Bencillikle ilgili hadisler nelerdir? Bencillik nedir? Bencil insan kimdir? İslam'da bencillik nasıl geçiyor? Bencil insanın huyları nelerdir? Bencilliğin bireysel ve toplumsal zararları nelerdir? Efendimiz (s.a.v) nefsin bencilliğine karşın Müslümanları neye çağırıyor? Bencilliğinden sıyrılan insan nasıl bir ahlâka sahiptir?
Mehmet Lütfi Arslan'ın yeni kitabı "Ben Demeyene Yol Açılmaz" çıktı. Peki "Ben demeyene yol açılmaz" ne demektir? Yazar, bu soruyu cevaplıyor.
İnsanın iç dünyasındaki harp meydanında, en güç bertaraf edilecek olan menfî temâyülün en şerlisi “hased”dir. Kökü çok derinlerde olan bu menfî temâyülü söküp atmak güç olduğu gibi o bir defa kök salıp yerleşince de insanı dâimî bir huzursuzluğa mahkûm eder.
Hadis-i şerif gerçek mü'minleri bencilliğe karşı uyarıyor.
İsraf etmeme konusunda ekmeğe ve suya gösterdiğimiz hassasiyeti ne yazık ki pek çok şeye göstermeyiz. Çünkü modern zamanda tüketim kültürüyle birlikte israf edilenler listemize dâhil ettiğimiz teknolojik aletler, sağlık malzemeleri, zaman ve envai çeşit giysilerin israf edilmemesine dair zihnimizde bir şema yoktur.
İnsan şükretmeli, dâimâ; “Sen lûtfettin yâ Rabbi! Bütün nîmetler Sen’den yâ Rabbi!” demeli. “Kâdir olan Sen’sin, ben ise Sen’in âciz bir kulunum!..” diye ilticâ etmeli. Çünkü insan, ne zaman acziyetini bilmez de kendine pay çıkarırsa, sonu hüsran olur.
Tasavvufta güçlü mümin olma sanatı; nefis tezkiyesi ile insanın fıtratındaki kibir, bencillik, korkaklık, tembellik gibi zafiyetleri temizlemesi, tevazu, cömertlik, cesaret ve fedakârlık gibi insanı güçlü kılan özellikleri kazanmasıdır.
Hz. Peygamber, aynı acı ve sevinçleri paylaşma, başkalarıyla bütünleşme hususunda insanın, özellikle de kamil bir müslümanın nasıl olması gerektiğini şöyle ifade etmiştir. “Müminler, birbirini sevmede, bir birine merhamet ve şefkat göstermede, tıpkı bir organ rahatsızlandığında, diğer organları da uykusuzluk ve yüksek ateşle bu acıyı paylaşan bir bedene benzer.” (Buhari, Edeb, 27)
Müʼmin, kendi kurtuluşunun, başkalarının da kurtuluşuna hizmet etmekten geçtiğini hiçbir zaman unutmamalıdır. Yani müslüman, bencil olmamalı, bilâkis diğergâm bir rûha sahip olmalıdır. Yüksek bir mesʼûliyet duygusuyla, din kardeşlerini, hattâ imkânı nisbetinde bütün mahlûkâtı kendisine zimmetli bilmelidir.
Cenâb-ı Hakk’ın insanda bulunmasını murâd ettiği güzel ahlâk, en güzel hâliyle Peygamberimiz’in şahsında kemâle ulaşmıştır.
İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)
...Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.
“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.
İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)
Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.
Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)
Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.
Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)
Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.
İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.
İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.