Tarikatlar Nasıl Ortaya Çıktı?

Tasavvuf ne zaman doğdu? Cemaatler ve tarikatlar nasıl ortaya çıktı?

Tasavvufun günümüzdeki mânâsıyla sistemli bir ilim olarak tedvîni ve sülûk olunan bir yol olarak ortaya çıkışı ilk olarak hicrî ikinci asırda olmuştur.

Tasavvuf, dînin özünü teşkîl etmesi bakımından, Hz. Âdem -aleyhisselam- ile başlayıp Asr-ı Saâdet’e kadar bütün peygamberlerin hayatlarında mevcûd olagelmiştir. Öyle ki, her peygamberin hayatında tasavvufun pek çok düstûrunu bulabilmek mümkündür. Fakat tasavvufun günümüzdeki mânâsıyla sistemli bir ilim olarak tedvîni ve sülûk olunan bir yol olarak ortaya çıkışı ilk olarak hicrî ikinci asırda başlamıştır.

Asr-ı Saâdet’te; kelâm, îtikâd ve fıkha âit mezhepler, henüz teşekkül etmemişti. Bununla birlikte mezheplerin zuhûrundan evvel de îtikadî, fıkhî vs. hükümler mevcuttu ve Allâh Rasûlü -aleyhisselam- tarafından sahâbeye tâlim ve tatbîk ediliyordu. Ancak bunlar, ilmî usûller dâhilinde henüz tedvîn edilmemişti. Belli bir süre sonra meselâ “fıkıh” ilminde otorite sayılan büyük âlimlerin ictihadları, talebeleri tarafından benimsenip sistemleştirilmiş ve bu farklı usûllere “mezheb” adı verilmiştir.

Diğer dînî ilimlerde olduğu gibi tasavvufun telkîn ettiği zühd ve takvâ hayatı da aynı minvalde Asr-ı Saâdet’te yaşanıyordu. Aradan zaman geçtikçe bu feyizli yaşayışı devâm ettiren ve kendilerine hayat tarzı edinen Hak dostları, halkın dünyâya râm olup gaflete dalmasına mânî olmak gâyesiyle, rızâ-yı ilâhî için onlara nasîhatte bulunmuş ve onları gafletten uyandırmak için îkaz etmişlerdir. Bu zevâtın bir çığır açmak, bir yol ve hayat üslûbu meydana getirmek gibi bir gâyesi de yoktu. Ancak onların sohbet ve nasîhatlerinden istifade etmek isteyen insanlar, bu şahısları kendilerine mânevî birer rehber ve üstad kabul etmişlerdir. Bu kimseler, onların nasîhatlerini metodlaştırarak mânevî bir disiplin hâline getirmişlerdir. Netîcede bu üstadların isimlerine nisbet edilen tarîkatler meydana gelmiştir. Kâdiriyye, Mevleviyye, Nakşibendiyye vs. gibi...

Her tasavvuf kolunun Allâh’a ulaşma, tefekkür ve ihsan duygusunun kazanılması gibi husûslarda tâkib ettiği usûle tarîkat adı verilmiştir. Tarîkatler, metodlarına göre üçe ayrılır:

1. Tarîk-ı Ahyâr: İbâdet ve takvâ üzerinde yoğunlaşan tarîkatlerdir.

2. Tarîk-ı Ebrâr: Nefsi, çile ve hizmet ile terbiye etmeye ağırlık veren tarîkatlerdir.

3. Tarîk-ı Şüttâr: Aşk ve vecd ile hedefe vâsıl olmayı gâye edinen tarîkatlerdir.

Bu vesîleyle her mümin, rûhî olgunlaşma için mizâcına uygun bir tarîkate intisâb edebilir olmuştur.

Osman Nuri Topbaş, Tasavvuf İmandan İhsana, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SAHTE SUFİ VEYA TARİKATLAR NASIL ANLAŞILIR?

Sahte Sufi veya Tarikatlar Nasıl Anlaşılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.