâviz verilmeyen kâmil bir îman…

TAZİM SIRRININ TECELLİLERİ

Hazret-i Mevlânâ bu kıssada sergilenen, Allâh’ın şiarlarına tâzîm sırrının tecellîlerini şöyle ifâde buyurur:

 “Sihirbazlar, büyük bir peygambere, Allâh’a yakın yüce bir kula, müsâbakanın başında öncelik tanıyarak gösterdikleri nezâket, iltifat ve hürmet dolayısıyla tevhîd akîdesine geldiler, fakat o büyük peygamberle müsâbakaya çıkmaları sebebiyle de cezâya uğradılar.”

OSMANLI'NIN TEMELİNİ OLUŞTURAN MANEVİ DİNAMİKLER

Osman Gâzî’nin Kur’ân-ı Kerîm’e hürmet ve tâzîmi neticesinde gördüğü rüyâ ve bu rüyâyı tâbir eden Şeyh Edebali Hazretleri’nin kızını onunla evlendirmesi de meşhur bir hâdisedir. Bu sebeple dünyâ târihinin en uzun ömürlü devleti olan Osmanlı’nın temelinde Kur’ân-ı Kerîm’e karşı gösterilen hürmet, tâzîm, muhabbet, nezâket ve hizmetin bulunduğunu söylemek mümkündür.

Kuvvetini Kur’ân-ı Kerîm’e dâsitânî bir hürmetten alan bu Devlet-i Aliyye, daha sonra mukaddes emânetlere sâhip olunca, onları da târihte misli görülmemiş bir tâzîm ile muhâfaza etmiş, ayrıca Harameyn-i Şerîfeyn’e, lâyık olduğu hürmet ve kudsiyete münâsip bir sûrette uzun asırlar hizmet etmiştir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş,  Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.